Ana içeriğe atla

Luppo ve Ben

Cuma akşamından itibaren bir Luppo'dur gidiyor ve Luppo, Türkiye gündemine oturdu. Firma, uğraşıp didinse Luppo'nun bu kadar reklamını yapamazdı. Firma, o hengamede reklamını yapan kişiyi bulup ödüllendirse çok iyi olur. En azından belli bir miktar Luppo gönderebilir adama.

Nedir, ne değildir, nasıl bir şeydir diye merak ettim doğrusu. Çocuklarıma sordum. Baba, bilmiyor musun dediler. Hiç bozuntuya vermeden sanki getirdiniz de gördüm mü dedim. Merak ettimse de Luppo için markete gitmedim.

Bugün zaruri bir ihtiyacımı almak için markete uğradım. Bu arada sosyal mesafeye riayet ettim, maskemi de taktım.

Ödemeyi yapıp tam çıkacağım vakit, kasiyerin yanı başındaki Luppo'yu gördüm. Kızım, meşhur Luppo bu mu dedim. Evet amca dedi. Fiyatını sordum. Çok yüksek gelmedi. Paraya kıyıp ver bir tane dedim ve içimde, içim içime sığmayacak(nasıl bir şeyse) şekilde bir sevinç ve mutluluk belirdi. Hemen evin yolunu tuttum.

Akşam yemeğini yer yemez, hafta sonu sokağa çıkma yasağı esnasında yemeyi beklemeden, bir görgüsüzlük yaptım ve içinden nasıl bir şey çıkacak heyecanıyla Luppo'yu özenle açmaya kalktım. Ekmeği, vesair alışverişi bana yaptırtan 18'indeki sokağa çıkma yasaklısı oğlum, "Dur baba! Bu anı ölümsüzleştirelim. Ayrıca sen bunu yazı konusu edinirsin" dedi. Bu fotoyu çekti. Tabi, çekinceye kadar içinde ne var diye içim içimi yedi. Sonunda açtım. Hay Allah! Yabancısı değilmişim bu Luppo'ya. Görüntüsü, ambalajı ve iç dizaynı tanıdık geldi. Bildiğim Halley'miş. Tek farkı, içindeki adedin Halley'den az oluşu. Evdekilerle miras paylaşır gibi kardeş payı yaptık. Payıma düşen Luppo'yu löpür löpür mideme indirdim.

Beni ayıplayıp sen çocuk musun, onu çocuklar yer, hele bu yaşta demeyin. Benim de canım çekmiş olamaz mı? Sonra çocuk ne ise yaşlı da odur. Ayrıca ne varmış yaşımda? Unutmayın ki ne ilk yirmideyim ne de altmış beşin üzerindeyim. Özgür bir bireyim. Luppo almaya bile gidebiliyorum.

Bunu anlatıyorum ki Luppo'nun ne olduğunu bilmeyen ve tatmadığı için merak edeniniz varsa hem öğrensin hem de bir özlemle marketin yolunu tutmasın istedim.

İlerleyen günlerde market ve bakkalların camlarında "Bu iş yerinde Luppo bulunmaktadır" yazar mı, yazar. Bunu bilemiyorum ama Luppo'yu yedikten sonra üzerine sıcağı sıcağına bu yazı çıktı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde