Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Siz Hangi Mahallenin Muhtarı ya da Azasısınız?

Ama işte ama işim yokken evde fırsat buldukça yürüyüşe çıkarım. Bir çay ocağı bulunca da çay içmek için otururum. Otururken bloğumu açıp bir şeyler yazmaya başlarım.  Yine rutin günlerimden birinde yürüyüşün ortasında bir çay ocağına oturdum. Yazmaya başladım.  Bir başına otururken yan masada oturanların sesi de ister istemez bana kadar ulaştı.  Ben falan mahallenin muhtarıyım dedi biri.  Öbür masada oturan da ben de falan mahallenin muhtarıyım dedi.  Bir diğeri ben iki dönem muhtarlık yaptıktan sonra bu dönem muhtar olmadım dedi. Niye dedi beriki? Biri, iki dönemdir yapıyorsun, bu dönem ben muhtar olacağım dedi. Ondan dolayı aday olmadım dedi.  Bir diğeri de muhtar olmasa da iki dönemdir muhtar azasıydım. Bu dönem beni değil, oğlumu yazdı aza olarak dedi.  Hasılı yan iki masa karşılıklı konuşmaya başladı. Konuşmaları da bahsettiğim gibi muhtarlık üzerine. İki ayrı masada iki ayrı muhtar, yanında eski aza ve bu dönemki azanın babası ile yan yan masalarda oturduk.  İki dönem yaptıktan s

Sadaka Ülkesiyiz Vesselam

Ne zaman bir camiye gitsem, çıkışta para isteyen bir veya birden fazla dilenciyle karşılaşırım. Ne zaman bir cumaya gitsem, Diyanet İşleri Başkanlığının, din görevlileri eliyle hutbede yardım talebinde bulunduğunu ve çıkışta sergi açıldığını görürüm.  Ne zaman bir esnafın yanına gitsem, otururken kapıdan Allah rızası için diyerek yardım talebinde bulunan dilencinin kapıda belirdiğine şahit olurum. Ne zaman bir çay ocağına otursam, hemen birinin veya birden fazlasının geldiği ve yardım talebinde bulunduğu olur. Ne zaman bir markete girsem, marketin çıkışında ve elimde alışveriş poşetiyle ilerlerken ha bana da bir şeyler alıver diyene rastlarım. Esnafın kasasının önünde, fırında, marketlerde kasiyerin ön tarafında yardım isteyen olmasa da değişik yardım kuruluşlarına ait yardım kutusu eksik değil. Caminin içinde her daim sabit yardım sandığı zaten var.  İnşaat halindeki camilerin görünür tarafında yardım levhası dikkat çeker.  Okullarda farklı yardım kuruluşlarına ait y

Savunma ve Suç Bastırma Psikolojisi

"Kendi cenahımızdan birilerinin, savunulamayacak bazı yaptıklarını örtbas etmek adına, karşı cenahın yaptıklarını gündeme getirmek, bir savunma ve suç bastırma psikolojisidir. Biz onlara göre daha iyiyiz ya da bizim bu yaptığımızı herkes yapıyor. Eğer bu kötü bir şey ise niçin onlara bir şey demiyorsun demektir. Bu savunma psikolojisinin maalesef bir tedavisi yoktur." Yukarıdaki yazıyı yazıp yıllar öncesi sosyal medyada paylaşmıştım. Yazım, anılar bölümünde karşıma çıkınca, baktım bu yazı güncelliğini koruyor. Sosyal medyada yeniden paylaştım. Beğeni ve olumlu tepkilerin yanında şöyle bir yorum da yazıldı: "Karşı tarafa şirin görünmek için ha bire bu tarafın eksiğini, yanlışını dile getirmek de bir yanlıştır. Biz zannediyoruz ki böyle yapınca onlar yola gelecek".  Bu yorum bile yazdığım yazının doğruluğunu ispatlıyor. Tipik bir savunma refleksi. Bu kişiye “ Herkes kendi evinin önünü temizlemekle yükümlü” yazdım. Öyle ya her camianın içinde aklı selim insan

Kızlık Soyadı

Kızların, evlenmeden önceki ailesinin soyadını kullanmaya başlaması son yıllarda iyice yaygınlaştı. Kızlar böylece nikahla birlikte evinden çıkıp yuva kurmak için gittiği eve soyadını da resmen götürür oldu. Aynı zamanda tüm resmi işlerde bekarken kullandığı soyadını, eşinin soyadıyla birlikte kullanmakta. Çünkü soyadı adından bir parça olmuş oldu.  Bazıları da evlendikten sonra aile soyadını bırakarak eşinin soyadını almaya devam ediyor. Bazılarının, ailesinin soyadını kullanma özlemi vardır, kullanabilir. Bunun önünde bir engel yok. Yalnız ailenin soyadını kullanmanın bazı sakınca ve külfetinin olduğunu düşünüyorum. Hem kendi ailesinin hem de eşinin soyadıyla beraber kadının ismi daha da uzun oluyor. Adıyla soyadıyla iki olan ismi eşinin soyadıyla üçe çıkmış oluyor. Çoğu kızlarda olduğu gibi kızın iki ismi varsa iki soyadı ile birlikte dört isme çıkıyor. Bu da ismi uzatıyor. Halbuki isim ve soy ismin kısa olmasında fayda var.  Uzun ve çift isimler her zaman her yerde çoğu z

Yapmazdım (2)

Bir zamanlar eleştirdiklerimi fazlasıyla bir bir yapmazdım. Sözümde dururdum.  Ülkeyi bankamatik memurlarıyla doldurmazdım. Hepsini faydalı olabileceği bir yerde istihdam ederek onlardan faydalanırdım.  Diplomaside diplomatik bir dil kullanır, dilime kemik koyar, devletler arası ilişkilerde gerilimi yükseltmez, kazan kazan politikası uygulardım.  Rakiplerimi hor görmez, onları eleştirirken güzel ve nazik bir üslup kullanırdım.  Bu can, bu ten türü en son söylemem gereken sözleri ilk başta söylemezdim.  Yol yürürken dini söylemlerden özellikle kaçınırdım. Nassı emellerime alet etmezdim.  Kazanmak için her yolu, her kişiyle yol yürümeyi mubah görmezdim.  İyiyken söz söylemediklerim, yolunu ayırdığında geçmiş hukuku gözetirdim. Karşıma rakip çıksa dahi onları eleştirirken saygıyı elden bırakmazdım. Öküz öldükten sonra ortaklık bozulur sözünü boşa çıkarırdım.  Kaybettikten sonra nerede hata yaptık arayışına girmekten ziyade hata ve yanlışı ilk kendimde arardım. Önce kendi

Yapmazdım (1)

Herhangi bir olumsuzlukta, ben olsam şöyle yapardım, böyle yapmazdım der durur birileri. Bu tipler için "Bekara avrat boşamak kolaydır" sözü söylenir. Bu söz ise sorumlu bir makamda olmayan kişilerin herhangi bir olumsuz durumda olur olmaz şeyler söylemesi üzerine kullanılan bir deyimdir. Normalde bir konuda işin uzmanları konuşması gerekirken millet olarak her konuda söz söyleriz. Ben de bu milletin bir ferdi olarak bu yazımda bekarlık kontenjanımı kullanacağım. Başlıyorum.  Ben olsam; 17-25 Aralıkta adı yolsuzlukla anılan bakanları Yüce divana gönderirdim. Şeriatın kestiği parmak acımaz derdim. Ucu kime dokunsun deyip sonucun takipçisi olurdum. Bunun için kendime güvenirdim. Siyasi hayatıma mal olsa da EYT'yi çıkarmazdım. Bugün bir anlamı kalmayan ve devletin sırtına büyük bir yük olan muhtarlık müessesesini kaldırırdım.  2-3 dönem görev yaptıktan sonra yaptığım işi tadında ve zirvede bırakırdım. Tökezleyinceye kadar devam etmezdim. Kazandıkça hubris sendr

Çuvalla Para Dönemi

"Bir eşek yükü kadar para verdim",  "Dünyanın parasını harcadım/verdim",  "Kendini satsan, ödeyemezsin/alamazsın",  "Bir çuval para verdim/döktüm", "Çuvalla para verdim", "Bir çuval dolusu para verdim" gibi ifadeler kullanılırdı eskiden. Bu ifadeler abartı olsa da dökülen ve saçılan paranın çok olduğu anlaşılırdı. Geçmişte abartılı söylenen bu cümleler, günümüzde gerçek oldu. Hayaldi, gerçek oldu da diyebiliriz buna. Artık abartı yok. Hayatın acı gerçeği var. Yine eskiden birinin veya bir şeyin değersiz olduğunu ifade etmek için "Gavur parasıyla beş para etmez" deyimi kullanılırdı. Bu deyim de öyle zannediyorum, yabancı paraların çok değersiz olduğu zamanlara binaen söylenmiş olmalı. Bugün bu deyimin de bir anlamı kalmadı. Çünkü tersi bir durum söz konusu. Buna, nereden nereye diyebiliriz. Bu deyimden hareketle, ülkemizde TL gibi tedavülde olan dövizlere bir bakalım. Bakalım diyorum ama yazdığım anda