Ana içeriğe atla

Fecri Kazib ve Fecri Sadık

Oruçla ilgili kullanılan kavramlardan bir tanesi de imsakın başlama vaktidir. İmsak denilince de fecri kazib ile fecri sadık konusu akla gelir.

Önce tanımlara bir bakalım. 

İmsak, oruca başlama vakti. 

İmsak vakti, fecri sadıkın oluşması, yani tan yerinin ağarması. 

Güneşin doğmaya başlama vaktine fecr denir. İkiye ayrılır: fecri kazib, fecri sadık şeklinde.

Fecri kazib, "Birinci fecr. Sabahın gerçekten girdiğini göstermemesi nedeniyle bu fecre yalancı fecr denir. Yani fecri kazibte ortaya çıkan aydınlık geçici aydınlıktır. Kısaca yalancı aydınlık demektir. 

Fecri sadık ise ikinci fecirdir ki sabaha doğru doğu ufkunda yayılmaya başlayan aydınlığa denir. 

Oruçla ilgili yaptığımız bu tanımlardan sonra fecri kazib ve fecri sadık konusuna gelelim. Bugün bu tabirler pek kullanılmasa da oruca başlama vakti olan imsak, bir zamanların rüyeti hilal konusu gibi gündemimizde. Üç beş yıl öncesinde üzerinde epey tartışmalar yapıldı. Televizyonlarda konuşuldu. İmsak vakti uygulamalı olarak canlı yayında gösterildi. Diyanet'in imsak vaktinin çok erken olduğu, gerçek fecir oluşmadığı gibi zifiri karanlıkta oruca başlandığı yazılıp çizildi. Bu işin başını da fecir üzerine epey kafa yoran, bu işin bilim uzmanlarıyla tespitini yaptıran Fıkıh Profösörü Abdulaziz Bayındır oldu. 

Oruca çok erken başlandığı ve haddinden fazla oruç tuturulduğu eleştirilerine, "Gerekirse bir iki saat fazla oruç tutarız" inatlaşması yapıldı. Fazla oruç tutmada sıkıntı olmaz elbette. Esas sıkıntı, Diyanet'in imsak vaktiyle birlikte sabah namazının kılınabileceği fetvasında idi. Çünkü Bayındır'a göre daha sabah namazı vakti girmemiş oluyordu. 

Bir zamanlar gerilimi yükselten bu tartışmalar geride kaldı. Ne zamandır Abdulaziz Bayındır Süleymaniye Vakfı adı altında  alternatif bir ramazan imsakiyesi yayımlar oldu. 

Diyanet

Hem Diyanet'in hem de Süleymaniye Vakfı’nın Konya merkez imsakiyesinden örnek vererek ne demek istediğimi anlatmış olayım. 15 Mart 2024 günü orucun beşinci gününü ele alalım. İki

Süleymaniye Vakfı
imsakiyedeki imsak ve sabah namazları vakitlerinin farkını ortaya koyalım. 
İki imsakiye incelendiğinde Diyanet, 15 Martta 05.34'te imsaka başlatırken Süleymaniye Vakfı imsakı 06.19'da başlatmaktadır. Arada 45 dakikalık bir fark söz konusudur. Belirtilen imsak vakitleri aynı zamanda sabah namazının girme vaktidir. 
İki imsakiyeyi karşılaştırdığımız zaman Diyanet imsakı yalancı aydınlık denilen fecri kazibte başlatırken Süleymaniye Vakfı ise fecri sadıkta oruca başlatmaktadır. Diyanet şimdilerde kaldırsa da eskiden bir de temkin vaktine yer verirdi. Temkin vakti de 15 dakika idi. Yani aradaki fark bir saate çıkıyordu. 

Bugünlerde pek dillendirilmese de fazla tutsak daha iyi olmaz mı, ha bir bir saat önce ha bir saat sonra denebilir. Buna bakarsak hiç sahur yapmayan daha fazla oruç tutmuş olur. Burada esas sorun sabah namazının girip girmemesi. Diyanet fecri kazibte oruca başlatıp aynı zamanda sabah namazı vakti girdiği için sabah namazı kılınabilir dediğine göre şayet vakit girmemişse insanımız sabah namazını vakti girmeden kılmış olur ki vakit, namazın farzlarındandır. Bayındır'ın imsak vaktini görenler ise hava iyice aydınlanmış oluyor. Böyle oruç olur mu eleştirisi getiriyor. Halbuki havanın aydınlanması imsak vaktinin girdiğine işarettir. Siyah iplik beyaz iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için ayetine daha uygundur. 

Ezcümle, Süleymaniye Vakfı'nın alternatif olarak çıkardığı imsakiye, ayetin ruhuna daha uygundur. Ama çoğu insanımız bu takvime göre oruca başlamaya ne olur ne olmaz, oruca halel gelir düşüncesiyle soğuk bakıyor. 

Hasılı insanımızın kafası karışık. Kimi Diyanet'in imsak ve sabah namazını uyguluyor kimi Diyanet'in imsakıyla oruca başlıyor, sabah namazını ezan okunur okunmaz kılmıyor, biraz geciktiriyor kimi de Süleymaniye Vakfı'nın takvimini baz alarak imsaka başlıyor. Ben de Bayındır'ın imsak vaktini doğru bulmakla beraber Diyanet'e göre imsaka başlıyor, Bayındır'a göre sabah namazını kılıyorum. Zaman zaman Fiyanet'in imsak vaktini biraz geçirdiğim olur. 

Bu mesele çözülmez mi? Çözülmeye çözülür. Yeter ki taraflar, özellikle Diyanet adım atabilsin. Zühri ahirin kaldırılması konusunda nasıl cesaretle adım atabilmişse bu meselede de cesaretle karar verebilir. Bildiğim kadarıyla bu meseleyi vuzuha kavuşturmak için Abdulaziz Bayındır çok adım attı. Fakat Diyanet Nuh dedi, peygamber demedi. Halbuki Diyanet'in varlık sebebi dini konulardaki sorunları çözmesidir. Hoş, bu mesele dini olmaktan ziyade bilimsel bir meseledir. Gerçek fecir vaktinin hangisi olduğunu pekala rasathane çözebilir. Sanırım bunun için siyasi iradenin bu konuya sıcak bakması yeterli. 

Şu var ki bu mesele bugünden yarına çözülecek görünmüyor. Diyanet'in, devletin, siyasi iradenin, vatandaşı oruç ve sabah namazı konusunda ikilem içerisinde bırakmaya hakkı yoktur. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde