Ana içeriğe atla

Müslümanlığı Namaza İndirgemek

Sosyal medya bugün hayatın bir parçası. Sanal da olsa insanların fikri, zikri bu mecrada akıyor. Dinin bir umdesi olan namaz da hem gerçek hayatta hem de sanalda sürekli paylaşım yapılan ve önemine dair yazılıp çizilen konuların başında geliyor. Belli başlı insanların hep namaz üzerine yaptığı bu paylaşımları görünce, bunlara Müslümanlığı namaza indirgeyen tipler diyorum.

Benim bu yazımı okuyan bazıları namazı önemli görmediğim anlamını çıkaracak. Hiç problem değil. Ki namaz dinin önemli bir umdesidir. Farz kılınış amacı da kişiyi kötülüklerden arındırmasıdır.

Hayatı ve Müslümanlığı salt namaza indirgeyen bu tipler sadece sosyal medyada değil, gerçek hayatta da aktifler. Örnek vermek gerekirse,

Birilerinin kaç yıldır devam ettirdiği ödüllü sabah namazı etkinlikleri,

Şimdilerde pek duymasak da bir hayırlı iş için oğlan veya kızı komşularına ve tanıdıklarına sorduğumuzda, "Namazında ve niyazında" dendiğini az buçuk duymuşsunuzdur. Bu cevap bile kişinin iyiliği namaza indirgenmiş anlamına gelir.

Başta İHO ve İHL'lerde olmak üzere yine sabah namazı etkinliği yapılıyor. Namazdan sonra çorba ikramı yapılacaktır notu da ihmal edilmiyor.

Ne zaman çocuğun bir okulu kazansa, bu sevinci sosyal medyada paylaşsan, sevincini kursağında bırakan ekip devreye girer: "Oğlunun, kızının namaz kılmadığına üzülmüyor. Mühendis, doktor olmuş, ona seviniyor. Dünya diplomaları ahirette geçmiyor" paylaşımları servis edilir. Gören de herkesin geçiminin kefili bunlar sanır.

Bu tür paylaşım ve etkinlikleri yapanlar, dini tek namaza indirgediklerinin farkında mı acaba? Dinin namazdan başka bizden istediği yok mu? Din demek sadece  namaz demek midir? Dine dair bu tiplerin başka söyleyecekleri yok mu? Bu ülkenin doktora, mühendise ihtiyacı yok mu? İbadet demek sadece namaz kılmaktan mı ibarettir? Dini dar anlamda namaz, oruç gibi ibadetlere hapsedeceğimize, Allah'ın razı olduğu, insanların yararına olan her türlü fiil ve hareketin geniş anlamda ibadet olduğunu ön plana çıkarsak daha faydalı bir iş yapmış olmaz mıyız? 

Çocuğu doktor ve mühendis olduğuna sevinen birinin, çocuğunun namaz kılıp kılmadığına bu paylaşımcılar nereden biliyor? Çocuğu namaz kılmıyorsa, ebeveynin üzülmediğini nereden ve nasıl bilebiliyorlar? Yoksa bunlar aynı zamanda birer niyet okuyucusu mu? Bu tiplerin durumu, namazı bir ben kılıyorum. Siz kılmıyorsunuz anlamına da gelmez mi?

Kişinin namaz kılıp kılmadığını bir güzel okuyup sapla samanı karıştıran bu tiplerin amacı ne acaba? Başka sermayeleri yok mu? Bu tür paylaşımlarla "Adım Hıdır. Elimden gelen budur" mu demek istiyorlar? Amaçları namazın önemini kavratmak ise kusura bakmasınlar da namaza dair bu şekil sosyal medya mücahitliği ile kimse namaza başlamaz. Hazırında antipati kazanırlar. Unutmayın ki din ve Müslümanlık namazdan ibaret değildir. 

Benden söylemesi.

Yorumlar

  1. Merhabalar Sayın Hocam.
    Başıma gelen bir felaketten sonra namaz kılmaya başladım ve 5-6 sene kıldım. Yazınızda değindiğiniz şeyler, iktidarın durumu ve bazı Maun namazı kılanların yüzünden yavaş yavaş namazı terk etmeye başladım. Geçirdiğim prostat kanseri ameliyatından sonra da idrar kaçırma ve tutamama komplikasyonundan sonra Cuma dahil diğer vakit namazlarını da terk ettim. Doğrusunu söylemem gerekirse, istesem namazları kılabilirim, ama kılmıyorum.
    Aklıma düştükçe zihnimde devamlı Allah'ı anıyorum. Herhalde ben de deist oldum.

    Hayatımı imanıma şahit tutabilmek için elimden gelen gayreti gösteriyorum, ama bu konuda başarılı olduğumu söyleyemem. Cenab-ı Peygamberden başka, hayatını imanına şahit tutan birini tanımıyorum.

    Riya ve maun namazı kılacağıma, o namaza hiç yaklaşmamayı tercih ediyorum. Kendimi samimi bulduğum zamanlarda Allah'a secde ediyorum. Eğer samimi değilsem, yaklaşmıyorum. Yunus Emre, Cenab-ı Hakk'ın gönüllerde tecelli ettiğini söyler ya, işte Cenab-ı Hakk, benim de gönlümde tecelli ediyor. O benim gönlümde, gönlümün en kutsal köşesindedir. Gönüllere çok şeyler sığdırırız. Cenab-ı Hakk'ın da gönlümüzdeki yeri özeldir.

    Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim. Selam ve saygılarımla birlikte sağlıklı, huzurlu ve hayırlı günler dilerim. En Güzel'e emanet olun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    2. Allah'tan acil şifalar diliyorum Recep Bey. Rabbim beterinden saklasın. Tedavisi olmayan hastalık vermesin. Kişi kendisinin doktorudur. Geri kalan ömrünüzü sağlık ve afiyet içerisinde geçirmenizi temenni ediyorum. Emeklilikte gezip dolaşmak varken rahatsızlığınız sizi rahat bırakmazken bu yaşta memleketi, insanımızı, dini, dini davranışları dert edinmeniz, bu konularda kafa yormanız, bloğunuzla çevrenize ışık tutmanız takdire şayan. Birçok konuyu dert edinmenizin karşılığını Allah katbekat verecektir... Allah'ın gönlümüzde yer edinmesi önemli. Dinin namaza indirgenmesi yanlış. Dinden nemalanan din istismarcıları yüzünden namazı terk etmemek gerektiğini düşünüyorum. İster isteyerek ister istemeyerek kılmak gerek. Çünkü içten gelse de içten gelmese de bir görevidir. Çoğu zaman işimize giderken de gönüllü gitmeyiz. Ama gideriz. Çünkü görevidir. Başkasının din simsarcılığı yüzünden dinden, dini değerlerden soğumak insani bir özelliktir. Özellikle nefse, vücuda ağır geldiği zamanlarda da bu vazifeyi ifa etmek gerek. Çünkü dinin her emri nefse ağır gelir. Aksi pireye kızıp yorgan yakmaktır. Sizin gönlü iman dolu bir mümin olduğunuza şahitlik ederim. Deist olduğunuzu düşünmüyorum. Sizinki tamamen bir serzeniştir. İçinden çıktığım camiaya yabancılaştım. Kızıyorum. Çoğu zaman bu millet bize bakarak iyi Müslüman kalmış diyorum. Bize bakarak kimse Müslüman olmaz, Müslüman kalmaz diyorum. Her şeye rağmen hayat devam ediyor. Siz buğzunuza devam edin. Benim yaptığım da budur. Hoşnutsuzluğumuzdan Allah bizi hoşnut edecektir. Selametle.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde