Ana içeriğe atla

Yeter ki Ayran İçmeye Gör!

Oğlan acıkmış. Nereden ne yiyeyim derken ekmek arası dürümde karar kıldı. Bir dönerci ararken bir etli ekmek lokantası gözümüze ilişti. Dürüm yerine etli ekmek yer misin teklifime, olur dedi.

Biz dışarıda beklerken o siparişini verdi. Biz dışarıda o içeride beklemeye koyulduk. Epey bir bekledikten sonra kapıdan paketle belirdi.

Niye içeride yemedin dedim. Okulda yerim dedi. 

Bindik arabaya gidiyoruz. Oğlanı okuluna bırakıp eve geçeceğiz. 

Etli ekmeğin parası babasından çıkmasına rağmen oğlan dertli idi. Etli ekmekten değildi derdi. Bir ayran 15 lira olur mu dedi.

Madem fiyatını beğenmedin. Almasaydın dedim. İstemiş bulundum. Geriye de kalsın diyemedim dedi. 

Oğlanı okuluna bıraktıktan sonra eve geçtim. Arabayı bırakıp önce yürüyüşümü yaptım. Ardından bir çay ocağına oturup iki yazı eşliğinde çay ihtiyacımı giderdim.

Oradan kalktım bir markete girdim. Alacaklarımı aldıktan sonra bir de ayran fiyatlarına bakayım dedim. 4,75 lira idi ayranın beheri. Diğer marketlerde markasına göre bilemedin 5-6 lira olsun. 

Geçen hafta, perakende mandıracılık yapan bir yerden peynir alırken bir müşteri geldi mandıraya. Ayranın kolisini sordu. Tanesi 4,5 lira olur dedi. Şurada lokantacıyım. 4 olmaz mı dedi. Elemanına 4 kurtarır mı diye sordu. Kurtarır dedi. Adam bir koli ayranı alıp giderken, siz kaçtan alıyorsunuz, 3'e mi dedi. Mandıra sahibi cevap vermedi. Hasılı mandıracının ketumluğundan ayranı toptancıdan kaça aldığını öğrenemedim. 

Nicedir ürünlere gelen zamdan, hayat pahalılığından geçtim. Fakat aynı ürünün market ve diğer firmalardaki fiyat uçurumu başlı başına bir sorun. 4,00 lira nere, 15 lira nere. Ayranı 4'e satan mandıra da kazanıyor, 4,75'e satan market de kazanıyor, 15'e satan lokanta da. Bu kadar fark, olacak şey değil. Lokantacının sattığı fiyat fahişin de ötesi kazık mı kazık. Millet etli ekmek fiyatına yoğunlaşırken lokantacı ayrandan vuruyor. Tek kelimeyle ayıptır, günahtır, vebaldir. 

Bundan sonra bu lokantanın semtinden geçer miyim. Kazara geçersem de ayran içer miyim. Ne de olsa ayran içip ayrı düştük. Bu da benim ve oğlumun kulağına küpe olsun. 

İnanın, orta yerde mesele 15 lira değil. Bu pahalılıkta, paranın pul olduğu bir devirde 15 liranın lafı bile olmaz, yazı konusu bile edilmez. Diğer lokantalarda durum nasıldır bilmiyorum ama bu esnafın yaptığı tek kelimeyle fırsatçılıktır. Dört liraya satıp kar edenlerin yanında bu esnafın yaptığı düpedüz fuhşiyattır.

Üzüntüm, bir ayranın on beş lira olması değil. Ona kalırsa aynı gün üç pasaport çıkarttım. Pasaport defterine 1503 lira para verdim. 330 liraya fotoğraf çektirdim. Daha önce 370 liraya aldığım 25 kiloluk tam buğday ununa geçen hafta zam gelmiş. 385 lira da una verdim. Ettiğim masraf ve gelen zam, bir lokantacının bir ayranı on beş liraya satması kadar koymadı.

Siz siz olun, her lokantadan ayran içmeye kalkmayın. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde