Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eğitim etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Eğitim ve Öğretimde Senaryo Dönemi

Eğitim ve öğretim alanında 100 yıllık Cumhuriyet döneminde denemediğimiz sistem kalmadı. Aşağı yukarı her hükümet zamanında sistem değişikliği yapıldı. Hatta aynı hükümetin bakanları değiştiğinde bile zaman zaman değişiklikler oldu. Kah ders saatleri artırıldı kah azaltıldı. Bazı dersler kondu bazıları kaldırıldı. Bazısının ders saati azalırken bazısının artırıldı. Sınıf geçme sistemi zaman zaman hep değişti. Sadece ilkokul zorunlu, diğer kademeler isteğe bağlı iken önce 8 yıl kesintisiz zorunlu eğitime geçildi. İlkokul ve ortaokul kademesi ilköğretim şeklinde birleştirildi. Liselerin önüne kah hazırlık kondu. Hazırlık artı üç yıl oldu. Sonra hazırlık kalktı. Liseler 4 yıla çıkarıldı. Zorunlu eğitim 8 yıldan 12 yıla çıkarıldı. 4+4+4 sistemine geçildi. Sınav sistemini söylemeye gerek yok. Değişiklikten hep nasibini aldı. Büyük umutlarla yeni okul türleri açıldı. Bu okullar gözde okullar oldu. Sonra bu okullar kaldırıldı. Proje okullar bu yıllarda revaçta. Yabancı dil kah kaldırıldı

Teori ile Pratiğin Buluştuğu Okullar

İnsanlığın hizmetine sunulmuş her meslek kutsaldır ve önemlidir. Ama tüm mesleklerin içerisinde hekimliğin yeri bir başkadır. Hekim olmak için okunacak okulu kazanmak, kazanılan okulu hazırlık artı 6 yıl okumak, okulu zamanında bitirmek olağanüstü bir çaba ister.  Teori ile pratiğin birleştiği okullardır tıp fakülteleri. Beşinci sınıfı stajyer doktor, son sınıfı intörn olarak hastanede geçirmek zorunda öğrenciler. Hastanede nöbet tutmaya öğrenci iken başlarlar.  Gezmeye, dolaşmaya zamanları yoktur. Ders, hastane, nöbet, vakit kalırsa ev üçgeni içerisinde bir koşuşturmayla geçer öğrencilikleri. Vakit bulmak için az uykuya alışmak zorundalar.  Okul bitince pratisyen doktor olarak bilgisayar kurasıyla atanıp doktor olurlar. Acillerde, toplum sağlığı merkezlerinde çalışmaya başlarlar. Doktor olsalar da öğrencilikleri bitmez. Öğrenci iken başladıkları tıpta uzmanlık sınavına hazırlanırlar. Bu zor sınavı kazanırlarsa bir eğitim araştırma veya tıp fakültesinde uzmanlık yapmak için

Öğretmen Mülakatına Dair

Cumhurbaşkanının “ Kamuda işe alımlarda mülakatı kaldırıyoruz” vaadine karşılık Milli Eğitim Bakanının “Mülakat devam edecek” açıklaması; Başlı başına bir çelişkidir. Vaadin yerine getirilmemesidir. Alışkanlık haline getirilen U dönüşüdür. Dün ayıplanan “Dün dündür, bugün bugündür” sözünün ayıplayanlar tarafından sahiplenilip özümsenmesidir. Bu aşamadan sonra bu sözün sahibi günümüz siyasilerimiz eline su dökemez. Biz buna boynuz kulağı geçmiş deriz. Cumhurbaşkanı ayrı telden, Bakan ayrı telden çaldığına göre iyi polis, kötü polis oynanıyor anlamını çıkarmak da mümkün. Ki bu Bakanın bu konuda yaptığı ilk değil. 2013 şube müdürlüğü sınavına girmiş olanlardan, mülakatta başarılı olanların ataması 2014 yılında yapılmıştı. Bu atama mahkemeye götürüldü. Mahkeme şikayetçileri haklı bularak atamaların iptal edilmesini istedi. Zamanın Bakanı Nabi Avcı, kendisinin açıklaması istemiyle sorulan soruya, Meclis kürsüsünde “Şube müdürlüğü atamaları iptal edilecek. Yazılı ve sözlü ortalamasına

Mülakat Gibi Mülakat

Habertürk TV kanalında, Kemal Öztürk'ün hazırlayıp sunduğu programa katılan Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin, öğretmen alımından, mülakata varıncaya kadar bir dizi sorulara cevap verdi. Yapılan açıklamaları ilginç bulduğumdan kısaca değinmek istiyorum. Bakanın açıklamasından, yeni öğretmen alımlarının 2024 bütçesi çıktıktan sonra olacağını, mülakat süreci ile birlikte yeni alımların zaman alacağı anlaşılıyor. Bu açıklamadan, ilk atama öğretmen alımlarının en erken 2.dönem olacağı ortaya çıkar. Deprem bölgesinden çoğu öğretmenin tayin istediği, çoğunun tayini çıktığı göz önüne alınırsa, bu demektir ki deprem bölgesindeki okullarda, bulabilirlerse çoğu branşlarda ücretli öğretmen çalışacaktır.  "Erdoğan'ın mülakatlar kaldırılacak" sözü hatırlatınca, "Erdoğan'ın mülakatlarda değil, işleyişinden rahatsız olduğunu, bundan hareketle mülakatları mülakat gibi yapacağız" dedi Sayın Tekin. Mülakatların içeriğine dair ise "Mülakatlara üç katı aday

Açıktan Okumaya Kısıtlama

Değişiklik yapılan Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğine göre açık liselere geçişlerde kısıtlama geldi. Buna göre; *millî sporcular, *kaynaştırma öğrencileri, *koruma kanunu kapsamındaki öğrenciler, *şehit ve gazi çocukları, *Bakanlıkça mazereti uygun görülenler, *Yönetmeliğin ilgili hükümlerine göre örgün ortaöğretim kurumlarında okuma hakkını kaybeden öğrenciler, Gibi istisnalar dışında açık liseye nakil ve geçişler yapılamayacak. Bu demektir ki *Ortaokul 8.sınıfı bitirip sınavla bir okula yerleşen, *Adres kaydına göre bir okula yerleşen, *Okulunu beğenmeyen, *Okumak istemeyen, *MESEM’e kayıt yaptırmadan herhangi bir meslek öğrenmek isteyen, *11 ve 12. sınıfı sınavla veya sınavsız öğrenci alan liselerde örgün olarak okuyup üniversite sınavına hazırlanmak için daha fazla zaman ayırmak isteyen, Gibi nedenlerle açık liseye geçiş ve nakil yapılamayacak. Kısaca ortaöğretimde okuyan her öğrenci istediği zaman açık liselere kayıt yaptıramayacak. İlla açık lisede

Sınav Sistemi Değişmeli

Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği, her dönemde yapılması zorunlu yazılı sınavlardan bir tanesinin test usulü yapılmasına imkan veriyordu. Yeni değişiklikle, çoktan seçmeli test usulü sınav kaldırıldı. Sınavların tamamı klasik yapılacak. Hayırlı olsun demek düşer bize. Yalnız; TYT, AYT, KPSS başta olmak üzere tüm merkezi sınavlar test usulü iken liselerdeki bu klasik sınav değişikliği anlaşılır gibi değil. Çünkü lise boyunca test yüzü görmeyen bir öğrenci, lise sonda ilk defa test usulü merkezi sınavla karşı karşıya kalacak. Mademki liselerde sınavlar klasik usulle yapılacaksa, merkezi sınavlar da klasik olmalıdır. Gördüğüm kadarıyla ÖSYM'den böyle bir açıklama yok. Sınavların klasik yapılmasına dair değişikliğin zamanlaması da manidar. Çünkü okul, ilçe ve il zümreleri yapıldı. Her branş zümresinde sınavların ne şekil yapılacağı karara bağlandı. Akabinde gelen bu değişiklikle, zümre kararlarının bir anlamı kalmadı. Keşke bu değişiklik yeni öğretim yılı başlamadan önce yapıls

Cer ve Cerre Çıkmak

Cer sözlükte “ çekmek, kendine doğru çekmek, celp etmek” anlamına gelir. Cerre çıkmak ise "Osmanlı döneminde medrese talebelerinin üç aylarda halkı aydınlatmak ve dinî hizmetlerde bulunmak için köy, kasabalara ve şehirlere gitmelerine"  denir. Cerre çıkan bu talebeler gittikleri yerleşim yerlerindeki camilerde kürsüye çıkarlar, vaaz verirler, Kur’an okur, halkı irşat eder, sorulan soruları cevaplandırırlar, küçük çocuklara hocalık yapıyorlar . TDV İslam Ansiklopedisinde cer maddesini yazan Mehmet İpşirli cer uygulamasıyla ilgili şu hususlara yer verir: Başlangıçta yetişmiş kimselerin şehir, kasaba ve köylere gitmesi olumlu sonuçlar verdiğini, başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerdeki dinî ve kültürel gelişmelerin halkın ayağına kadar götürüldüğünü, Halkın kendilerine dini konularda yardımcı olanlara maddi desteğini esirgemediğini, genellikle fakir öğrencilerin bir yıl zarfında halkın verdiği “cer akçesi” ve “zekât akçesi” ile geçindiğini,  Cerrin, halkın aydınla

Cuma Tatil Olmalı mı?

04.08.2023 tarihli Cuma hutbesinin konusu, CUMA: HAFTALIK BAYRAM GÜNÜMÜZ başlıklı yazı idi. Cumaya gidenler bu hutbeyi dinledi. Namazını kılan işine gücüne dağıldı. Bu hutbenin ardından bir cuma daha geçti ama taraflar arasında bu hutbenin yankıları devam ediyor. Bir kesimin tepkisini diğer kesimin göğsünü okşayan hutbenin son paragrafında geçen şu cümleler idi. “İş yerlerimizdeki mesai saatlerini, okullarımızdaki ders programlarını Cuma namazının vaktine göre düzenleyelim”.  Bir kesim, iş yeri ve okulların cuma namazına göre ayarlanması isteğinin bir ileri aşamasının cuma gününün tatili olacaktır demek suretiyle tepkilerini dile getirirken diğer kesim ise “ Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın yanındayız! Başkanın cuma günleri öğrencilerin ve çalışanların namaz vecibelerini yerine getirebilmeleri için çalışma ve ders saatlerinin düzenlenmesine yönelik teklifini destekliyoruz. Bu konuda verilen tepkileri doğru bulmuyoruz ." paylaşımıyla sosyal medyada Sayın Erbaş'a destek

Okullara Liyakatli Müdür

Kamu Ajans, liyakatli müdürler geliyor deyip on maddede faydalarını saymış. Bu habere halihazırda çalışan müdürler liyakatli değil mi sorusu akla gelse de madem bir işe kalkışılmış. Vardır bir hikmeti diyelim.  Haberde detaya girilmeden beş yılın sonunda müdürün müdürlüğüne devam ya da tamam görevinin öğretmenlere verileceği yazılmış. Yani müdürün ipi öğretmenlerin elinde olacak. Bu projeye taş koymadan katkıda bulunmak isterim: Müdürü puanlamak için tek başına öğretmen yeterli olmayabilir. Müdüre; Okul aile birliği başkanı ve yardımcısı, Okul öğrenci temsilcisi, (Temsilci seçimi kaldırılmış olsa da yeniden ihdas edilebilir.) Okulun en yaşlı ve genç öğretmeni, (Tüm öğretmenler puan verecek ama bu ikisi bir daha versin.) Yeni atanmış bir ilçe müdürü ile yine yeni atanmış iki şube müdürü (Mevcut müdürler hakları baki olacak şekilde araştırmacı yapılabilir.) evet/hayır şeklinde puan versin.  Bunlara; Mahalle muhtarı, STK'ler, Okulun hizmetlisi, Tüm öğrenciler,

Erbaş'ın Günah Keçisi İlahiyatçılar (2)

Her liseyi bitiren öğrenci,  örgün eğitim mezunu değildir. Örgünün yanında yaygın eğitim de var. Bugün açık lise, MESEM mezunları da var. Açık liseden mezun öğrenci sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Pandemiden bu yana açık lisede okuyanlar senede üç defa merkezi yapılan sınavları bile uzaktan, dijital ortamda yaptılar. Çoğunun sınavını başkası yaparak lise diplomasına sahip oldular.  Bugün camiler, Kur’an kursları bir nevi yaygın eğitim kurumlarıdır. Dine ne kadar mesafeli olursa olsun, bu toplumun kahir ekseriyeti cuma ve bayram namazına gider, okunan hutbeyi dinler. Biraz erken giden vaizin yaptığı konuşmadan da faydalanır. Diyanet camilerde yaz kursları açıyor. Yaygın eğitim görevi gören camilerde görev yapan imam, müezzin, vaiz Diyanet personelidir. Türkiye’de sadece camilerde görev yapan imam ve müezzinin sayısı 80-90 bin civarında. 2500’ün üzerinde vaiz görev yapıyor. Tüm bunların amiri mesabesindeki kişi de Sayın Ali Erbaş’tır. Din Kültürü öğretmenleri dokuz yılda bir sala

Erbaş'ın Günah Keçisi İlahiyatçılar (1)

" Sokak röportajlarında bir mikrofonu uzattığına salavat getirmeyen gencin vebali kimin üzerine. 9 yıl boyunca bu çocuklarımıza ne öğretiyor Din Kültürü ve Ahlak bilgisi öğretmenleri? " sözleri Rize'de bir etkinlikte konuşma yapan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a ait. Salavatın öğretilmemesinin sorumluluğunu da dokuz yıldır bu çocukların derslerine giren din kültürü öğretmenlerine yıkmış. Yani din öğretmenlerini günah keçisi ilan etmiş.  Aynı Başkan 2018 yılında "Gençlerin deizm ve ateizme kaydığı, bu düşüncede olanların sayısında artış olduğu" endişesine katılmamış. Yok böyle bir şey demişti.  Ali Erbaş gençler arasında deizm veya ateizmin yaygın olduğunu kabul etmese de gençler hatta orta yaşlar arasında deizm, ateizm, agnostizm gibi cereyanların yaygın olduğu bir vakıa. En azından çocuğundan, yaşlısına varıncaya kadar insanımızın önemli bir kısmının dine mesafe koyduğu, bunun da her geçen yıl artış gösterdiği bilinen bir gerçekliktir. Üstelik bu din

Abartıda Biz

Kocaeli'nde hafızlık ve icazet programına katılan Ali Erbaş yaptığı konuşmada, " Neredeyse yıl boyu hafızlık icazetnameleri yaptıklarını, 2022 yılında 12 bin kadar hafızın icazetnamelerini alarak başarılı olduğunu, şu an itibariyle belgesi olan hafız sayısının 200 bin ve halihazırda hafızlığını yapmış fakat belgesini almamış 400 binden fazla öğrenci olduğunu, nüfusumuza göre bu sayının daha fazla olması gerektiğini, din görevlilerinin öncelikle hafız olması zira hafızlığın mihrap ve kürsüye çok yakıştığı " açıklamasında bulunmuş.  Sayın DİB başkanının din görevlilerine hafızlığın çok yakıştığı açıklamasına katılıyorum. Zira Diyanet bünyesinde görev yapacak imam, müezzin, vaiz ve müftünün hafız olması gerekir. Çünkü icra ettikleri görev itibariyle sürekli Kur'an'la haşır neşir olmak zorunda olacakları için hafız olmaları tercih sebebi hatta zorunlu şart olmalıdır.  Başkanın nüfusumuza göre hafız sayısının az olduğu açıklamasına gelince, 600 bin hafızı nüfusa

Eğitim ve Öğretime Dair Öneriler

Bir önceki yazımda okullarımızda eğitimin ihmal edildiğini hatta hiç yapılmadığını, öğretimin yapıldığını, bunda da istediğimiz verimi alamadığımızı, süreç odaklı eğitim ve öğretim yapmamız gerekirken sınav odaklı öğretime ağırlık verdiğimizi, bundan dolayı çocukların yarış atı gibi sınava hazırlandığını, bunun için ev, okul ve etüt merkezleri üçgeninde çocukların hapsedildiğini, bu da onları hayatın içinden kopardığını, eğitim ve öğretimin iki kanatlı kuşa benzediğini, kuşun bir kanadı eğitimse diğerinin öğretim olduğunu, öğretimin yapılıp eğitimin yapılmamasının bu kuşu uçuramayacağını, mezuniyet sonrası çocuklardan olumlu davranış beklentisine girdiğimizi yani vermediğimizi istediğimizi, çocukların davranışlarını eleştirdiğimizi işlemeye çalışmıştım. Bu yazımda eğitim ve öğretimde ihmal ettiğimiz eğitim kısmına işaret etmeye çalışacağım. Çünkü sınav odaklı eğitim sistemimizde başarı kriteri için bilgi ölçülürken davranışın ölçülmemesi büyük bir eksikliktir. Halbuki bilgi soyut i

Eğitim ve Öğretim Serüvenimiz

Eğitim ve öğretimin gidişatından hiçbirimizin memnun olmadığı hepimizin malumu.  Eğitim ve öğretimi birlikte kullansak da Milli Eğitim Bakanlığının isminde eğitim geçse de bugün okullarda eğitim yapılmadığını biliyoruz.  Yaptığımız öğretimdir. Öğretimi de sınav odaklı yapıyoruz. Varsa yoksa sınav düşünüyoruz. Sınavları da klasikten ziyade çoktan seçmeli teste dönüştürdük.  Yapılan merkezi sınavlarda başarılı olup iyi bir okul kazanmak, kariyer yapmak ve iyi bir iş bulmak bizdeki öğretimin tek kriteridir. Başarının gelmesi için de iyi okul iyi muhit iyi öğretmen arayışı içindeyiz. Başarı için de okulu yeterli görmeyenlerdeniz. Mutlaka takviye gerekir. Okullar ders bitimi veya hafta sonları dershane işlevi görür. Etüt, kurs merkezleri ve özel dersler takviye seçenekleri arasındadır. Çocuklarımız ders kitaplarının yanında konu anlatımlı ve soru bankası adıyla çıkarılmış ne kadar test varsa çözmek zorunda. Kısaca çocuklarımız yarış atı gibi sınavlara hazırlanır. Üniversite bittik

Mustafa Uzunpostalcı

Başörtülü okumanın üniversitelerde yasaklandığı zamanlardı. Bu yasak katı bir şekilde uygulanırken yasak olmasına rağmen ilahiyat fakültelerinde okumakta olan kız öğrenciler başlarını örtmeye devam ediyordu. Bu yasağa bir nevi göz yumuluyordu. Bunda fakülte yönetimlerinin de payı vardı. Tüm Türkiye’deki bu fiili durumu SÜ. İlahiyat Fakültesi de yaşar. Kızlar başını örterken erkek öğrencilerden bazıları da sakal koymaya başlar. Fakülte yönetimi, “Sakal gerekçe gösterilip başörtüsü tekrar yasaklanabilir” endişesiyle sınıf sınıf dolaşarak sakallı erkek öğrencilerden sakallarını kesmelerini ister. Sakallar kesilmediği gibi bir mahalli gazetede “ Sakal avcısı dekan yardımcısı” manşetiyle ilahiyatın dekan yardımcısı hedef gösterilir. Manşet olan dekan yardımcısı bu manşetin ardından kendini ve işin vahametini anlatmak için sınıf sınıf dolaşır: “Sevgili gençler, sizin sünnet olan sakalınız, farz olan başörtüsünü engellemek için gerekçe gösterilecekse, biz bu sakalları kestireceğiz. Bug

TDK Türkçeyle Oynuyor

NTV'de yer alan habere göre TDK 12. baskıyla birlikte pek çok sözcüğün yazımını değiştirdi. İşte o sözcüklerin bazılarının yeni halleri:               Eski   /Yeni Doğubeyazıt / Doğubayazıt  Horon vurmak / Horon tepmek Çiğ börek  / çi börek  Yeşilzeytin  / yeşil zeytin Unvan / Ünvan  Marmara Ereğlisi / Marmaraereğlisi Sultan efendi / Sultanefendi Yakan top / yakantop Kümeden düşmek / küme düşmek  Pilili / Pileli  Kayyum / kayyım Yeşilsoğan / Yeşil soğan Yeşilbiber / yeşil biber  Hasıraltı / hasır altı  Akça armudu / akçaarmut Boy bos  / boy pos Bazı sözcükleri özellikle birleşik kelimelerdeki bu güncelleme haberini okuyunca pes, Türkçeyi koruma ve geliştirme görevi olan bu TDK ne yapmaya çalışıyor dedim. Gören de Türkçe yeni bir dil, TDK de bu dili yeni öğretmeye ve yerleştirmeye çalışıyor sanır. Tamam, yanlış kullanılan kelimeleri değiştirsin. Ama örneklerde görüldüğü üzere kah birleştirmiş kah ayırmış. Buna niye gerek duydu, anlaşılır gibi de