Ana içeriğe atla

Kayıtlar

İyi ve Kötüde Sınavımız ***

Eski Türk filmlerinde, köyden şehre gelmiş, bir başına dolaşırken kızın etrafına bir kötü dadanır. Kıza tecavüz edeceği zaman bizim başroldeki aktör; kızı kötünün elinden kurtarır. Ki olması gereken de bu. Bu sahneyi izleyen biz kıza acır, tecavüzcüye kızarız. Aktörümüz kötüye vurdukça vur vur sesleriyle sinema salonlarını çınlatırız. Mağdur kız, oğlana teşekkür eder. Bundan sonra kız ile oğlan arasında bir dostluk başlar. Kız, oğlanın yaptığı bu iyiliği hiç unutmaz. Çünkü kızın namusunu kurtarmıştır oğlan. Gel zaman git zaman sonra, aralarında bir nikah ve düğün olmadan kız, kurtarıcısı erkeğe gönüllü olarak kendisini teslim eder. Sahnenin birinci safhasında cereyan eden olayla ikinci sahnesinde cereyan eden olay, sonucu itibariyle aynı kapıya çıkar. İkisi de nikahsız bir araya gelmektir. Dinimizde her ikisi de zinadır, ahlak ve örfümüz de her ikisini tasvip etmez. Tek farkı, kız birinci sahneden memnun değil. Çünkü rızası yok. İkinci sahneden ise memnundur. Çünkü kar

Luppo ve Ben

Cuma akşamından itibaren bir Luppo'dur gidiyor ve Luppo, Türkiye gündemine oturdu. Firma, uğraşıp didinse Luppo'nun bu kadar reklamını yapamazdı. Firma, o hengamede reklamını yapan kişiyi bulup ödüllendirse çok iyi olur. En azından belli bir miktar Luppo gönderebilir adama. Nedir, ne değildir, nasıl bir şeydir diye merak ettim doğrusu. Çocuklarıma sordum. Baba, bilmiyor musun dediler. Hiç bozuntuya vermeden sanki getirdiniz de gördüm mü dedim. Merak ettimse de Luppo için markete gitmedim. Bugün zaruri bir ihtiyacımı almak için markete uğradım. Bu arada sosyal mesafeye riayet ettim, maskemi de taktım. Ödemeyi yapıp tam çıkacağım vakit, kasiyerin yanı başındaki Luppo'yu gördüm. Kızım, meşhur Luppo bu mu dedim. Evet amca dedi. Fiyatını sordum. Çok yüksek gelmedi. Paraya kıyıp ver bir tane dedim ve içimde, içim içime sığmayacak(nasıl bir şeyse) şekilde bir sevinç ve mutluluk belirdi. Hemen evin yolunu tuttum. Akşam yemeğini yer yemez, hafta sonu sokağa çıkma yasağı e

Fanatiklerin Arasında Kalmak *

Hayatın en güzel bir o kadar da zor yönü fanatikler arasında kalmaktır. Güzel yanı, aşırı gidenlerin yanında yer almamak, kimseden, hiçbir yerden bir beklenti içerisinde olmadan kendi doğrularınla yaşamaktır, bağımsız düşünmektir. Zor tarafı, fanatikler arasında doğrularının para etmemesidir. Onlara doğrunu anlatamamandır. Anlatamazsın. Çünkü dinlemezler. Konuşmana veya yazına o değilden bir kulak misafiri olurlar veya göz atarlar kendi tarafında değilsen vay haline! Ağzınla kuş tutsan dahi kendini ve doğrunu kabul ettiremezsin. Doğruyu kabul etmemesi problem değil. Çünkü herkesin, beklentilerinden müteşekkil kendi doğruları vardır. Yanında olmadığın için seni kara listeye alır ve mimler. Seni ayrıca muhaliflerin ekmeğine yağ sürüyor diye itham eder. İki tarafın fanatiklerinin de tek istediği ortada duran, orta yolu tutmuş; doğruya doğru, yanlışa yanlış diyen özgürlüğün tadına varmış kişileri, kendi saflarına çekmektir. Ya bendensin ya da karşıdansın. Ortası yok bunlar için. Farkl

Namütenahi İnfaz Yasaları *

Adı ister af yasası, ister ceza indirimi, ister infaz yasası olsun, adil yargılama sonucu, suçu sabit görülmüş ve meri kanuna göre ceza almış ve cezası onanmış her kim ve suçu ne olursa olsun, mahkumların cezaevinden çıkmasına yönelik yapılan her bir düzenleme, adalet dağıtmaktan ve adaleti tesis etmekten uzaktır. Bugüne kadar mahkumların salıverilmesine yönelik değişik adlarla çıkarılmış ne kadar düzenleme yapıldıysa hiçbirinde bir kamu yararı oluşmadı. Yapılan bu düzenlemelerden halkın kahir ekseriyeti, özellikle suçun mağdur kesimi hiç hoşnut olmadı. Cezaevinden çıkanların çoğu yeniden suça karıştı. Buna rağmen Meclisimiz bu tür yasaları çıkarmaktan geri durmadı.  Bir faydaya haiz olmadığı gibi zararının daha fazla olduğuna dair toplumun kahir ekseriyetinde bir konsensüs olmasına rağmen seçim vaadi, “kader mahkumları” veya hapishanelerin doluluk oranını düşürme gerekçesiyle çıkarılan her bir infaz yasası, “Problem değil, sen suç işle, ben arkandayım” demek olup suça teşvik anla

Evde Kalmak mı yoksa Dışarıda Kalmak mı?

Bir aydır eve kapananlar, evde sıkıldık diyenler, bir an düşünün ki koronavirüs dışarıda birbirimizle temas yoluyla değil de kapalı mekanlarda, özellikle evlerde ortaya çıksa, evin bilinemeyen bir köşesinden bulaşmış olsa o zaman yetkililer ve uzmanlar, "evde kalın", yerine "evlere girmeyin", "dışarıda kalın" diyeceklerdi. O zaman ne yapıp ne ederdik? Şimdi sıkılınsa da evlerde yiyip içip yatılıyor. Olur mu öyle şey, olmaz olmaz, demeyin. Ölmez sağ kalırsak bizleri nasıl bir sürpriz bekliyor, göreceğiz. Dışarı daha iyi demeyin. Bir düşünün ki 7'den 70'e herkes dışarıda ve evlerine girip uyuyamıyor. (Depremleri gözünüzün önüne getirin) Bu durumun belirsiz bir şekilde aylarca sürdüğünü düşünün. Her şeyden geçtim, telefonunuzun şarjı bitse nerede şarz edeceksiniz? O yüzden beterin beteri var. Oturun, oturduğunuz yerde. Rahatınıza bakın ve sıkılmayın. Sıkıldıkça benim bu olası felaket senaryom, aklınıza gelsin. Ardından oh be, dünya varmış, deyin

Görevden Alınmayı mı Tercih Edersin yoksa İstifa Etmeyi mi? *

Kamu veya özel sektör olsun bir yerde yöneticilik görevini yürütmekte olan makam sahipleri için zaman zaman “görevden alındı...el çektirildi...istifası istendi...” gibi sözleri duyarız. Futbol kulüplerinde teknik direktörlük yapanların başına daha fazla gelir. Hiç tasvip etmiyorum “görevden alındı” türü sözleri. Kendi başıma gelmiş gibi üzülürüm bu yol ile alınanlara. Bunun başka yolu olmalı diyorum. Çünkü bu üslubu kırıcı ve onur zedeleyici olarak görürüm. Pekala “nöbet değişimi yaşandı...görevi bıraktı...emekliliğini/affını istedi...” gibi bir üslubun tercih edilmesi daha şık kaçar diye düşünüyorum. Sonucu itibariyle aynı amaca hizmet etmesine rağmen gönül alıcı üslup yerine, niçin onur kırıcı üslup ve yollar tercih edilir? Tek aklıma gelen, görevden alınan kimsenin istifa seçeneğini kullanmaması geliyor. Biliyorum tüm sorumluluğuna rağmen koltuk tatlıdır. İnsan oturduğu koltuğu kolay kolay bırakmak istemez… Kendisine yetki, sorumluluk ve koltuk verilen her bir insan geldiğ

Doğu Toplumlarında İstifa Müessesesi ***

Cuma akşamı 22.00 sularında 31 ilde sokağa çıkma yasağının ilan edildiğine dair yapılan açıklama üzerine, alışveriş yapmak için halkın bir kısmının, fırın ve bakkalların önünde sosyal mesafeye riayet etmeden oluşturduğu kalabalıklar, yürütülmekte olan süreci sekteye uğratabileceği endişesiyle kamuoyu nezdinde eleştirilmişti. Yapılan tüm bu eleştiriler üzerine İçişleri Bakanı Sayın Soylu, Pazar akşamı sokağa çıkma yasağı sona ermeden, “oluşan bu tablodaki payın kendisine ait olduğunu belirterek görevinden ayrıldığını” açıkladı. Bomba etkisi yapan bu istifa, Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmedi ve konu kapandı. İstifa yerindeydi, değildi, Soylu hatalıydı veya değildi üzerinde durmayacağım. Zaten Soylu, sürecin bu noktaya gelebileceğini öngöremediğini belirterek hata yaptığını kabul etmiş ve hatasını savunmamıştır. Bu açıklamayı yaparak özeleştiri yapan birine, hala hatalısın demenin bir anlamı yoktur. Zira hatalı olduğunu kabullenmek bir erdemdir. Her insan kolay kolay hata yaptı