Ana içeriğe atla

Ramazana Beraber Başlayamayan Bir Dünya

Eskiden ramazanlara başlarken rüyeti hilal adı verilen hilalin görülmesi tartışması yaşanırdı. Çünkü oruca başlamak için hilalin görülmesi ve yine hilalin görülmesi ile bayram yapılırdı. 

Teknolojinin gelimediği, bilimin ilerlemediği dönemlerde hilalin görülmesi çıplak gözle izlenir. Bunu görmek için hilalin net görüleceği yüksek tepelere çıkılır. Bir kişinin gördüm beyanıyla ramazan orucuna başlanırdı. Hz Muhammed de "Biz ümmi (okur yazar olmayan) bir toplumuz. Hilali görünce oruca başlar, hilali görünce orucu bozar, bayram ederiz" demiştir. 

Gel zaman git zaman teknoloji ve bilim gelişmiş. Rasathaneler kurulmuş. Buralarda astronominin diğer hareketleri izlendiği gibi hilalin hareketleri de izlenir oldu. Öyle ki bilim şu gün şu saat şu dakika güneş tutulması olacak şeklinde tespitler yapmış. Bu tespitler de bilimin dediği şekilde gerçekleşmiştir.

Birçok ülke gibi Türkiye de rasathanenin verdiği hilalin görülmesi bilgisiyle oruca başlar ve orucu bozar kervanına katıldı. Rasathanenin verdiği bilgi kesin ve doğru olmasına rağmen yukarıda yer verdiğim hadisten hareketle birileri yüksek tepelere çıkarak çıplak gözle hilalin görülmesini izledi. Diyanet, rasathanenin verdiği bilgiyle oruca başlarken bazılarımız, çıplak gözle görülmediğinden ve Diyanet'e olan güvensizlikten dolayı ramazan orucuna bir gün önce veya bir gün sonra başladı. Zaman zaman hilal görüldü denerek arife günü oruç bozarak bayram etti. Bundan İslam dünyası da nasibini aldı. Bazısı bir gün, bazısı iki gün veya sonra oruca başladı. Haliyle koca İslam dünyası hiçbir ramazana aynı gün başlamadı, aynı gün bayram yapmadı. Halbuki peygamber bugün yaşasa, çıplak göze değil, rasathane bilgisine göre oruç tutar, bayram yapardı. Zaten hadiste de biz ümmi bir toplumuz demek suretiyle buna işaret edilmiştir. Ama gel de bunu Müslümanlara anlat. Hala bu mesele İslam dünyası arasında çözülebilmiş değil. Türkiye Müslümanları arasında laik ve seküler devlet yapısına güvenmeyen nice Müslüman, 90'lı yıllarda oruca başlamayı ve bayram etmeyi kulaktan kulağa telefonla yayılan hilal görüldü haberiyle yaptı. Hatta bazıları yevmi şek (şüpheli gün) dolayısıyla peygamberin de ramazanı bir iki gün kala karşılamayın sözünden hareketle ramazana üç gün önceden başladı. Halbuki küçük bir mantık yürütülse ramazanı bir iki gün önce karşılamayın sözünün ramazana üç gün kala da başlamayın anlamına geldiğini bilebilirdi. 

Maalesef Müslümanlar için bu hilalin görülmesi kötü bir tecrübeydi. İslam dünyası hala aynı gün oruca başlayamasa da Türkiye Müslümanları bu sorunu aştı. Bildiğim kadarıyla herkes aynı gün oruca başlıyor, aynı gün bayram ediyor. Farklı tutup farklı bayram edenler varsa da bilmiyoruz. Çünkü sesleri çıkmıyor. 

90'lı yıllarda genç biri olarak bu kervana ben de katılmıştım. Hatta fakültede sözü dinlenen bir hocanın tavsiyesiyle ramazana üç gün önceden başladım. Samimiyetle tuttuğum bu oruçlar bir cehaletin ve Diyanet’e olan güvensizliğimin bir sonucu olduğunu öğrenince de bundan vazgeçtim. Nicedir Diyanet’le başlıyor, Diyanet’le bitiriyorum.

Şimdi benim ve Türkiye Müslümanlarının böyle bir sorunu kalmasa da bu yılda (2024) bile oruca aynı gün başlayamayan İslam dünyası haberlerini izleyince, bir oruca bile beraber başlayamayıp birlikte bayram yapamayan İslam dünyası bu görüntüsüyle birlik ve beraberlikten çok uzak ve çağ ve bilim dışı kalmış, çağı okuyamayan bir görüntü vermektedir. Bu dünyanın içinde yaşadığı bu dünyaya verebileceği bir şey yoktur.

Allah iflah olmaz bu İslam dünyasını bildiği gibi yapsın. 

Bir sonraki yazımda da oruçla ilgili fecri kazib ve fecri sadık olayına değineceğim.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Sayın hocam bu konuya değindiğiniz için çok teşekkür ederim. Önce, yazınızdaki bir harf yanlışlığına dikkatinizi çekmek istiyorum. Parmaklarımızda klavye üzerinde dans ederken sürç-ü lisan edebiliyor. "Allah iflas olmaz bu İslam dünyasını bildiği gibi yapsın" cümlenizdeki "iflas" kelimesinin "iflah" olmasını gerektiğini ve buraya sehven "h" harfi yerine "s" harfinin düştüğünü sanıyorum.

    Ben rüyet-i hilal hastası bir adamım. Benim hastalığım doğru günde oruca başlamaktan ziyade, bir rasatçı gibi yeni ayın hilalini görmeyi çok arzuladığım halde, bugüne kadar yani ayın hilalini daha hiç göremedim. İkinci günü bile göremedim. Ancak, üçüncü günündeki hilali görebildim. Ben gökyüzündeki ayı ve diğer gözle görülebilen yıldız ve takım yıldızlarını izlemeyi seviyorum. Yoksa, benim bu merakım, oruca hangi gün başlanıp, hangi gün bayram edileceği ile ilgili değildir. Diyanet bu işi, günümüzün modern araçlarıyla gökyüzü hareketlerini hesaplayarak takip eden rasathanenin verdiği bilgiler doğrultusunda güzel götürüyor. Ancak, sahur vaktinin sonunu, yani orucun başlama vaktini kendim belirliyorum.

    Benim derdim sadece yeni ayın ilk günkü hilalini görmektir. Ama maalesef ülkemizde yeni ayın ilk günkü hilalini hele de çıplak gözle görmenin mümkün olmadığını söylüyorlar. Hatta Arabistan'ın bu konuda uçak kaldırarak hilali görmek istediklerini duymuştum.

    Siz hiç yeni bir ayın ilk günkü, ya da ikinci günkü, ya da üçüncü günkü hilalini görebildiniz mi? Ben yıllardır her ayın ilk hilalini görmek için, o günlerde sürekli güneşin battığı ufuk çizgisini tararım ve dediğim gibi ancak üçüncü günkü hilali görebildim. Bana daha ne birinci, ne de ikinci günkü hilali görmek nasip olmadı.

    Sizin o dediğiniz zaman dili içerisinde 1985-1990 yılları arasında ki bir zaman dilimi olsa gerek; sınıf öğretmeni olan amca oğlu, sizin adaşınız bir arkadaşı ile beraber bu grubun üyeleriydi. Bana da bir seferinde bugün bayram dediler, yemin billah ettiler, biz orucumuzu bozduk bugün bayram yapıyoruz dediler ve ikindi vaktine ulaştığım o günkü orucumu bozdurmuşulardı. Onlar da o zaman "hilali gören yerden telefon ile haber geldi" demişlerdi.

    Eğer, o günkü orucum güme gittiyse, bunun vebali o iki Müslümanındır. Bu yılda hilali görmem hiç nasip olmadı. Birinci gün hava açıktı ama coğrafyam müsait değildi, ikinci ve üçüncü günlerde ise hava bulutluydu.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. Merhabalar, as. Recep Bey. Yazıyı kontrol edip sayfaya aktardım. Aktardıktan sonra bahsettiğiniz cümleyi ekledim. Geriye dönüp kontrol etmeyince T9 maalesef dönüştürüyor. İflah diye yazdığım iflasa dönmüş. Teşekkür ederim hassasiyetin için. Değiştirdim. Ben hilalin görülmesini hiç merak etmedim. Görmek için de çaba sarf etmedim. Bizim ülkede ilk iki üç günde görüleceğini sanmıyorum. Belki bazı mevkilerde görülebilir. Yalnız çıplak gözle hilali ilk iki gün görmek mümkün değil deniyor. Biz gördüğümüz zaman hilal üç dört günlük olmuş olabiliyor. 90'lı yıllarda ramazan başlarken Konya'ya Malatya'dan haber geldi denirdi. Öyle başlardık. Yine Malatya'dan haber gelirdi arife günü bozardık. Daha sonra Adıyaman'da çalıştım. Adıyaman'a da Konya'dan haber gelirdi. Halbuki Adıyaman ile Malatya komşu iki il. Niye komşu komşuya duyurmazdı da ta uzaktan haber alınırdı. Allah affetsin. İmsak vakti tartışması var şimdi. Bu da aşılacak gibi değil.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde