Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Dayanışma Dediğin Böyle Olur

"Efendim, sebebi ziyaretimiz, sizin herhangi bir sendikaya üyeliğinizin olmadığınızı öğrendik. Bizim sendikaya üye olmak istemez misiniz?" "Sizin sendikanız hangisi?" "Üye sayısı yüzde 1'in üzerinde olan bir sendikayız." "Ama ben adını sormuştum." "Adımızın ne önemi var efendim!" Getirisi olan bir sendikayız." "Yani?" "Sen bize gelince biz de sana getireceğiz." "Neyi getireceksiniz?" "Dayanışmayı" "Anlamışsam harap olayım. Şunu biraz açık konuşun. Sonra yüzde 1'in üstünde olmak veya altında olmak ne demek?" Kısaca, bizim sendikaya gelirsen, sendika üyelerine devlet tarafından memurlara üç ayda bir verilen 135 lira dayanışma parasını, 2022 Ocağından itibaren 400 lira olarak alacaksınız." Yani üyeliğimiz sayesinde cebiniz para görecek. Gönlünüz de sürurla dolacak." "Üye olmazsam." "Sendika üyesi olan emsallerinizin faydalandığı bu paradan faydalanamaya

Devlette Üslup Sorunu *

Devletin dili yazışmadır. Zira söz uçar yazı kalır. Bu yüzden devlette her şey yazıya dökülür. Yazıya dökerken de bir takım kıstaslar aranır. Çünkü yazışmalarda önemli olan içerik olsa da şekil, seçilen kelimeler ve üslup da önemlidir. Hatta çoğu zaman şekil içeriğin önüne geçer. Devlet bu yüzden yazışmalarda birliği sağlamak, yanlışların önüne geçmek amacıyla “Resmi Yazışmalarda Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliği” yürürlüğe koymuştur. Bu yönetmelik, tüm kurumları ve memurları bağlar. Yazışmanın dışında protokol ve nezaket kuralları da tören, karşılaşma, ağırlama vs.de önemli bir yer tutar. Bunlar da yazıya dökülmüştür. Hem yazışma hem de protokol ve nezaket kuralları, devlette bir kültürün oluşması, tertip ve düzen açısından gereklidir. Konan kuralların içerisinde, olması gerekenler olduğu gibi zorlama, şekilci, sahteci ve itici yöneler de çok. Halkta ve toplumsal hayatta karşılığı olmayan bu zorlama kurallara dikkat edilmediği takdirde çoğu zaman devlet krizi ortaya çık

Konevi Kültür Merkezi *

Aşkan Mahallesinde, 3 milyon liraya mal edilerek 2004 yılında faaliyete geçirilen ve halkın hizmetine sunulan görkemli bir bina vardı. Altındaki alışveriş merkezi olmak üzere nikah, toplantı, seminer, konferans, eğlence vs birçok etkinliğe ev sahipliği yaptı bina. Kimileri, adreslerini veya muhitlerini söylerken bu binayı merkeze alır, tariflerini ona göre yaparlardı. İnsan yoğunluğu bakımından tenha olan bu muhit, çok amaçlı kullanılan bu bina sayesinde hareketliydi. Meram'ın gurur abidesiydi.  Gördüğünüz gibi cümlelerimin sonundaki fiilleri -dı, -di şeklinde hep dili geçmiş zaman kipinde kullandım. Çünkü bahsettiğim bu bina şimdilerde yok. Zaten 2016 yılından itibaren bu bina 5 senedir atıl durumda olduğu için yokluğa terk edilmişti. Nihayet yıkıldı. Niçin yıkıldı? Bina çok mu eskiydi? Beş yıldır kapalı olması halini de sayarsak, toplam 17 yıllık bina. Çok da eski sayılmaz. Bina çürük müydü?  Normal şartlarda çürük olmaması lazım. Çünkü bina 99 depreminden önce yapılmış olsa çü

Abartıyormuşum!

Rutin yürüyüşümü yapayım diye bir akşam rotayı zaman zaman yürüdüğüm Evliya Çelebi Parkı parkuruna çevirdim. Niyetim bir turu 800 metre olan bu parkta bir on tur atmak. Hava da serin. Çay bahçesinde, kamelyalarda ve çimlerde oturup muhabbet edenler var. Parkurda tek tük yürüyenler de eksik değil.  Parkura girip belli bir tempoyla kendimi yürümeye kaptırmıştım ki yürüyüşümün daha ilk etabını tamamlamadan bir arkadaş vasıtasıyla tanıştığım, hukukum olmayan biri karşımdan geliyor. Beni görür görmez "Abartıyorsun" dedi selam bile vermeden. Elimi kaldırıp selam verip geçtim. Yoluma taş koymaya çalışan bu kişiye aldırmadan yürüyüşüme devam ettim. Bu kişiyle bir daha karşılaşmasam da bu sözü, moralimi bozmaya yetti, beş turla yürüyüşümü sonlandırdım.  "Abartıyorsun" diyen kişiye geçmeden önce yürüyüşümü abartıyor muyum? Bu muhtereme göre abartıyor olsam da abarttığımı düşünmüyorum. Belirlediğim bazı hedefler uzun mesafe olduğu için zaman zaman abartı derecesinde fazla

"Hop dayı!" *

"Dönel kavşaktan dönene yol veriniz" uyarısını görünce kavşak içinde bekleyen araçlara yol verdim. Beklemekten sıkılan bu araçlar geçerken, benimle aynı yoldan gelip ben durduğum için mecburen duran gençten biri, arabasının camını indirdi ve "Hop (hey de demiş olabilir) dayı! Ne durun? Yol senin" demez mi? Başımı sağa çevirip baktığımda hop/hey dayı yol senin, sözünü tekrarladı durdu. Kah yanında oturana bir şeyler söyledi. Sonra bana döndü, iki ellerini direksiyondan kaldırarak birini diğerine vurdu gülerek. Öyle ya, yol hakkım böyle heba edilmemeliydi ve hakkımı tepe tepe kullanmalıydım. Çünkü ben de onun gibi düz yoldan geliyordum ve yol düz gelenin idi. Maalesef bu gafım affedilir gibi değildi. Buna ancak gülünür ve ayıplanmayı da hak etmiştim. Bu cehaletime karşın, gencin bana hakkımı hatırlatması ve gülmesi hoşuma gitti doğrusu. Şükür böylesiyle karşılaştım dedim. Ne durun, ulan sana ehliyet verenin dedikten sonra, benden bir hareketlenme görmeyince kapısını a

Yeniçeri Üniversitesi

Basından okuduğuma göre Boğaziçi akademisyenleri, Metin Bulu'nun ardından önce vekaleten ardından asaleten atanan Mehmet Naci İnci'yi de istemiyorlarmış. Diyelim ki Bulu, üniversite dışından geldi. Dışarıdan atamaya karşılar ve tepki gösterdiler. Yeni atanan rektör ise üniversite bünyesinden yani içlerinden biri. O da kendileri gibi üniversitenin bir öğretim üyesi. Bunun neyini istemiyorlar, anlamış değilim. Yeni atanan rektör kimdir, necidir, iyi midir, kötü müdür, nasıl bir rektörlük yapacak bilmiyorum. Çok da kötü bir rektörlük yapabilir. Şu var ki bazen akademisyenliği iyi olmayan biri iyi bir rektör olabileceği gibi tersi de mümkün. Bunu test için bekleyip görmek lazım. Tamam, atama yoluyla gelen rektörlüğe sıcak bakmayabilirler. Yerine seçimli rektörlük isteyebilirler. Ben de böyle isteyenlerdenim. Hatta rektör olacaklara sınav bile yapılabilir. Sınavı kazanan röktörlüğe müracaat eder. Puanı yeterli ise puan üstünlüğüne göre atanır...Bunun yolu, rektör ne şekilde atanmalı

Taliban Gerçeği *

1979 yılıydı sanırım, SSCB'nin Afganistan'ı işgal ettiği. Bir 10 yıl sürdükten sonra 1989 yılında işgal sona erdi ve ardından Sovyetler Birliği dağıldı. Ülkelerini Sovyetlere dar eden mücahit gruplar, aralarında anlaşıp Afganistan'da istikrar vadeden bir devlet kuramadılar. Her biri diğerinin ayağını aşağıya doğru çekerek hepsi yönetilen oldu. Ülkedeki savaş ve iç savaşlar, Pakistan'a zorunlu göçü doğurdu. Pakistan'ın gettolarındaki medreselerde yetişenlerden Taliban doğdu. 90'lı yılların ortasından itibaren Afganistan'da varlık gösteren Taliban, 11 Eylül'ü bahane ederek ABD'nin Afganistan'ı işgal etmesiyle geri plana çekildi. 21 yıllık işgal, ABD'nin Afganistan'dan çekilmesiyle son buldu. 11 Eylülle beraber yönetimden uzaklaştırılan Taliban, doğru dürüst silah atmadan tüm Afganistan'a hakim oldu. Bundan sonra dünya, Afganistan'da Taliban ile muhatap olacak. Taliban'ın Kabil'e girmesiyle birlikte yeni bir göç dalgası dün