Ana içeriğe atla

Aynı Ürünün Fiyatı Pazarda ve Markette Niçin Farklı? *


Pazarda satılan bir ürün ile bir marketin manav bölümündeki aynı ürünün fiyatı farklı. Bu durum sadece 2018-2019 yılına mahsus değil. Ben kendimi bildim bileli, market ile pazarda aynı ürünün fiyatı farklı. 

Market ve manavlarda fiyatlar çok yüksek. Sadece bir mahallede haftada bir semt pazarı kuruluyorsa mahallede bulunan market, ürünlerinin fiyatlarını pazar fiyatına hatta daha aşağısına çekebiliyor. Sonuçta marketteki pazar ürünleri daima yüksek. Bu durum Cumhurbaşkanının dikkat çekmesiyle Türkiye'nin gündemine geldi. Pekiyi marketlerdeki fiyatlar pazar fiyatına geriler mi? Mümkün değil. Neden mi?

Marketin semt pazarıyla fiyat konusunda rekabet edebilmesi mümkün değil.

Pazarcı, getirdiği ürünü kendi bedeniyle satarken hatta bu işi baba-oğul birlikte yaparken market sahibi getirdiği ürünü satması için en azından asgari ücretle işçi/ler çalıştırması gerekiyor.

Pazarcı gittiği pazarda sadece işgaliye parası öderken market, sattığı her kilo ürünün vergisini ve KDV'ini vermek zorunda. Pazarcı da vergi veriyordur ama her ürünü denetim ve takip altında değildir. (Pazarcının ne şekilde vergi verdiğini bilmiyorum ama pazarlar kayıt dışı ekonominin cirit attığı yerler diye düşünüyorum.)

Market sahibi dükkan kirası, elektrik parası vs masraflar yapmak zorunda.

Marketten alışveriş yapan müşteri, sebze ve meyveyi eliyle çürük çarık olmadan seçer; çürük, çarık ve buruşuğu markette kalır. Yani market getirdiği malın hepsini satamaz. Çünkü fire verir. Pazarda ise (Konya için söylüyorum) satılan ürün kolay kolay fire vermez. Nerdeyse geldiği gibi aynen satılır. Çünkü pazarcı kendi doldurur, doldururken sağlam ürünün yanına dengeli bir şekilde çürük ve çarığını da koyar. (En azından çoğu böyle)

Marketten aldığı ürünü beğenmeyip geri iade edebilir müşteri. Pazar için müşterinin böyle bir seçeneği yok. Kazara vermeye kalkarsa sonucuna katlanmayı göze almalı.

Anlatmak istediğim aynı ürünün pazarcıya maliyetiyle markete maliyeti aynı değil. Bu da ister istemez fiyatlara yansıyor.

Her ikisinin de müşterileri farklı. Pazara giden kolay kolay marketten sebze ve meyve almaz. Marketten alışveriş yapan da kolay kolay pazara gitmez.

Yine gördüğüm; marketlerin, sebze ve meyveyi yüksek kar etme düşüncesinden ziyade çeşit bulunsun, müşteri geri gitmesin, aradığını bulsun düşüncesiyle manav reyonu açtığını düşünüyorum.

Saydığım bu vb nedenlerden dolayı marketlerdeki sebze ve meyve fiyatlarının pazardakilerin seviyesine inmesi zor görünüyor. Şayet bir gün dengelenirse eyvallah derim.

* 25/01/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde