İnsanlığın hizmetine
sunulmuş her meslek kutsaldır ve önemlidir. Ama tüm mesleklerin içerisinde
hekimliğin yeri bir başkadır.
Hekim olmak için
okunacak okulu kazanmak, kazanılan okulu hazırlık artı 6 yıl okumak, okulu
zamanında bitirmek olağanüstü bir çaba ister.
Teori ile pratiğin
birleştiği okullardır tıp fakülteleri. Beşinci sınıfı stajyer doktor, son
sınıfı intörn olarak hastanede geçirmek zorunda öğrenciler. Hastanede nöbet
tutmaya öğrenci iken başlarlar.
Gezmeye, dolaşmaya
zamanları yoktur. Ders, hastane, nöbet, vakit kalırsa ev üçgeni içerisinde bir
koşuşturmayla geçer öğrencilikleri. Vakit bulmak için az uykuya alışmak
zorundalar.
Okul bitince pratisyen
doktor olarak bilgisayar kurasıyla atanıp doktor olurlar. Acillerde, toplum
sağlığı merkezlerinde çalışmaya başlarlar.
Doktor olsalar da
öğrencilikleri bitmez. Öğrenci iken başladıkları tıpta uzmanlık sınavına
hazırlanırlar. Bu zor sınavı kazanırlarsa bir eğitim araştırma veya tıp
fakültesinde uzmanlık yapmak için yeniden öğrenciliğe başlarlar. Öğrencilikleri
hastanede 4-5 sene sürer. Uzmanlığı bitince yeniden zorunlu hizmete gitmek
zorundalar. Çoğu bir uzmanlıkla yetinmez. Çünkü bazı bölümler için ikinci yan dalda
da uzmanlık gerekiyor.
Uzmanlık yaparken
asistan doktor olarak maaşlarını alsalar da doktorluğun dışında yeri geldiğinde
hemşire ve hastabakıcılık da yaparlar. Çoğu asistan, yıllık izninin tamamını
bile kullanamaz. Çünkü hocasının verdiği kadar izin kullanırlar.
Ne bayramları vardır ne
geceleri. Bir bakmışsın bayramda nöbetçiler. Bir bakmışsın gece
nöbetçiler.
Vakitlerinin büyük bir
çoğunluğunu hastanede geçiren bu meslek grubu, sabahtan akşama dert dinlemek
zorunda. Çünkü hastaneye ancak hasta olanlar gelir. Bir başka meslek grubu gibi
arazi olma gibi lüksleri de yoktur. Hasta olsalar da işe gelmek zorundalar.
Hasılı, öğrencilik ve çalışma
yılları koşuşturmayla geçen hekimler; büyük, önemli, sorumlu ve hata yapma lüksleri
olmayan bir görev ifa ediyorlar.
Konu hekimlerden açılmışken
kısaca tıp eğitiminden de bahsetmek gerek. Çünkü eğitim ve öğretim bu ülkede yerlerde
sürünse de mevcut tıp fakültelerinin yanında çokça tıp fakültesi açılmış olmasına
rağmen bu ülkede tıp eğitimi hala ciddi bir şekilde yapılıyor. Ülkemizin tıp eğitimi
dünyada da kendini kabul ettirmiş durumda. Bu yönüyle kaliteden ödün vermeyen tıp
fakülteleri yönetimlerini tebrik etmek lazım.
Ülkemizin eğitimi sos verirken
tıp fakültelerindeki eğitimin kalitesi tesadüf değil. Çünkü tıp fakülteleri teori
ile pratiğin birebir uygulandığı yerlerdir. Öğrenilen bilgilerin pratiği hastanelerde
tatbik edilince, kalite de kendini gösteriyor. Örnek vermek gerekirse, tıptan mezun
olan bir öğrenci doktor olarak bir yere gittiğinde ne yapacağını, hastaya nasıl
müdahale edeceğini, ne tür ilaç vereceğini biliyor. Bırakalım hastaneyi, yolda bir
trafik kazası gördüklerinde, anında müdahale edip hastaya ilk müdahaleyi yapabiliyor.
Herhangi bir hastaneye vardıklarında, bu hastanenin çalışanı değilim demezler, işe
girişirler.
Pek kadir ve kıymetini bilmesek
de yeri geldiği zaman hekimlere şiddet uygulasak da Allah ne eksikliklerini göstersin
ne de ellerine düşürsün doktorların.
Bu ülkede eğitim ve öğretimi belirli bir seviyeye getirmek istiyorsak, tıp eğitimini örnek almamızda, her türlü okul türünde teori ile pratiği birleştirmemizde fayda vardır. Çünkü pratik ve uygulama olmadan teoriden ibaret bilginin, eğitim ve öğretime ve hayata hiç katkısı olamaz.
*09/10/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder