—Allah'tan isteyip de elde edemediğin, hayal edip de
gerçekleştiremediğin var mı?
—Yok elhamdülillah! İstemediğimi ve hayal edemediğimi de
verdi. Görmediğim zirve kalmadı desem yeridir. Hala ayakta ve zirvedeyim.
—Her insana nasip olmayanı Allah sana bahşetmiş. Çevren de
çok genişlemiştir, dostların çoğalmıştır. Bu durumda sırtın yere gelmez desene.
—Çevrem geniş, sevenlerim çok, düşmanlarım da. Hatta benim
için ölüme koşanlar bile var. Gördüğün gibi sırtım da yere gelmiyor. Çevrem de
kalabalık.
—Daha ne istersin? Şükret haline!
—Şükür de, yalnızım.
—Az önce sevenlerin çok etrafım da kalabalık demiştin.
—Orası öyle de yine yalnızım.
—Desene kalabalıklar içerisinde yalnızsın. Niçin yalnız
kaldığını en iyi sen bilirsin o zaman. Şayet bilemiyorsan birlikte baş koyduğun
yoldaşlarına sor. Çünkü kişiyi en iyi yola çıktıkları bilir.
—Bilemedim ki! Onlar yok şimdi etrafımda.
—Niçin, ne yaptılar da seni yalnız bıraktılar? Ya da sen mi
onları bıraktın?
—Ben hiç onları yalnız bırakır mıyım? Onlar beni terk etti.
Otobüsten iner gibi birer birer çekip gittiler.
—Kaç kişi bunlar?
—Çok! Hangi birini sayayım.
—Anlaşılan kırmış olmalısın onları.
—Ne kırması! Her biri bugün varlarsa, isimleri anılıyorsa
hepsi benim sayemde tanınır oldular, makam sahibi yaptım hepsini. Benim onlara
yaptığım iyiliği ana-babaları yapmamıştır. Ben olmasaydım onlar bir hiç idi.
—Yaptığın iyilikleri başa kakıyorsun. Başa kakılmayı kulu
sevmediği gibi Allah da sevmez. Allah'ın gücüne gider bu.
—Doğruya doğru. Ama doğrusu bu… Bugün varlarsa benim onlara
verdiğim imkanlar sayesindedir. Bana bunu yapmayacaklardı.
—Birlikte yola çıktığın, kendilerine iyilik yaptığın ve
bugün otobüsten indiler dediğin kişiler, sen bir şey yapmadan mı çekip
gittiler?
—Hepsinin hatası vardı. Nankörlermiş meğer!
—Yahu yanından çekip giden bir kişi olsa eh diyeceğim; iki,
üç, dört, beş olsa olabilir diyeceğim. Hepsi gitmiş, sen hala benim hatam yok
diyorsun. Kusura bakma ama bu gidişte senin de payın var, belki de fazlası
sende, ekibi tutamamışsın yanında.
—Onları her bir makama ben getirdim.
—Diyelim ki sen getirdin, senin sayende makam, mevki ve
şöhret sahibi oldular ve nankörlük yapıp çekip gittiler. Adama sormazlar mı,
sen insan sarrafı değil misin, bu kadar kadir kıymet bilmeyen nanköre zamanında
nasıl/niçin makam verdin?
—Sen beni suçluyorsun. Benim yanlışım yok hiç.
—Sen ki birçok konuda yaptığın hatalarınla yüzleşebilen
birisin. Bu konuda da kendinle yüzleşmelisin. Eski dostlarının gönlünü
almalısın. Yoksa gittikçe yalnızlaşırsın. Benden sana bir dost nasihati. Bir de
sana bir soru soracağım. Dostların tek tek çekip giderken onların yokluğunu ne
ile doldurdun? Çünkü sorumlu bir makamdasın. Bunun için ekip gerek.
—Onların yerine yenisini buldum.
—Yani yola çıktıklarını yolda bulduklarınla değiştirdim
desene.
—Hayır, ben vefalıyım.
—Çekip gidene niçin gidiyorsun dedin mi? Onların gönlünü
aldın mı?
—Hayır, ben niye gönüllerini alacağım. Benden uzaklaşan
onlar.
—Kusura bakma da ben bunca kalabalıklar arasında senin niye
yalnız olduğunu, yalnızlık çektiğini galiba buldum: Yola çıktıklarını yolda
ekmek, yerine yenisini almak. Maalesef gittikçe yalnızlaşacaksın bey
baba!
***26/01/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
***26/01/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder