Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Zafer Otobüs Durağı

Zafer Konya'nın kalbi dense yeridir. Herkesin uğrak yeri olan burası, sabahın ilk ışıklarından gecenin geç vakitlerine kadar insan yoğunluğundan geçilmez. Kimi iş gereği kimi gezip dolaşma kimi de o bölgedeki kafelerde oturma amaçlı bu muhitte.  İnsan yoğunluğu kadar bu bölge araç trafiği yönünden de yoğun. Konya Lisesinden itibaren Alâeddin Tepesi boyunca bu tek şeritli yolu büyük toplu taşıma araçları da kullanıyor.  Yayalar yoğun olmasına rağmen herkes kendi halinde yürüyüşünü yapıyor. Hiçbiri diğerini rahatsız etmiyor.  Yürüyüp geçip gidenler açısından kimse kimseyi rahatsız etmez iken araç trafiği yönünden Zafer'deki Otobüs Durağında her zaman bir kilitlenme söz konusu. Çünkü yolcu almak ve yolcu indirmek için durağına gelen belediye otobüsü durağına yanaşamıyor. Tek şeritli yolda durarak indi bindi yapıyor. Arkasındaki araçlar da Konya Lisesine kadar durmak zorunda kalıyor. Otobüs kalkınca onlar da hareket edecekler.  Otobüs şoförleri kurallara uymayan, söz dinl

Ne Zaman Öğreneceğiz?

Depremlerle imtihanı ne zaman tam puan alarak sınıfı geçip sınıf atlayabileceğiz? Depremle yaşamayı ne zaman öğrenebileceğiz? Evlerimizi fayın geçmediği, ovanın olmadığı, sağlam zemine, malzemeden çalmadan sağlam bir şekilde yapıp, evimiz yıkılmadan oturma rahatlığına ne zaman kavuşacağız? Yaptığımız evlerin muhtemel depremlere karşı dayanıklı olup olmadığını ne zaman ciddi bir şekilde denetleyeceğiz? Ne zaman kaçak ev yapmadan, usulüne uygun evler yapabileceğiz? İmar barışı denen ucube imar afları bu ülkede ne zaman sona erecek? Ne zaman tüm işlerimizi düzgün yapmayı öğreneceğiz? Günübirlik yaşamaktan, plansızlıktan, kural tanımazlıktan, ölüme meydan okuyan cehaletimizden ne zaman vazgeçip her işimizi bilimsel yapacağız? Usulüne uygun yapmadıklarımızdan dolayı ne zaman müteselsilen hesap verip hesap soracağız? Gözümüzdeki bu gözyaşına ne zaman son vereceğiz? Analarımız ağlamaktan ne zaman vazgeçecek, onların gözyaşları ne zaman dinecek? Tabiat kanunları dediğimiz

Bağışlar Karşılıksız Olmalı

1993 yılında askerliğimi bedelli olarak yapmak üzere Burdur'dayım. Dönemimde vali yardımcısı, kaymakam, emniyet amiri, iş adamları, ünlüler vs. kimler yoktu ki. Çok nazik ve kibar davranan üst teğmen rütbeli bir batarya komutanımız vardı. Bizimle arkadaş gibi konuşur, ilgi ve alaka gösterir. Taleplerimizi dinler. Yapabileceklerine tamam derken yapamayacaklarını da niçin olamayacağını bir güzel izah ederdi. Komutanın bu davranışı bizim çok hoşumuza giderdi. Bunu değişik ortamlarda söyledik durduk. Bizim bu konuşmalarımıza kulak misafiri olan uzun dönem askerlik yapan kadro erlerden kaç tanesi, "Dediğiniz komutan size nazik. Gelin bir de bize söylediklerini dinleyin. Sabahtan akşama küfreder. Ne anamız kalır ne eşimiz ne de bacımız." dediklerinde, bir insanın aynı ortamda iki farklı kesime nasıl böyle farklı davranabildiğinin şaşkınlığını yaşamıştık. Uzatmayayım. Batarya komutanı yine bir istirahatte, bedellilerin taleplerini dinliyor. Taleplere verdiği cevaplardan,

Seçme Fıkralar (27)

Gıyabi Cenaze Namazı * Bugün cuma hutbesini dinliyor bir yandan da yanımda hutbeyi dinlemeyip konuşan çocukları, kırmadan nasıl ikaz edeceğimi düşünüyorum.  Ben onları uyarmaya fırsat kalmadan onlar beni de yanlışlarına ortak ettiler:  İmam efendi, tespihattan sonra depremzedeler için  gıyabi cenaze namazı kılınacağını söyledi. Yanımdaki çocuk bana dönerek  "Amca gıyabi cenaze namazı ne demek?" diye sordu.   Cenaze karşımızda olmadan kılınan namaz, diye cevap verdim. Ona da yanındaki çocuk sordu "Neymiş neymiş?"  'Hiç, uzaktan eğitim gibi bir namaz çeşidiymiş." diye cevap verir. (Ali Güngör’ün paylaşımı) *6 Şubat 2023 günü Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 şiddetindeki iki ayrı depremin ardından ölenler için 17.02.2023 Cuma günü tüm Türkiye'deki camilerde cuma namazının akabinde toplu gıyabi namazı kılınmıştır.  Tayyare Uçmazsa, Memleket Uçar mı? “Bir grup profesör uçakla bir toplantıya gideceklerdir. Uçağa bindikleri sırada pilot

Yardım ve Bağışlar

Yardım ve bağış, ihtiyaçları gidermede hayırda yarışmak içindir.  Adından da anlaşılacağı üzere gönüllülük esasına dayanır. Herkesin yardım yapması beklenir ise de yardım yapana niye yaptın, yapmayana niye yapmadın denmez. Niye fazla yaptın, niye az yapmadın denmediği gibi. Ayrıca kara listeye alınmaz. Bundan dolayı kimseye gönül konmaz. Verenden de Allah razı olsun, vermeyenden de denir. Yapılan yardım küçümsenmez. Az olsun, çok olsun, bazı bağışların anlamlı bağış olduğu unutulmamalı. Ben de varım bunda, sizinle beraberim, çorbada benim de tuzum olsun demektir. Ayrıca sempatizanı ve destekçilerine siz de katılın demektir. Yine unutulmamalı ki toplanan yardım ve bağışlar güven esasına göre yapılır. Güvene dair şüpheler varsa, bunu gidermek de yardım toplayan ya da yardıma öncülük edenlere düşer. Yardımın gizli yapılması esas olmakla beraber teşvik amaçlı alenen de yapılabilir. Ayrıca şova döndürülmez. Yapılan yardımın karşılıksız olması esastır. Ayrıca karşılık beklenmez,

Avcı Mehmet

Anlatacağım bu Avcı Mehmet, 4. Mehmet veya ava düşkünlüğünden dolayı kendisine Avcı Mehmet adı verilen, altı yaşında 19. Osmanlı padişahı olmuş, Kanuni'den sonra 39 yıl padişahlık yapmış Avcı Mehmet değil. Bu Avcı Anadolu'nun saf çocuğu bizim Mehmet Avcı. Bitmez ve tükenmez bir enerjiye sahip. Kendi enerjisini kendisi ürettiği gibi ürettiği enerjiden karşı tarafa da verir. Olduğu yerde uzun süre durmayı sevmez. Onu bir yerde durdurabilene aşk olsun. Kah orada kah burada. Uzaktan görüşme esnasında otururken bile çat çut sesleriyle sabit ve sakin durmadığı gözlerden kaçmaz.  Kah yürüyüş yapar kah motora biner kah taksiye.  Onu bir yerde bırakırsın ama o başka bir yerden çıkar.  Ömrü çalışarak geçmiştir hala öyle. Evinin önündeki bahçesi, onun gazını alıyor yoksa onu evinde tutmak meseledir.  Eş, dost, komşu, arkadaş ziyareti günlük yapması gereken görevlerinden birisidir. Ya birilerini ziyaret eder ya da peşine takar eve misafir getirir. Ulaşamadığı kişileri de sıra

Devlet Var mıydı, Yok muydu?

Deprem afetinin yaralarını tam saramadan, depremzedelerin acılarını dindiremeden, depremzede var olma mücadelesi verirken ve bir yakınını defnedip diğerine koşarken birileri "Devlet vardı/devlet yoktu" tartışmasını yapmaya başladı.  Yapılanları, yazılıp çizilenleri, kavgayı hayret ve ibretle izliyorum.  Tüm bu kavgayı ocaklarına ateş düşen depremzede yapsa, hakları var, acılarından varsın konuşsunlar, ne derlerse kabulümüzdür diyeceğim. Ama depremzede suskun, depremzede yaralı, depremzede hayat-memat ayakta kalma mücadelesine odaklanmış.  Çünkü anası ölmüştür, babası ölmüştür, kardeşi, eşi, çocuğu, komşusu ölmüştür. Yani işi başından aşkın. Evimi, batkınu, eşyasını kaybetmiş. Aynı zamanda soğukla boğuşuyor. Fırsat buldukça için için ağlıyordur, belki de sıkıntısını içine atmış, ağlayamıyordur bile. Acıların çocuğu olmuştur zira.  Durum bu iken devlet vardı, yoktu kavgası troller tarafından sosyal medyada devam ettiriliyor. Bugünden yarına bu kavga duracağa da benzemiy