Ana içeriğe atla

"Hop dayı!" *

"Dönel kavşaktan dönene yol veriniz" uyarısını görünce kavşak içinde bekleyen araçlara yol verdim. Beklemekten sıkılan bu araçlar geçerken, benimle aynı yoldan gelip ben durduğum için mecburen duran gençten biri, arabasının camını indirdi ve "Hop (hey de demiş olabilir) dayı! Ne durun? Yol senin" demez mi? Başımı sağa çevirip baktığımda hop/hey dayı yol senin, sözünü tekrarladı durdu. Kah yanında oturana bir şeyler söyledi. Sonra bana döndü, iki ellerini direksiyondan kaldırarak birini diğerine vurdu gülerek. Öyle ya, yol hakkım böyle heba edilmemeliydi ve hakkımı tepe tepe kullanmalıydım. Çünkü ben de onun gibi düz yoldan geliyordum ve yol düz gelenin idi. Maalesef bu gafım affedilir gibi değildi. Buna ancak gülünür ve ayıplanmayı da hak etmiştim. Bu cehaletime karşın, gencin bana hakkımı hatırlatması ve gülmesi hoşuma gitti doğrusu. Şükür böylesiyle karşılaştım dedim. Ne durun, ulan sana ehliyet verenin dedikten sonra, benden bir hareketlenme görmeyince kapısını açıp arabadan ne bulduysa üzerime gelme ihtimali var mıydı? Vardı. Ondan sonra bir yanlışı yine yanlışla düzeltip valla billa geçeceğim bir daha der miydim, demez miydim? Zoru görünce insan neler yapar neler…

Neyse, burada hey ya da hop derken hitap bana. Ben aynı zamanda dayısı oluyorum bu gencin. 

Acı acı gülümsedim. Sesimi çıkarmadım. Gözümün içine girercesine yazılıp asılan levhayı işaret ettim elimle. Gencimiz ise parmağımın işaret ettiği yere bakmak yerine parmağıma bakmaya devam etti. Belli ki yol onların olduğunu anlatamadım ona. Çünkü kavşağa konmuş o levha o genç için bir şey ifade etmiyordu.

Kavşak boşalınca birlikte hareket ettik. Hem sürüyor hem de "Yol senin de ondan dedim dayı" dedi bana gülerek.

Bana hakkımı hatırlatan, hakkımı kimseye vermemem gerektiğini söyleyen bu gence, teşekkürden başka aklıma ne gelebilir ki...

Teşekkür dışında aklıma başka şey de geldi: Maşallah, yeğenim büyümüş ve ben kavşakta tanışıyorum. Çünkü hangi ablamın çocuğu çıkaramadım. Bu da benim akrabalık ilişkilerimiz zayıflığına işaret olsa gerek. Bereket, seni çıkaramadım yeğenim demedim. Yoksa baltayı taşa vuracaktım. Bundan sonra hangi ablamı ya da kardeşimi görürsem bu çocuk hanginizin, bu kadar büyüdü de benim niye haberim yok diyeceğim. Bu arada, benimle senli benli konuştuğuna göre böyle özgüven sahibi, içten ve de sempatik bir çocuk yetiştirdikleri için kendilerini tebrik edeceğim. Ardından bir de çocuk dayıya çeker dersiniz. Hani gösterin benzerliğimizi diyeceğim.

Sonra Konya Valiliğine çıkma düşüncem var. Vali'den, Konya bölgesinde ehliyeti olanın, trafiğe çıkanın ve ehliyet almaya çalışan herkesin, birer haftalık kursa alınmasını isteyeceğim. Bu kursta, bir hafta boyunca anlatılacak tek konunun, kavşak önceliğinin kime ait olduğunu hem teori hem de pratik olarak öğretmek olması gerektiğini talep edeceğim.

Tüm bu kursa rağmen yol benim; yol, düz yoldan gelenin, Konya’da bu kural uygulanmaz, diyenlerin ehliyetlerinin iptal edilmesi için gerekli prosedürün yerine getirilmesini; bu zor denirse, bu tiplerin kavşak olan yollara girişlerinin yasaklanmasını talep edeceğim.

* 25/09/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde