Ana içeriğe atla

Bir Öğretmen Cinayeti de Benden

İstanbul'da özel bir lisede yabancı uyruklu bir öğrencinin, okuldan atılmasına sebep olduğu iddiasıyla okul müdürünü iki kurşunla öldürmesi haberini duyunca, ilk göreve başladığımda çalıştığım okulda cereyan eden bir cinayet gözümün önüne geldi. Cenap Şahabettin’in “Hatıralar, yaşlıların koltuk değneğidir” sözü gereği ben de yaşlı olduğuma göre unutmaya yüz tutmuş bu anıyı sizlerle paylaşmak isterim.

1991-1992 öğretim yılının ikinci yarısı. Nizip İHL’de çalışıyorum. Okula aynı branşta atanan son öğretmen olduğumdan, Nizip Ticaret Meslek Lisesindeki öğretmen ihtiyacını gidermek için beni görevlendirmişlerdi.  Yani iki okulda derse giriyorum.

Bir pazartesi günü idi. Ticaret Meslek Lisesindeki derslere girip evin yolunu tutmuştum.

Kadromun bulunduğu okuldan bir öğretmen aradı. Okulda cinayet işlendi diye.

Okulun edebiyat öğretmeni, lise bir veya lise 2.sınıf öğrencisi tarafından öldürülüyor. Cinayet, okul çıkışı, okulun bahçe kapısının önünde, öğrencilerin gözünün önünde işleniyor. Öğrenci, sinsice öğretmenin arkasına yanaşıyor, boynuna silahı dayayıp tetiğe basıyor. Tek çocuğuyla yaşayan, kendi halinde sessiz, kimseye zararı olmayan Yugoslav göçmeni öğretmen, genç yaşta böyle bir cinayete kurban gidiyor.

Cinayet bir ramazan ayında işlenmişti. O günün gazeteleri, “Oruç tutmadığı için öğrencisi tarafından öldürüldü.”, “Aşkına karşılık vermediği için öğrencisi tarafından öğretmen öldürüldü ” şeklinde haber verdi. Cinayetin ne oruçla ne de aşkla alakası vardı halbuki. Bir disiplin olayı idi. Çoğu okul müdürüne ibret olması bakımından bu disiplin sürecine kısaca değinmek istiyorum.

Edebiyat öğretmeni, öğrencinin dersin akışını bozduğundan dert yanmış kadın öğretmenlere. Ders işleyemiyorum demiş. Öğretmenlerden biri, disipline ver aklını vermiş öğretmene. Öğretmen de dilekçe vererek öğrencisinden şikayetçi olmuş. Okul disiplin kurulu, üç gün okuldan uzaklaştırma cezası vermiş öğrenciye.

Sıra gelmiş cezanın öğrenciye tebliğine. Okul müdürü öğrenciyi odasına çağırmış. Çocuğa, “Bu ceza siciline işlendi. Bundan sonra senin hayatın bitti. Ne memur olabilirsin ne de başka bir şey” türünden bir şeyler söylemiş.

Müdürün bu konuşmasına morali bozulan öğrenci, okuldan çıkar, eve gider. Evden babasının tabancasını alır. Bu öğretmen benim hayatımı nasıl söndürdü ise ben de onun hayatını söndüreyim der ve okula gelir ve yukarıda anlattığım cinayeti işler.

Yaşı on sekizin altında olduğu için çocuk ödül gibi bir ceza aldı. Islahevine kondu. Öyle zannediyorum az cezanın hepsini yatmadan çıktı. Olan da bir öğretmene ve geride bıraktığı çocuğuna oldu.

Olayın ardından okul müdürü soruşturma geçirdi. Suçlu bulundu. Üzerindeki müdürlük görevi alındı. Hatay’ın bir ilçesine öğretmen olarak ataması yapıldı. Müdür için bu bir ceza olsa da kendi ilçesine gitti. Adeta ödül gibi bir ceza oldu.

Nizip İHL’de cereyan eden bu menfur olayda, cinayeti işleyen çocuk birinci derecede suçlu olsa da bu suçun gerisinde, çocuk ve insan psikolojisinden anlamayan okul müdürünün suçu küçümsenemez. Çünkü müdür bu süreci yönetememiştir. Halbuki müdür, “Yavrum, okul disiplin kurulu sınıfın ahengini bozduğundan bu cezayı verdi ama bunun telafisi var. Bundan sonra sınıfın ahengini bozmazsan, davranışlarını olumlu yönde değiştirirsen aldığın bu ceza sene sonu öğretmenler kurulunda kaldırılır. Halihazırdaki olumsuz sicilin de silinir, yeniden tertemiz olursun. Böyle olursan cezanın kaldırılmasında ben de yardımcı olurum” şeklinde çocuğu teskin etmeliydi. Ne demek öldün, bittin.

Bu şekilde çocuk psikolojisinden anlamayan, çocuğu tahrik eden müdürler bugün de çıkabiliyor. Zaten disiplin adından ve disipline gitmekten korkan çocuk için öldün, bittin gibi sözler hazırda çocuğu bu tür menfur yollara itebiliyor. Okul idarecilerinin bu tür disiplin sürecini iyi yönetmesinde fayda görüyorum.

Bir söz de şiddet ve cinayet üzerine söz söyleyeyim. Toplum olarak hangi meslek grubuna gelirse gelsin, olayı hep sonuçları üzerinden değerlendiriyoruz. Biz bu tür olayları sonuçları üzerinden okumaya devam edersek şiddet ve cinayetlerin sonu kesilmeyecek, belki de artarak devam edecektir. Hep birlikte şiddet ve cinayete giden sebeplerin üzerine kafa yormamız gerekir. Eğer böyle yaparsak belki de birçok şiddet ve cinayetin önüne geçmiş olabiliriz. Mesele, şiddet ve cinayete gitmeden tehlikeyi sezip süreci iyi yönetmektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde