"Eski
tarihlerde bir medresede okuyan üç idealist arkadaş varmış. Medreseden mezun
olduktan sonra nerede ve hangi işte, hangi görevde olurlarsa olsunlar,
birbirleri ile irtibatı kesmeyeceklerine, doğru yoldan, adalet ve hakkaniyetten
ayrılmayacaklarına, İslâm davasına hizmetten asla geri durmayacaklarına dair
söz vermişler. Fakat o dönemlerde iletişim araçları yetersiz ve sınırlı
olduğundan, sonraki yıllarda karşılaşmaları halinde birbirlerini tanımakta
zorluk çekmemeleri için aralarında bir şifre belirlemeye karar vermişler. Çok
kısa ve hatırda kalıcı bir şifrede anlaşmışlar: “Ben O’yum!”
Aradan
uzun yıllar geçmiş, bizim üç idealist dava arkadaşının her biri bir köşeye
savrulmuş: Biri müderris (hoca), diğeri tüccar, bir diğeri de mutasarrıf (vali)
olmuş. Tüccar şehir şehir dolaşırken bir şehirde arkadaşının mutasarrıf
olduğunu öğrenmiş ve hemen kadim dava arkadaşını ziyaret ve tebrik etmek
istemiş. Lakin güvenlik ve bürokrasi çarkını aşmak kolay olmamış. Görevlilere
kendini tanıtıp vali beyin medrese arkadaşı olduğunu, yıllar öncesinden
tanıştıklarını anlatmışsa da sırasını beklemek zorunda kalmış. Vakit geçmiş,
lakin kendisine bir türlü sıra gelmemiş.
Nice
sonra bizim tüccarın aklına o yıllarda belirledikleri şifre gelmiş. Derhal
küçük bir kâğıt parçasına “Ben O’yum” yazmış ve görevliye uzatarak
bunu vali beye iletmesini istirham etmiş. Onun bu ricasını isteksizce yerine
getiren görevli az sonra geri dönüp aynı kâğıdı tüccara uzatmış. Bizimki
şaşırmış. Ama asıl şaşkınlığı kâğıdın arkasını çevirince yaşamış: “Sen O
olabilirsin ama… Ben O değilim!” (Abdullah Yılmaz-Yeni Akit gazetesi)
Yukarıdaki
hikayenin bir benzerini hepimiz çoğu zaman yaşarız. Çünkü zaman, şartlar,
makam, mevki ve şöhret yıllardır tanıdığınız insanı değiştiriveriyor. Bu
hikayeyi en iyi başına böyle bir şey gelenler anlar. Çünkü eşekten düşmüştür.
Eşekten düşmeyenler "Benim tanıdıklarım, dostlarım yapmaz böyle bir
şey" der. Çünkü daha başına gelmemiştir. Yine bu hikayeyi okuyan biri
"Ben ileride makam sahibi olursam asla eski dostlarımı ve onlarla geçen
hukukumu unutmam, bir makam için insan değişir mi" der. Ama bir zaman
gelir ki o da makam ve mevki sahibi olunca daha önce ayıpladığını kendisi de
yapabilir. Zira bunun örnekleri çok.
Tüm
makam sahipleri böyle eski dostlarını unutur, onlara sırtını döner, görmezden
gelir mi? Değil elbet. Eğer bir kişi bir makama hak ederek gelmişse makamdaki
görevini layıkıyla yerine getirdiği gibi eski dostlarına da zaman ayırır,
onları makamında ağırlamaktan onur duyar. Bu tipler makamla, koltukla
değişeceklerden değildir. Ama bulunduğu makama birilerinin elini, eteğini
öperek hak etmeden gelmişse işte bu tipler geçmiş hukuku unutur, dostlarını
hatırlamaz. Onun gözü bulunduğu makamı garantiye almak ve daha da yukarılara
çıkmak. Bunun için üstlerine göz kırpar, onların gözüne girmeye çalışır. İşte
bunlar koltuğun değiştirdiği tiplerdir. Bunlardan dost falan olmaz. Değiştiğini
gördüğün zaman geçmişine hayıflanır, tanıyamamışım der, yoluna devam eder,
geçer gidersin. İçinde bir burukluk, bir kırgınlık olur sadece. Sen de seni
hesaba katmayan bu eski dostunu unutmaya çalışır ve onunla gurur duymazsın.
Çünkü sen hala o'sun, fakat tanıdığın o, o değildir artık.
* 10/05/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder