Ana içeriğe atla

İyi Müslüman Olmanın Yolu

Kişi iyi Müslüman olduğunda iyi insan olmaz.

Kişi iyi Müslüman olduğunda örnek insan olmaz. 

Kişi iyi insan olduğunda ancak iyi Müslüman olur. 

Kişi iyi insan olduğunda ancak örnek Müslüman olur.

İnsanlığı kalite olanın Müslümanlığı da kalite olur. 

Kişi Müslüman olunca vicdan sahibi olmaz. Vicdan sahibi insan iyi bir Müslüman olur. 

Kişi Müslüman olunca ahlaklı olmaz. Ahlaklı insan ancak ahlaklı Müslüman olur. 

Kısaca iyi, örnek, kalite, vicdanlı ve ahlaklı Müslüman olmanın yolu; kişinin iyi, örnek, kalite, vicdanlı ve ahlaklı insan olmasından geçer. 

Bu tezi ispatlamak için Hz. Muhammed'i ele alalım. Hz Muhammed denince emin lakabı akla gelir. Yani güvenilir kişi. Hz. Muhammed bu lakabı, içinde yaşadığı şirk toplumunun lideri Ebu Cehil ve şürekasından aldı. Yani düşmanları tarafından bu ünvan peygamber olmadan önce verildi. 

Hz Muhammed'in, haksızlığa karşı durmak, Mekke'nin dışından gelenlerin can ve mal emniyetini korumak için Mekke müşriklerinin ileri gelenleriyle birlikte imza koyduğu Hılfül Fudül (Erdemler Topluluğu veya Fazilet Anlaşması), peygamberlik öncesi 20-25'li yaşlara ait. 

Mekkelilerin kıymetli eşyalarını Hz Muhammed'e bırakma geleneği, peygamberlik öncesi döneminde başlar.

Hz Muhammed'in Kabe hakemliği 35 yaşlarına tekabül ediyor.

Emin lakabı, Fazilet Anlaşması, kıymetli eşyalarını bırakmaları ve Kabe hakemliği, Hz. Muhammed'in peygamberlik öncesi dönemlerine ait. Bu demektir ki peygamber peygamberlikten sonra güven vermeye, emanete riayet etmeye, adil olmaya başlamadı. Öncesinde ahlaklı idi, örnek bir kişilikti. Kısaca peygamber, bugünkü tabirle daha Müslüman olmadan iyi, güzel, örnek, kalite, ahlaklı, vicdanlı ve güven veren bir insandı. Bunların üzerine gelen peygamberlik aliyyülala olmuştur.

Hz Muhammed üzerinden verdiğim bu örnekleri yazımın girişinde yazdıklarımla ilinti kurarsak, bir insanın ahlaklı iyi bir Müslüman olmasının yolunun, Müslüman olmadan, önce insan olmasına bağlı olduğunu söyleyebiliriz. 

Hz Ömer’in Müslümanlığı böyledir. Çünkü o Müslüman olmadan önce de kalite idi. Aynı kalitesini Müslüman olduktan sonra da sürdürdü.

Bugün Müslüman olmadığı halde her türlü güzel ahlakı üzerinde gösteren kişilerin sayısı az değil. Bu tiplerin en büyük eksikliği Müslüman olmamalarıdır.

Bugün Gazze’de işlenen insanlık dramına tepki gösterenler sadece Müslümanlar değil. İçlerinde Yahudi ve Hristiyan olanların da sayısı az değil.

Tüm bu örneklerden şu sonuca varabiliriz. Kişiler Müslüman olmadan önce ilk önce insan olmalıdır. İnsanlığı olmayanın Müslümanlığı da berbat olur. İnsanlığı olmayanın Müslümanlığından hayır da gelmez.

Bu demektir ki Müslüman olmadığı halde insanlığı, ahlakı ve birçok değeri üzerinde gördüğümüz kişiler, doğuştan her insanda var olan fıtratı bozulmamış, mayası temiz kişilerdir. Mayası bozulmadığı müddetçe iyi insan olabiliyor ve iyi insan kalabiliyor.

Yorumlar

  1. Merhabalar Sayın Hocam.
    "Kişi iyi insan olduğunda ancak iyi Müslüman olur." Ne güzel bir saptama, ne güzel bir tespit. Kaleminize ve gönlünüze sağlıklar dilerim.
    Aslında İslam dini, yeryüzüne gelmiş geçmiş dinlerin içinde bir tane. İşte gerçekten İslam dininin eşi ve benzeri bulunmadığı için, İslam dinini kötülemek için düşmanları ellerinden geleni yapıyor. Daha önceki yazılarınızda da değindiğiniz gibi İslam dininin düşmanları yine müslümanlardır. Bu dine müslümanlar zarar veriyor. Neden müslümanlar bu dine zarar veriyor? Çıkar ve menfaat uğruna müslümanlar İslam dinine zarar veriyorlar. Yeni dünya düzenci küresel kraliyetçiler takımının oyununa geldikleri için zarar veriyorlar.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. As. Dediğimiz gibi maalesef elimizdeki hazinenin kıymetini bilmiyoruz. Çoğumuzun satın alınabilir tarafı var. Birileri kullanıyor. Biz kendimiz olamıyoruz. Bu da fıtrat bozulması olsa gerek.

      Sil
  2. Kişi iyi insan olduğunda ancak iyi Müslüman olur.
    Çok doğru bir yazı ele almışsınız sağolun. Nice namazında olan, kuran okuyan ama kul hakkı yiyen insan tanıyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ediyorum. Çoğu Müslümanın ortak sorunu maalesef ahlaki zaafiyet. İyi insan olamadığımızdan maalesef Müslümanlığımız da işe yaramıyor. Daha da büyük sorun olan bu acınası durumu dert edinmiyoruz.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde