Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Din Görevlisi ve Partizanlık

Bu ülkenin kadın, erkek yediden yetmişi partizan. Sabah akşam kim kazanacak, şu iyi, bu kötü muhabbeti yapılır. Bu muhabbet bir müddet sonra kırgınlığa sebep olacaksa da kimse partizanlıktan vazgeçmiyor. Partizanların önemli bir kısmının yaptığı da partisini ölümüne savunma, rakip gördüğü partiyi kötüleme adına trollük yapmaktır. Bu işi yaparken de çoğu, başkaları tarafından hazırlanıp servis edilen paylaşımının doğru olup olmadığına bile bakmıyor. Zira iş iştir. Ayrıca doğruluğuna bakılmaz.  Yeter ki bizi desteklemiş olsun. Akşamdan sabaha seçim konuştuğumuza göre seçimden seçime, bir seçimin ardından diğer seçime seçim konuşmaları ve paylaşımları bu ülkenin değişmez gündeminin seçim olması hiç yadırganmamalı. Çünkü biz siyasetin konuşulmadığı günü boşa geçirmiş gün görürüz.  Allah'ın günü siyaset yapanlar, partilerin yetkili kurullarında görev alanlar olsa, görevidir dersin, garipsemezsin. Çünkü bunlar profesyoneldir. Buradan ekmek yiyecekler. Siyaset yapmamaları kendiler

Adaletin Böylesi

Geçen gün biriyle karşılaştım. Biraz lafladıktan sonra devlette görev yaparken kamudan ihraç edildiğini söyledi.  Şimdi özelde mi çalışıyorsun dedim. Çalışmadığını söyledi.  Niye dedim.  Daha doğrusu çalıştırılmadım. İhraç olduktan sonra özelde çalışmak için iş aradım. Bir yer ile anlaştım. İstenen evrakı hazırlayıp teslim ettim ama olmadı.  Niye olmadı dedim.  Zorunlu hizmet yükümlüsü olduğum gerekçesiyle ismimin karşısında çentik olduğunu, bu süre bitinceye kadar özel sektörde çalışmamın mümkün olmadığı söylendi. Kalan süre de 450 gün imiş. Bu süre sona erinceye kadar çalışmam mümkün olmadı. Bu demektir ki 450 gün boyunca çalıştırılmadın. Aynen öyle.  Bunun mantığı ne böyle? Olur mu böyle şey? Yanlışın olmalı.  Mantık ararsan bulamazsın. Yanlışlık yok.  Madem zorunlu hizmetini tamamlamadın. O zaman seni zorunlu hizmete gönderseydi. Başka türlü zorunlu hizmeti nasıl yerine getireceksin. Sakıncalı olduğun için diyelim ki görevden el çektirdi, zorunlu hizmete de gö

Normalleşmenin Yolu

Ne Mesih ne mehdi ne de bir kurtarıcı beklemeli. Bu, dinen de siyaseten ve toplumsal olarak vb. böyledir. Bir kurtarıcı beklemek, geri kalmış ülke insanını avutma yöntemidir. Avunmak isteyen kurtarıcı beklemeye devam edebilir. İnsanlığın kurtuluşu her alanda ortak akıl ve istişaredir ve sorumluluğuna göre herkesin taşın altına elini koymasıdır. Kişilere ihtiyaç duymayacak, kayırmacılığı ve ötekileştirmeyi önleyecek, tıkırında işleyen bir sistemi kurmak esas olmalıdır. Yönetenlerin görevi işleyen sistemde meydana gelen arızaları gidermek olmalıdır. Kişi değil, ekip öne alınmalıdır. Her alanda bir sinerji demek olan ekip ruhu öne çıkarılmalıdır. Her alanda rekabetin oluşması için alternatifler üretilmelidir. Alternatifin olmadığı ve üretilmediği yerde tekelleşme söz konusudur. Kim, nerede, işini ne kadar iyi yaparsa yapsın, bulunduğu yerde uzun süre kalmamalıdır. Belli süre görevini yaptıktan sonra ya bir başka iş veya alanda değerlendirilmelidir ya da köşesine çekilmelidir.

Faiz ve Riba (2)

Tasvip etmediğim, bugüne kadar yatırıp çekmediğim kredi hakkında ikinci kesimin görüşüne sıcak baktığıma, öyle zannediyorum, bu düpedüz faizdir diyenlerimiz çıkacaktır. Bu arkadaşların bir hassasiyet gösterip bugünkü banka faizlerine karşı çıkmasını anlıyorum. Bunlara asli ihtiyaç olan ev, araba türünden bir malı, elinde birikmiş parası yoksa ya da ailesi destek vermezse bugün kaç kişi ev bark sahibi olabilir? Buna da kimse ev bark sahibi olacak değil, kirada otursun şeklinde bir yol gösteriyorlar. Haydi borç veren desen, borç vermeye de yanaşmıyorlar. Sonra kaç kişi bir ev parasını borç verir günümüzde? Kişi kirada oturmaya kalksa, bugünkü enflasyonlu hayatta ev kiraları asgari ücretlinin maaşını solladı geçti. Yani maaşıyla normal bir evde oturamaz. Bugün düşük kiraya oturanın kira artış zamanı geldiğinde, ev sahibinden kaç lira zam duyacağını kestirmek mümkün değil. Devletin kiralar yüzde 25 artış şartını, devletin kendi kurumları uygulamıyor ki ev sahipleri uygulasın. Mesele sa

Faiz ve Riba (1)

Faiz yiyenler, kıyamet günü kabirlerinden, başka türlü değil, ancak şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkacaklardır. Bunun sebebi, “Alış-veriş de tıpkı faiz gibidir” demeleridir. Halbuki Allah, alış-verişi helâl, faizi haram kılmıştır. Her kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizcilikten vazgeçerse, önceden aldıkları kendisine aittir. Artık onun hakkındaki kararı Allah verecektir. Kim de yeniden faizciliğe dönerse, işte onlar cehennemin yoldaşlarıdır ve orada ebedî kalacaklardır. (Bakara Süresi, 275) Allah, malı artırdığı sanılan faize bereket vermez ve onu eksilte eksilte sonunda mahveder. Buna karşılık malı eksilttiği sanılan zekât ve sadakaları bereketlendirir. Allah, nankörlükte ve günahta ısrarlı olanların hiçbirini sevmez. (Bakara Süresi, 276) Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının. Eğer Allah’a gerçekten inanıyorsanız, faizden doğan, ancak henüz tahsil etmediğiniz kazançları almaktan vazgeçin. (Bakara Süresi, 278) Eğer faizcilikten vazgeçm

Diderot Etkisi ve Eşyanın Kölesi

“Denis Diderot (1703 – 1784), ünlü bir Fransız yazar ve filozoftur. Aydınlanma Çağı'nın en önemli kişilerinden birisi olarak kabul edilir. Fransız Devrimi'ni hazırlayan düşünsel gelişmelerde katkısı vardır. Yeni felsefi ve bilimsel düşünceleri ve bilgileri Avrupa’ya yaymak amacıyla Jean Le Rond D’alembert ile birlikte yazdığı Ansiklopedi en çok bilinen eseridir. Diderot, büyük borç altına girmiş ve paraya ihtiyacı en üst düzeye çıkmışken 1765 yılında Rus İmparatoriçesi Büyük Catherine, sanat ve bilimin koruyucusu olarak, Diderot’nun kütüphanesini satın aldı ve hemen sonra o kütüphaneyi yine Diderot’ya bıraktı. Böylece Diderot’nun eline önemli bir miktar para geçmiş oldu. Catherine bununla da yetinmeyip 25 yıllık maaşını peşin vererek Diderot’yu kütüphanecisi olarak işe başlattı.    Diderot, eline geçen bu büyük parayla öteden beri almayı düşünüp de alamadığı kırmızı pahalı bir sabahlık aldı. Sabahlık o kadar görkemliydi ki Diderot evdeki eşyaların ona uymadığını fark etti

Her Şey İsrail'in Güvenliği İçin miydi Yoksa?

1948 yılında başka ülkelerden getirilen Yahudilerle Orta Doğu’da suni bir devlet olarak dayatılan İsrail , Doğu Akdeniz kıyısındadır.  Batısında Akdeniz, kuzeyinde Lübnan ve Suriye, doğusunda Ürdün, güneybatısında Sina Yarımadası ve Gazze  vardır. Ülkenin güneyi ise Necef Çölü'nden ibaret. Bu devleti tanıyan İslam ülkeleri olduğu gibi tanımayanlar da var. Tanımayan İslam ülkeleri: “Afganistan, Cezayir, Bangladeş, Brunei, Çad, Komorlar, Cibuti, Gine, Endonezya, İran, Irak, Kuveyt, Lübnan, Libya, Malezya, Mali, Fas, Nijer, Umman, Pakistan, Katar, Suudi Arabistan, Somali, Sudan, Suriye, Tunus ve Yemen.” Tanıyanlar ise “Azerbaycan, Bosna-Hersek, Burkina Faso, Arnavutluk, Fildişi Sahili, Mısır, Eritre, Gambiya, Gine-Bissau, Ürdün, Kazakistan, Kırgızistan, Moritanya, Senegal, Güney Sudan, Tacikistan, Türkiye, Türkmenistan, Özbekistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri.” Komşularından Lübnan ve Suriye İsrail’i tanımamış. Gazze tarafında Hamas var. Geriye çöl, deniz ve Ürdün kalıy