Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Anı etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kamu-Özel Uçurumu

Ramazan bayramı münasebetiyle özel sektörde çalışan bir akrabam bayramın üçüncü günü ziyaretime geldi.  Hoşbeşten sonra biz de cumartesi sizin o taraflara geleceğiz. Evde misin? Belki uğrayabiliriz dedim. Akşam 16.00'dan sonra evdeyim dedi. Hayırdır dedim. Yarın bizim işbaşı dedi. Size tatil yok mu dedim. Yok dedi. Olur mu öyle şey dedim. Bayram öncesi kamu çalışanları bir buçuk gün idari izinli sayıldı. O gün de çalışaydınız dedim. Arife günü saat 13.00'e kadar çalıştık dedi. Ne olurdu, size de tatil verselerdi dedim. Biz özel sektörüz. Vermezler dedi.  Vardiya usulü çalışan akrabam, kamu çalışanları dokuz gün tatil yaparken cumartesi işbaşı yapacağı gibi pazar günü de çalışacak. Çünkü burası özel sektör. Belki her özel sektör böyle olmayabilir. Belki bazıları tıpkı kamu çalışanlarına verildiği gibi çalışanlarına dokuz gün tatil vermiş olabilir. Bu şekil olan firmaların sayısının az olduğunu düşünüyorum. Bilinen bir gerçek var ki bu ülkede özel sektörün büyük çoğunluğu ü

Oh Be Dediğim An

Sizi bilmem ama bana dünyanın en büyük nimeti nedir diye sorsanız, hiç düşünmeden tereddütsüz banyo yapmak daha doğru banyodan sonraki hayat derim. Ne alaka? Onca nimet arasında bunu mu buldun demeyin. Elbette nimetler say say bitmez. Ama banyo yapmanın ve banyodan sonra rahatlamanın keyfi ve zevki başka. Anlatılmaz ancak yaşanır.  Banyo ihtiyacımız olduğu zaman of daha banyo yapacağım dediğimiz ve banyo için üşendiğimiz olur. Banyoya girdikten sonra su dökünmek, sabunlanmak, sürtünmek ayrı bir meşakkat. Hele bir de kilonuz varsa sırtın her bir tarafını elimizle ovalamak ayrı bir sıkıntı ve zorluk.  Ne kadar üşensek de banyo bir ihtiyaç. Üşene üşene banyoya girdikten sonra iyi ki banyo yapmışım diyorsun.  Tepeden tırnağa bir güzel suyunu dökünüyorsun. Lifin arasına sabunu koyarak baştan başlayarak vücudunun her bir tarafını defalarca sabunluyorsun. Ardından lifi bırakıp ellerinle vücudunu ovuyorsun.  Ardından tekrar su dökünüp vücuttaki sabun köpüklerini giderip de her bi

Enflasyon Ülkesi

Enflasyondan korusun diye hiç döviz almadım. İhtiyaç fazlası artan param olmuşsa sanal altın aldım. Alırken de genelde yüksekten aldım. Bozdururken de düşükten bozdurdum. Olan ne varsa üzerine de biraz borç alarak ev alırken sattım.  Borsa ile hiç işim olmadı dense yeridir. 2000 öncesi Tüpraş halka arz olunurken iki arkadaşın ısrarı üzerine bir arkadaşın hesabından üç lot mu yoksa hisse mi aldım. Güya çocukların iş ve düğününe kadar satmayacaktık. Beherini 30 ya da 32'den aldığım hisse düşe düşe 9 liraya kadar düştü. İki arkadaş da satıp kurtulmuş. Benimki kalmış. Üstat ne yapalım senin hisseyi. Biz satıp çıktık dedi. İyi, benimkini de sat dedim. Bölüne bölüne dokuz hisse olmuş. Dokuz liradan satıp hesabıma yatırdı.  Hasılı parayla imtihanım hiç yüzümü güldürmedi.  Çocuğun düğününde bir arkadaş düğün hediyesi olarak elli avro getirmiş. Cebimde durdu epey. Bu yabancı para cebimde durmasın deyip gidip bozdurdum.  Bayram öncesi bir ihtiyaca binaen dolar almam gerekti. Beş

Seçim Merdiveni

Sandık başkanı mısın? Derdin çok demektir Zarf, pusula, sayım, döküm, tutanak hep senin Elinden geçecek sabahtan akşama bir bir Zor mu zor ama bunu baştan düşünecektin İşin zoru bitti deyip adliyenin yolunu tuttun Son bir gayret, çoğu gitti azı kaldı dedin Merdivenlerdeki kalabalığı görünce Eyvah, turpun büyüğü heybede imiş dedin Bir elinde saman renginde ağır bir torba Öbüründe tutanakların olduğu bir zarf Girdin hemen herkes gibi upuzun sıraya Karşına çıktı sonu görünmeyen merdiven Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden Pardon dikileceksin. Yürümek ne kelime Her bir basamağında duracaksın güç bela Bel ağrır, ayaklarına kara sular iner Çıkmak ne mümkün bunca basamakları bir bir Çünkü başkanlardan örülmüş etten bir duvar Dikil, adımla, çık. Bitmez bir türlü merdiven Çünkü daha çıkılacakmış üç kat merdiven Üç katın merdiveni sürdü doksan dakika Bu zaman zarfında atardım on bin adım ben Onca evrak teslimi sürdü on beş dakika Ardından indim onca basamağı birden Ahmet Haşim bugünleri yazmı

Sandık Kurullarına Ramazanda Reva Görülen Muamele (2)

Malumunuz 31 Mart mahalli seçimleri ramazan ayı içerisinde yapıldı. Sandık kurullarına bu oruç gününde yapılan muameleyi "Sandık Kurullarına Ramazanda Reva Görülen Muamele" başlığıyla bir önceki yazımda kaleme almıştım. Yazıda, sabah 06.30'da başlayan mesai maratonu iftar vaktinde oy sayım ve döküm işiyle devam ettiğini ne muhtarlardan ne de partilerden sandık kurulu üyelerinin iftarını açacak doğru dürüst bir iftariyelik gelmediğini, üyelerin geç vakte kadar karnını doyurmadan görevini yaptığına işaret etmeye çalışmıştım. Bu yazımda da seçim torbasının teslim sürecine değineceğim. Oy sayım, döküm, tutanağa geçirme, ıslak imza, zarf ve pusulaların torbaya yerleştirilmesi 21.45'e kadar sürdü. Sandıkta görev yapan üyelere teşekkür ederek helalleşerek ayrıldım. Üyeler evlerinin yolunu tutarken bir elimde torba, diğerinde kapalı zarfla binanın çıkışına geldim. Görevli polisler, üçer kişi götürüyoruz. Az önce bir ekibi gönderdik. Burada bekleyin. Üçe tamamlanınca p

Sandık Kurullarına Ramazanda Reva Görülen Muamele (1)

Her seçimin en büyük sıkıntısını çekenler sandık kurullarında görev yapan partili ve partisiz üyeler. En büyük sıkıntı da sandık başkanı görevidir. Çünkü oy vermenin sağlıklı yürütülmesinden, oy sayım işlerinden, tutanakların hazırlanmasından ve seçim torbasını sağ salim ve düzgün bir şekilde ilçe seçim kuruluna teslimden sandık başkanı sorumludur.  Seçim günü sandık başkanının görevi saat 06.30'da seçim torbasını teslim alarak başlar. Sandık kurulu oy vermenin başlamasından bir saat önce kurulur. Oy verme saatine kadar zarfların ve oy pusulalarının sayım ve mühürleme işi halledilir.  Sandık başkanı için 06.30'da, diğer üyeler için 07.00'de başlayan mesai, oy verme ve oyların sayım, döküm ve teslim işine kadar kesintisiz devam eder.  Üyeler bir taraftan çayını yudumlarken ve öğle yemeğini atıştırırken oy verme işlemi ara vermeden devam eder.  Bazı partiler öğle yemeği için kendi partili üyelerine nevale getirirken görevi olmamasına rağmen AK Parti sandık kurulları

Sandık Kurulunda Bir Partili Üye

Sandık kurulu kurulur kurulmaz sabahtan problem olacağının ipuçlarını verdi. Kendisini tanıtırken Milli Eğitimde hangi okullarda çalıştığını hep iyi okullarda görev yaptığını, kötü okullarda çalışmadığını anlattı durdu.  Partisi başka, üye olarak görev aldığı partisi başka idi. Bakmayın ben bu partiden geldiğime, ben şu partiliyim dedi durdu. Hiç çenesi durmadı. Sabahtan akşama konuştu durdu. Sadra şifa bir iş yapmadı.  Zarflar ve oy pusulaları sayıldı o oturdu. Oturmakla kalmadı. Sayanın yanlış sayması için elinden geleni ardına koymadı. Bu adam zarf ve pusula sayıyor. Konuşursam şaşırır demedi. Allah çene namına, boş söz namına ne vermişse kurulun ortasına boşalttı. Bizi görev değil, onun çenesi yordu desem, yanlış olmaz. Günahını almayalım. Yaptığı bir iş vardı. Kendisi sandıktan çıkan zarfların üç defa sayılmasının mimarı oldu. Her sayışta bir zarf eksik çıktı. Sonunda sayın hocam, senin zarfları bir de ben sayayım deyip elindeki zarfları bir de ben sayınca eksik bir za

Yediğim Çizikler ve Cezalar

Çoğunluğun fotoğraf paylaşımı yaptığı, yediğini ve içtiğini, gezip tozduğunu paylaştığı sosyal medyada kısa ve uzun yazılarla başladı yazı hayatım. Araştırma mahsulü olmadan, yazım ve imla kurallarına dikkat etmeden doğaçlama usulü daldım bu aleme.  Bir zaman sonra yerel bir gazetenin sahibi, gazetesinde yazmamı istedi. Önce gülüp geçtim. Bir zaman sonra ne zaman yazmaya başlayacaksın dedi. Yazı ve ben... Zinhar olmaz dedim.  Bugün yarın derken teklifi bir yıl öteledim. Sonra bari yazayım dedim.  Yazar değilim. Olsam olsam koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler misali Abdurrahman Çelebi olabilir ise de cahil cesareti deyip başladım yazmaya.  9 Aralık 2015 günü ilk yazım Konya, Karaman ve Aksaray bölgesine hitap eden Anadolu'da Bugün gazetesinde çıktı.  Gazetenin yazı işleri müdürü, sizin gibi başlayıp altı ay sonra pes deyip hevesini alan niceleri yazıp çizdi dedi. Yazı işleri müdürü bugün yarın pes etmemi bekleye dursun. 2015'den 2024'e kadar

Ramazana Beraber Başlayamayan Bir Dünya

Eskiden ramazanlara başlarken rüyeti hilal adı verilen hilalin görülmesi tartışması yaşanırdı. Çünkü oruca başlamak için hilalin görülmesi ve yine hilalin görülmesi ile bayram yapılırdı.  Teknolojinin gelimediği, bilimin ilerlemediği dönemlerde hilalin görülmesi çıplak gözle izlenir. Bunu görmek için hilalin net görüleceği yüksek tepelere çıkılır. Bir kişinin gördüm beyanıyla ramazan orucuna başlanırdı. Hz Muhammed de "Biz ümmi (okur yazar olmayan) bir toplumuz. Hilali görünce oruca başlar, hilali görünce orucu bozar, bayram ederiz" demiştir.  Gel zaman git zaman teknoloji ve bilim gelişmiş. Rasathaneler kurulmuş. Buralarda astronominin diğer hareketleri izlendiği gibi hilalin hareketleri de izlenir oldu. Öyle ki bilim şu gün şu saat şu dakika güneş tutulması olacak şeklinde tespitler yapmış. Bu tespitler de bilimin dediği şekilde gerçekleşmiştir. Birçok ülke gibi Türkiye de rasathanenin verdiği hilalin görülmesi bilgisiyle oruca başlar ve orucu bozar kervanına katıld

Ayasofya İmamı Üzerine (3)

Altı saat önce Ayasofya İmamı Sayın Boynukalın ile ilgili bir paylaşım yapmıştım. Nereden de yaptım. Bu paylaşıma gelen yorumlara cevap yazmam, bir altı saatimi aldı. Elim yoruldu cevap yazmaktan. Vallahi pişmanım. Aklıma Ebu'l Kasım'ın Ayakkabısı geldi ve buradan diyorum ki ben Boynukalın'dan, Boynukalın da benden değil. Ne onun yanındayım ne   karşısındayım ne de ona karşı çıkanların yanındayım. Ben ondan, o da benden ve herkesten beriyim. Ah Rıza Bozdağ, alacağın olsun. Kamil Bilgiç, sen de oh olsun diye kıs kıs gül köşende. Vara senin safında yer alsaymışım. Vah kafam ki vah! Ebu'l Kasım, başına dert açan ayakkabıdan kurtulmuş, ben hala kurtulamadım. İzninizle bu hikayeyi buraya alıyorum. (Paylaştığım bu yazı, 25 Mart 2018 tarihinde "Anlaşılan Biz Bu İleri-Geri Saatten Daha Çok Çekeceğiz! **" başlığıyla blogumda ve kahtasoz gazetesinde yayımlanan   bir yazımdan bir kesit): “Ebu’l Kasım, imkanı yerinde olmasına rağmen her tarafı yırtılmış ve yama

Emekli Olasıca!

Göreve yeni başlamış bir fizik öğretmenimiz vardı. Sınıf hakimiyetini sağlamada zorluk çekerdi. Bir gün içini döktü: Öğretmenlik benim 18.tercihim yani son tercihim idi. Öğretmenliği hiç istemiyordum. Hele fizik öğretmenliğini asla. Öğretmenimizin biri "İnşallah öğretmen olursunuz" demişti. Yani beddua etmişti. Gördüğünüz gibi öğretmenimin bedduası geçti. Karşınızda öğretmenim. Şimdi siz bana çektiriyorsunuz. İnşallah siz de öğretmen olursunuz”  şeklinde dert yanmıştı. Bu öğretmen öğretmenliğe devam etti mi, etti ise şimdiye çoktan emekli olmuştur. Belki de hiç istemediği öğretmenliği bırakıp başka bir alanda emekli olmuştur. * 2002-2005 yıllarında Adana'da yaşarken üst katta oturan bir okul müdürü vardı. Ben orada iken emekli olmuştu. Günlük gazete gelirdi evime. Girişe bırakır giderdi. Bazı günler gazeteyi yerinde bulamazdım. Çünkü bazen gelmezdi. Çünkü dağıtıcıda sorun vardı. En son Adana gazete bayii ile görüştüğümde, yeni bir dağıtıcı bulduk. Bomba gibi dem

Diploma Telafi Programına Not Girişi

Diploma Telafi Programı, ustalık belgesi almış insanımızın meslek lisesi diploması alabilmeleri için uygulanan bir programdır. Mezuniyet için alınması gereken dersler, akşamları ve pazar günleri alınıyor.  Her meslek ve her yaştan öğrencisi var bu telafi programının. Öğrencileri normal örgün ve çıraklık öğrencilerine göre daha bir hevesli. Derse geldikleri gibi sınavlarda yanlarında kalem ve silgileri de var. Bu yaşta liseyi bitirince heveslenip üniversite sınavına girip alanıyla ilgili bölüm okuyanların sayısı da az değil. Hasılı düşünülmüş ve uygulamaya konmuş yerinde bir program bu diploma telafi. Yalnız her şeyiyle mükemmel düşünülmüş bu programın bir eksiği var. O da sınav puanlarının e mesem sistemine girilmesi. Bir önceki yazımda e mesem’e not girişi başlıklı bir yazı kaleme almıştım. E mesem sistemi içerisinde Diploma Telafi Programı notlarını girmek; e okula ve çıraklık öğrenci notlarını girmeye rahmet okutur. Ha deveye hendek atlatmışsın ha telafi notlarını girmiş

e mesem'e Not Girişi

Bana diyorlar ki çok sabırsızsın? Soruyorum onlara, nereden biliyorsun? Test ettin mi beni?  Biz biliriz diyorlar.  Yahu çıldırtmayın beni! Test kriteriniz nedir?  Kem küm efendim.  Diyorum iftira atıyorsunuz. Buyurun halebi orada ise arşın burada. Gelin beni e mesem sisteminde test edin. Sabrın en güzel örneklerini orada verdiğimi görün diyorum.  Ne varmış e mesem sisteminde? Şifrenle giriyorsun. Puanları tak tak girip çıkıyorsun diyorlar.  Kafaya koymuşlar bir defa sabırsızım diye. İkna etmek ne mümkün onları. Ön yargılarından Nuh deyip peygamber demiyorlar.  Sanıyorlar ki e mesem denen Diploma Telafi Programı ve Mesleki Eğitim Merkezi, e okul gibidir. Şifreyle girip toplu halde puanları yazıp, tab tuşuyla diğerine geçirip tüm notları girdikten sonra yukarıdaki dört rakamlı şifreyi girip kaydet tuşuna bastıktan sonra işlet tamam olacak ve hepsi üç beş dakikalık mesele. Davulun sesi uzaktan gür gelirmiş böyle. Bunu ancak eşekten düşen bilir.  Yine de ben anlatayım

Şadırvanlarda Askı

İslam Medeniyeti dendi mi ilk akla gelen camidir.  Cami denince de külliye akla gelir.  Külliye denince de içinde cami, hamam, okul, hastane, yemekhane, kütüphane, yatacak yerin olduğu yerler akla gelir.  Çoğu eski ve tarihi camilerin bulunduğu yere dikkat edersek her birinin yanında bir hamam olduğu görülecektir. Diğer bölümler zamanla ya bakımsızlıktan kendiliğinden yıkılmıştır ya da birileri yıkmıştır.  Bu hamamlarda 7/24 sıcak su olduğundan,  hamamın bu suyu ile caminin altında borular geçirilmek suretiyle caminin ısınması da sağlanmıştır.  Zamanla bu külliyeden eser kalmamış. Günümüzde ise cami dendi mi, kala kala tuvalet ve şadırvanı, bir de cami görevlisine ait lojman akla gelir. Cami tuvaletleri gelip geçenlerin tuvalet ihtiyacını giderme görevi görse de çoğu tuvaletin temizlik sorunu olduğundan mecbur kalmadıkça pek kullanılmıyor. Şadırvanlar kullanılmaya devam ediyor. Özellikle merkez camilerinin şadırvanları namaz vakitlerinde abdest almak için bir ihtiyacı gideriyor. Bir ih

Ah, Şu Gözümüzü Kör Eden Aşk!

Birileri ülke ülke 2023 enflasyon rakamlarının yer aldığı bir listeye yer vermiş.  Listeye göre genç Cumhuriyet yüzüncü yılında yirmi ülkeye fark atarak enflasyonda hepsinin toplamından daha fazla bir enflasyona imza atarak bu alanda kırılması zor bir rekora imza atmış ve yirmi ülke toplamında enflasyon şampiyonu olmuş. Bu liste sosyal medyada paylaşılıyor. Paylaşanlar da enflasyonu dert edinenler. Sessiz çoğunluk yine bildiğiniz gibi sessiz ve görmezden geliyor. Keşke sessiz kalarak ve görmezden gelerek sorun ortadan kalksaydı, millet olarak hep susma orucuna başlardık.  Hoş, konuştuğumuz zaman da değişen bir şey yok. İmam nasılsa bildiğini okuyor ve iş varacağına varıyor. Ceremesini de "Kürt Memed" misali vatandaş çekiyor.  Geçen yıl yıllık enflasyonumuz sanırım daha yüksekti. Bereket geçen yılın sonunda böyle karşılaştırmalı bir enflasyon listesi görmedik. Öyle zannediyorum, geride bıraktığımız ülke sayısı yirmiden fazla olurdu. Belki de geçen yıl da yayımlanmışt

Yokluktanmış Dürüstlüğüm

Bir zamanlar küçük bir dünyam vardı. Bu kendi dünyamda dürüst mü dürüsttüm. Herkese huzur verecek ve saadet getirecek bir vizyonum vardı. Haksızlıkları önleme, herkese adalet dağıtma gibi ideallerim vardı. Hak etmediğim yerde olmayacaktım. İşi ehline havale edecektim. Kimseye baskı uygulamayacaktım. Boğazımdan haram lokma geçmeyecek. Elimdekini yerli yerine verecek emanetçi idim. Çünkü yetim malı idi elimde tutacağım. Güven verecektim kısaca etrafıma. Arı ve karınca gibi çalışacaktım. Bir katma değer üretecektim.  Dürüst mü arıyorsun? İşte karşında duruyor diye göstereceklerdi beni. Tüm bunları yapmaya adaydım. Burada tek eksiğim, güçtü. Çünkü bunları ve daha fazlasını yapabilmem için güce ulaşmam ve musluğun başında olmam gerekiyordu. Kahrolası güç yoktu elimde.  Tüm bunlar içimde yani kendi dünyamda kalmadı. Taraftar bulmak ve haklılığını göstermek için çevreme anlattım durdum. Kime, nerede anlattım ise gücüm olmadığı için savunduğum değerler alaya alınıyor. Hatta baskı u