Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aynı Ürünün Fiyatı Pazarda ve Markette Niçin Farklı? *

Pazarda satılan bir ürün ile bir marketin manav bölümündeki aynı ürünün fiyatı farklı. Bu durum sadece 2018-2019 yılına mahsus değil. Ben kendimi bildim bileli, market ile pazarda aynı ürünün fiyatı farklı.  Market ve manavlarda fiyatlar çok yüksek. Sadece bir mahallede haftada bir semt pazarı kuruluyorsa mahallede bulunan market, ürünlerinin fiyatlarını pazar fiyatına hatta daha aşağısına çekebiliyor. Sonuçta marketteki pazar ürünleri daima yüksek. Bu durum Cumhurbaşkanının dikkat çekmesiyle Türkiye'nin gündemine geldi. Pekiyi marketlerdeki fiyatlar pazar fiyatına geriler mi? Mümkün değil. Neden mi? Marketin semt pazarıyla fiyat konusunda rekabet edebilmesi mümkün değil. Pazarcı, getirdiği ürünü kendi bedeniyle satarken hatta bu işi baba-oğul birlikte yaparken market sahibi getirdiği ürünü satması için en azından asgari ücretle işçi/ler çalıştırması gerekiyor. Pazarcı gittiği pazarda sadece işgaliye parası öderken market, sattığı her kilo ürünün vergisini ve KDV

Nihayet Makam Aracı Saltanatına İçeriden Bir Tepki Geldi *

"Kendisiyle görüşmeye gelen belediye başkanlarına, 'Kendi arabalarında yaptıkları yakıt hesabını belediyenin arabalarında da yapıp yapmadıklarını' sorduğunu, eğer 'ikisi arasında benzin hesabı yapıyorsanız belediye başkanlığını hak ediyorsunuz. Size helâli hoş olsun. Değilse hak etmiyorsunuz. Devletin malını da gözetmek zorundasınız' dediğini, son günlerde bazı arkadaşlarda bir hava başladığını; eskortlar, önden gidenler, arkadan gidenler, korumalar, falan filan… Ne oluyor, bu ne saltanat? Üç günlük dünyadayız şurada." Yukarıdaki sözler Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mehmet Özhaseki'ye ait. Bu sözleri Sincan'da STK temsilcilerine yaparken sarf ediyor. Özhaseki aynı zamanda partisinin yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcılığı görevini yürütüyor. Burada amacım siyaset yapmak, Özhaseki'yi övmek veya yermek değil. Sayın Özhaseki, yaptığı bu konuşmada samimi mi yoksa şov mu yaptı? İçini bilmiyorum. Ama konuşmasını dinlerk

Ağaçlar ve Makam Sahipleri *

Evimizin önünde, caddelerde, park ve bahçelerde ağaçlar görürüz. Bazısının başı havada, bazısı ise aşağıya doğru sarkmış durumda. Başı yukarıda olanlar meyve vermeyen ağaçlar, toprağa yakın olanlar ise meyve veren ağaçlardır genelde.  Meyve vermeyen ağaç seyirliktir, verirse oksijen verir, altında oturursan gölgesinden faydalanırsın. Gerçi yukarıya doğru uzadığı için gölgesinden de pek faydalanamazsın, üzerine de pek çıkamazsın. Çünkü alıp başını yukarıya doğru gidiyor. Meyve veren ağaca gelince meyve verdikçe olgunlaşır, pek boy almaz, yere yakın durur. Meyveleri olgunlaştıkça insanlar faydalansın diye dallarını aşağıya doğru sarkıtır, meyveler toplanıncaya kadar tüm yükü çeker. İnsanoğlu faydalandıkça faydalanır, dalına basıp çıkmak da kolaydır. Meyvesinden, kokusundan, yeşilliğinden insanları faydalandırır.  Meyve veren ağaç ile meyve vermeyen ağacı insanoğluna kıyas edersek -teşbihte hata olmasın- meyve vermeyen kibri, meyve veren ise alçakgönüllülüğü temsil ediyor. İşe

Münacatımız Ona Olsun! *

Üç günlük dünyada insanın başına gelmeyen kalmıyor. Ne de olsa imtihan dünyası. Bu kazana girip terlemek hatta yanmak da var. Çünkü imtihanı kazanmak kolay değil. İnsanoğlu, başına gelen problemleri önce kendi çözmeye başlar. Boyunu aşınca eşini, dostunu devreye koymaya çalışır. Tüm tanıdıklar ve iş yapacaklar sırtını dönünce ve kapılar tek tek yüzüne kapanınca kendi derdiyle baş başa kalır insan. Aslında yalnız değildir. Yaradan’ı vardır her daim yanında. 7/24 açıktır bu kapı. Hacet kapısıdır bu makam: Protokol yok, mesai bitti yok, araya birini koymaya gerek yok. Kapıda girmene engel kapıcı yok; niçin geldin, yeni mi aklına geldi, çık dışarıya diyen yok. Bugün yoğunum, randevu al, dilekçe bırak diyen yok; derdini tam anlatamadın, ne demek istediğini anlamadım diyen de yok.  Merhamet kapıları açık; yeter ki kulum istesin, derdini bana açsın diyen biri var her yerde. Üstelik sana senden yakın. Çünkü şah damarından daha yakın.  Tipine, boyuna postuna bakan biri değil. İsted

Oyuna Başlamadan Zırıldamak ***

Girdiği her seçimi kaybeden bir zihniyet var ülkemizde. Seçim kaybetmekte uzman olmaya uzman. Ama bir uzmanlık alanı daha var: Seçim sonuçlarına şaibe karıştırmak. Bu konuda seçmenine "Aslında biz seçimi kazanmıştık ama sahte oy kullanıldı...mühürsüz zarf ve oy pusulası kullanıldı...seçim sandığında bizim müşahidimiz ve görevlimiz yoktu...seçimi biz kazanmamıza rağmen sonradan değiştirildi..." mesajı vermek istiyor. Yani başarısızlığına kılıf hazırlayarak seçmeninin kızgınlığını kazanana kanalize etmeye çalışıyor. Bunu bir seçim değil, her seçim böyle yapıyor. Adı geçen zihniyet, bu seçim işi daha sıkı tutuyor. Bu sefer işe seçim öncesinden başladı: "Sahte seçmen kaydediliyor, 165 yaşında bile seçmen kaydetmişler...Suriyelilere oy kullandıracaklar...mükerrer seçmen kaydı var...seçimin güvenilirliği yok...güvenmiyoruz" gibi. Anadolu'da yenile yenile güreşe doymayan ve hep kaybeden ama kaybederken sesi gür çıkan, ortalığı velveleye veren kişiler için ha

Borç Alıp Vermede Ölçümüz *

Bankadan kredi çekme bizde yenidir. Bu toplumun geçmişten beri nakit sıkıntısı çektiğinde birbirimize borç alıp verme gibi bir yardımlaşma geleneğimiz var. Ki bu geleneğin kökü Kur'an'da karz-ı hasen adıyla geçer. Güzel borç anlamına gelen bu borç şeklinin anlamı, borcun Allah'a verilmiş kabul edilmesindendir. Bu gelenek eskiye oranla azalsa da halen Anadolu'da devam etmektedir. Darda kalana borç verme geleneğimiz niçin azalmaya başlandı? Vatandaş niçin bankalara yönelir oldu? Borç vermenin önemi mi kalktı? Bu konuda soruları çoğaltabiliriz. Borç vermenin azalma nedenleri hususunda; 1.Verilecek borcun zamanında gelmemesi veya geri dönüşünün olmaması,  2.Paramızın değerinin sürekli erimesi nedeniyle verilecek borcun geri dönüşü olduğunda paranın borç verdiğimiz dönemdeki değerini korumaması gibi nedenler sayılabilir.  Bu gerekçeler doğru mu? Doğruluk payı yüksek. Çünkü çoğu zaman ödünç alınan paranın geri dönüşü olmadığı gibi değeri de düşmüş olabiliyor.

Beni Hiç Dinlemeyen Siyasilere...

Malumunuz 24 Haziran seçimlerinden çıkar çıkmaz doğru dürüst sonuçları analiz etmeden ve dinlenmeden 2019 Mart'ında yapılacak mahalli seçimlere yoğunlaştık. Aday belirleme çalışmaları bitti ve partiler, adaylarını YSK’ya bildirdiler. İttifak şeklinde seçime girecek partiler bir belediye fazla kazanmak için 24 Haziran’ın ardından bir daha sahaya çıkacak ve meydanlar ısınacak. Meydanlar ısınsın. Isınacak elbet! Çünkü seçim demek propaganda demektir. Yaptıklarını, yapacaklarını anlatmak demektir. Seçim varsa propaganda da olacaktır. Ama bu seçim sürecinde önceki dönemlerde yapılan yanlışlar yapılmasın istiyor ve seçime katılan siyasi partilerimize bazı öneriler sunmak istiyorum. Çünkü seçimin bir fazilet ve erdem yarışması olmasını, toplumda huzur ve barış ikliminin hâkim olmasını istiyorum. Toplumun huzuru kazanmaktan daha öncelikli olmalıdır. Bunun için yapacağımız propaganda sürecimiz toplumsal barışa katkı sunmalıdır. Adaylar ve siyasi parti yetkilileri; 1.Meydan ve ek