Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Bu Pasaport Başıma İş Açmasa Bari

Pek istemesem de ayaklarım öbür dünyaya doğru giderken 60'ına merdiven dayadığımda, ilk pasaportum oldu. Hem de yeşilinden. Namı diğer hususi. Bu dünyadan giderken öbür aleme dair hazırlık yapmam, o dünyaya dair pasaport almam gerekirken, daha kefenimi bile almamışken pasaport aldım.  Güya yurtdışına çıkarsam diye tüm bu hazırlık.  Ufukta yurtdışı var mı? Halihazırda ufukta öyle bir şey görünmüyor.  Türkiye'nin çoğu illerini görmemiş, daha uçağa binmemiş biri olarak, yabancı dile dair tüm bildiğim, what is your name iken, yol yolak bilmeyen biri olarak yurtdışına çıkabilir miyim, çıkarsam geri dönebilir miyim, bunu hiç bilmiyorum. Hepsinden geçtim. Yurtdışına gitmek para demektir. Bu ise semtime pek uğramaz. Uğrasa da yurtdışı, önceliklerim arasında değildir. Neyse, gidemesem de dursun şimdilik bir tarafta. Zaten bu pasaport işine de oğlan dolayısıyla kalkıştık. Bize yaramasa da belki oğlana yarar.  Pasaport için üç kişi adına yatırdığım pasaport defter bedeli toplamı 1503,00 T

Yeter ki Ayran İçmeye Gör!

Oğlan acıkmış. Nereden ne yiyeyim derken ekmek arası dürümde karar kıldı. Bir dönerci ararken bir etli ekmek lokantası gözümüze ilişti. Dürüm yerine etli ekmek yer misin teklifime, olur dedi. Biz dışarıda beklerken o siparişini verdi. Biz dışarıda o içeride beklemeye koyulduk. Epey bir bekledikten sonra kapıdan paketle belirdi. Niye içeride yemedin dedim. Okulda yerim dedi.  Bindik arabaya gidiyoruz. Oğlanı okuluna bırakıp eve geçeceğiz.  Etli ekmeğin parası babasından çıkmasına rağmen oğlan dertli idi. Etli ekmekten değildi derdi. Bir ayran 15 lira olur mu dedi. Madem fiyatını beğenmedin. Almasaydın dedim. İstemiş bulundum. Geriye de kalsın diyemedim dedi.  Oğlanı okuluna bıraktıktan sonra eve geçtim. Arabayı bırakıp önce yürüyüşümü yaptım. Ardından bir çay ocağına oturup iki yazı eşliğinde çay ihtiyacımı giderdim. Oradan kalktım bir markete girdim. Alacaklarımı aldıktan sonra bir de ayran fiyatlarına bakayım dedim. 4,75 lira idi ayranın beheri. Diğer marketlerde marka

Semt Pazarlarının Hali Pürmelali

Kapalı bir semt pazarı sonrası pazar yerinden görüntüler. Pazar yerini bu şekil bırakan bırakıyor, biz ne yapıyoruz demiyor. Pazar yerini bu şekil bırakana kimse bir şey demiyor. Pazar dağıldıktan sonra belediye görevlileri sahaya girip saatlerce temizlik yapıyor. Pazarı bu hale getirmek, savaş alanına döndürmek, tezgahı bozup giderken pazarcı esnafının döküntü namına ne varsa, bulunduğu yere boşaltıp gitmesi; aslan yattığı yerden belli olur, temizlik imandandır, temizlik imanın yarısıdır sözlerini çok iyi bilen bu insanımıza bu görüntüler yakışmıyor. Böylesi pazar yeri sadece bu semt pazarına ait değil, şehrin hangi mahallesine giderseniz, pazar sonrası aynı manzaraları görmek mümkün. Artık bu şehirde pazar yerlerini böyle bırakmak bir kültür oldu. Esnaf kirletecek, belediye temizleyecek. Merak ediyorum, bizim kendimize temizlik anlayışımız ne işe yarar. Gördüğüm kadarıyla pazar yerinin bu görüntüsü insanımızı da rahatsız etmiyor. Rahatsız oluyorsa da    bir yetkiliye gidip bu derdi

Yolunuz Kafeye Düşmeye Görsün!

Bazen eş dostla bir araya gelip muhabbet etmek için buluştuğumuzda, oturma yeri olarak esnaf çay ocaklarını seçeriz. Çayları hem taze hem güzel hem de açık, demli, normal nasıl çay istersek, ona göre çaylarımız gelir. Çayın görüntüsü ve kokusu al beni iç der.  Bazen içtikçe içeriz. Bazen içesimiz gelmese bile muhabbete yeni arkadaş dahil olunca, birlikte içelim diye ona eşlik ettiğimiz olur.  Muhabbet koyulaştıkça çaylarımız da tazelenir. Hem çaya doyarız hem de muhabbete. Bu vesileyle hasret de gidermiş oluruz.  Bazen çay içesimiz gelmez. Bir iki bardak içtikten sonra oturmaya devam ederiz. Çay ocağı sahibi bir şey içer misiniz demez. Ne zamandır çay içmiyorlar, ne zaman kalkacaklar diye gözümüzün içine bakmaz.  Çoğu esnaf, içtiğimiz çayın hesabını da tutmaz. Onun yerine kaç çay içtiğimizi biz tutarız.  Çay ocaklarının çay fiyatları da asgari seviyede. Genelinde 5 lira. Bugün bu paraya hiçbir şey alınmaz ve içilmez. Çay içmek için kafeleri tercih etmem. Bazen zorunlu ola

İyi Müslüman Olmanın Yolu

Kişi iyi Müslüman olduğunda iyi insan olmaz. Kişi iyi Müslüman olduğunda örnek insan olmaz.  Kişi iyi insan olduğunda ancak iyi Müslüman olur.  Kişi iyi insan olduğunda ancak örnek Müslüman olur. İnsanlığı kalite olanın Müslümanlığı da kalite olur.  Kişi Müslüman olunca vicdan sahibi olmaz. Vicdan sahibi insan iyi bir Müslüman olur.  Kişi Müslüman olunca ahlaklı olmaz. Ahlaklı insan ancak ahlaklı Müslüman olur.  Kısaca iyi, örnek, kalite, vicdanlı ve ahlaklı Müslüman olmanın yolu; kişinin iyi, örnek, kalite, vicdanlı ve ahlaklı insan olmasından geçer.  Bu tezi ispatlamak için Hz. Muhammed'i ele alalım. Hz Muhammed denince emin lakabı akla gelir. Yani güvenilir kişi. Hz. Muhammed bu lakabı, içinde yaşadığı şirk toplumunun lideri Ebu Cehil ve şürekasından aldı. Yani düşmanları tarafından bu ünvan peygamber olmadan önce verildi.  Hz Muhammed'in, haksızlığa karşı durmak, Mekke'nin dışından gelenlerin can ve mal emniyetini korumak için Mekke müşriklerinin ile

Her Şeyin Ortası

Din kişinin ruhi yönünün ihtiyaçlarını gideren, kişiyi manevi yönden tatmin eden, insanı iyi ve güzel şeylere sevk eden, insanda o güzel şeyleri görmek isteyen kurallar bütünü olarak hayatın bir parçasıdır. Din, yemeğin içine atılan tuz gibidir. Yemeğe fazla tuz atarsan, yemeği kendine zehir edersin. Hiç atmazsan, tatsız ve tuzsuz bir yemek olur. Mükellef bir yemek için tuz tam kıvamında olmalıdır. Ne az ne çok. Din de böyledir. Hayatının merkezine dini alır, hayatın her safhasına din gözüyle bakar, oturur kalkar insanları cennet ve cehenneme götürür, şu caizdir bu değildir, şu görüş sahibi sapıktır, mürtettir, şuraya ve şuna oy vermek caizdir hatta farzdır, şuna veya şuraya oy vermek caiz değil dersen, insanları hep dini yönden değerlendirmeye tabi tutarsan, dinle yatar, dinle kalkarsan, her hareketi din kıstasıyla ölçersen, o din; yemeğin içindeki fazla tuz gibi hayatı zindan eder, insanda tat tuz bırakmaz. Din sadece nüfus cüzdanında kalır, hayatın belli etaplarında hiç dine

Dine En Büyük Zararı

Dine en büyük zararı din düşmanları vermez. Bir dine düşmanlık edene karşı o dine inananlar; Kenetlenirler,   Tedbirlerini alırlar ve  Mücadele ederler.  Dinlerini yaşamaktan dolayı ne kadar baskı görürlerse, o baskı onların değerlerinin kıymetini daha da artırır.  Kısaca isteseler de istemeseler de dine zarar vermek isteyenler o dine zarar veremezler. Hatta fayda sağlarlar. Dine en büyük zararı; Dinin istediği gibi örnek olamayan inananları verir.  O dinin satışını yapanlar, dinden beslenenler, dini kullananlar, dini emellerine alet edenler verir. Müslüman olmadığı halde Müslüman görünenler verir.  Ağzı ayet, hadis, din, iman, ahlak olup söz ve eylem çelişkisi yaşayanlar verir.  Dince kutsal sayılanları ağzından düşürmeyip haksızlık yapanlar, mağduriyet oluşturanlar, insanlara zulmedenler verir.  Dini kullanıp sonra buzdolabına kaldıranlar verir.  Derviş görünümlü kişiler verir.  Dindar kimlikleriyle insanları ayrıştıranlar, kutuplaştıranlar verir. Refe