Ana içeriğe atla

Yalnızsın Bey Baba! ***


—Allah'tan isteyip de elde edemediğin, hayal edip de gerçekleştiremediğin var mı?
—Yok elhamdülillah! İstemediğimi ve hayal edemediğimi de verdi. Görmediğim zirve kalmadı desem yeridir. Hala ayakta ve zirvedeyim. 
—Her insana nasip olmayanı Allah sana bahşetmiş. Çevren de çok genişlemiştir, dostların çoğalmıştır. Bu durumda sırtın yere gelmez desene.
—Çevrem geniş, sevenlerim çok, düşmanlarım da. Hatta benim için ölüme koşanlar bile var. Gördüğün gibi sırtım da yere gelmiyor. Çevrem de kalabalık. 
—Daha ne istersin? Şükret haline!
—Şükür de, yalnızım.
—Az önce sevenlerin çok etrafım da kalabalık demiştin.
—Orası öyle de yine yalnızım.
—Desene kalabalıklar içerisinde yalnızsın. Niçin yalnız kaldığını en iyi sen bilirsin o zaman. Şayet bilemiyorsan birlikte baş koyduğun yoldaşlarına sor. Çünkü kişiyi en iyi yola çıktıkları bilir.
—Bilemedim ki! Onlar yok şimdi etrafımda. 
—Niçin, ne yaptılar da seni yalnız bıraktılar? Ya da sen mi onları bıraktın?
—Ben hiç onları yalnız bırakır mıyım? Onlar beni terk etti. Otobüsten iner gibi birer birer çekip gittiler.
—Kaç kişi bunlar?
—Çok! Hangi birini sayayım.
—Anlaşılan kırmış olmalısın onları.
—Ne kırması! Her biri bugün varlarsa, isimleri anılıyorsa hepsi benim sayemde tanınır oldular, makam sahibi yaptım hepsini. Benim onlara yaptığım iyiliği ana-babaları yapmamıştır. Ben olmasaydım onlar bir hiç idi.
—Yaptığın iyilikleri başa kakıyorsun. Başa kakılmayı kulu sevmediği gibi Allah da sevmez. Allah'ın gücüne gider bu.
—Doğruya doğru. Ama doğrusu bu… Bugün varlarsa benim onlara verdiğim imkanlar sayesindedir. Bana bunu yapmayacaklardı.
—Birlikte yola çıktığın, kendilerine iyilik yaptığın ve bugün otobüsten indiler dediğin kişiler, sen bir şey yapmadan mı çekip gittiler?
—Hepsinin hatası vardı. Nankörlermiş meğer!
—Yahu yanından çekip giden bir kişi olsa eh diyeceğim; iki, üç, dört, beş olsa olabilir diyeceğim. Hepsi gitmiş, sen hala benim hatam yok diyorsun. Kusura bakma ama bu gidişte senin de payın var, belki de fazlası sende, ekibi tutamamışsın yanında.
—Onları her bir makama ben getirdim.
—Diyelim ki sen getirdin, senin sayende makam, mevki ve şöhret sahibi oldular ve nankörlük yapıp çekip gittiler. Adama sormazlar mı, sen insan sarrafı değil misin, bu kadar kadir kıymet bilmeyen nanköre zamanında nasıl/niçin makam verdin?
—Sen beni suçluyorsun. Benim yanlışım yok hiç.  
—Sen ki birçok konuda yaptığın hatalarınla yüzleşebilen birisin. Bu konuda da kendinle yüzleşmelisin. Eski dostlarının gönlünü almalısın. Yoksa gittikçe yalnızlaşırsın. Benden sana bir dost nasihati. Bir de sana bir soru soracağım. Dostların tek tek çekip giderken onların yokluğunu ne ile doldurdun? Çünkü sorumlu bir makamdasın. Bunun için ekip gerek.
—Onların yerine yenisini buldum.
—Yani yola çıktıklarını yolda bulduklarınla değiştirdim desene.
—Hayır, ben vefalıyım. 
—Çekip gidene niçin gidiyorsun dedin mi? Onların gönlünü aldın mı?
—Hayır, ben niye gönüllerini alacağım. Benden uzaklaşan onlar. 
—Kusura bakma da ben bunca kalabalıklar arasında senin niye yalnız olduğunu, yalnızlık çektiğini galiba buldum: Yola çıktıklarını yolda ekmek, yerine yenisini almak. Maalesef gittikçe yalnızlaşacaksın bey baba! 

***26/01/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde