Ana içeriğe atla

Normalleşmenin Yolu

Ne Mesih ne mehdi ne de bir kurtarıcı beklemeli. Bu, dinen de siyaseten ve toplumsal olarak vb. böyledir. Bir kurtarıcı beklemek, geri kalmış ülke insanını avutma yöntemidir. Avunmak isteyen kurtarıcı beklemeye devam edebilir.

İnsanlığın kurtuluşu her alanda ortak akıl ve istişaredir ve sorumluluğuna göre herkesin taşın altına elini koymasıdır. Kişilere ihtiyaç duymayacak, kayırmacılığı ve ötekileştirmeyi önleyecek, tıkırında işleyen bir sistemi kurmak esas olmalıdır. Yönetenlerin görevi işleyen sistemde meydana gelen arızaları gidermek olmalıdır.

Kişi değil, ekip öne alınmalıdır. Her alanda bir sinerji demek olan ekip ruhu öne çıkarılmalıdır.

Her alanda rekabetin oluşması için alternatifler üretilmelidir. Alternatifin olmadığı ve üretilmediği yerde tekelleşme söz konusudur.

Kim, nerede, işini ne kadar iyi yaparsa yapsın, bulunduğu yerde uzun süre kalmamalıdır. Belli süre görevini yaptıktan sonra ya bir başka iş veya alanda değerlendirilmelidir ya da köşesine çekilmelidir.

Akla yatmayan hiçbir şeyde hikmet aranmamalı. Kim derse desin kim yaparsa yapsın, sorgulamak ilk prensibimiz olmalı.

Dünyanın döndüğünü, her alanda değişmeyen tek şeyin değişim olduğu bilinmeli, stabil kalınmamalıdır. Çünkü istikrar yerinde saymak, mevcudu korumak demektir. Ne geri gidilmeli ne de yerinde saymalı. Daima olumlu yönde değişim hedef olmalı. İki gün eşit olmamalı.

Kimse bulunmaz Hint kumaşı görülmemeli. 

Herkesin amacı işleyen bir sistemi oturtmak olmalı. Böyle olmalı ki bir şeylerin olması, kişi ya da kişilerin iki dudağı arasında olmamalı.

Sandığın önemli olduğun bilinmeli ama sandığın her şey olmadığı da göz ardı edilmemeli.

Seçilmişlik önemli. Seçilenin itibarını korumak için elden gelen yapılmalı. Ama seçilmişin vekil, asıl olanın ise asıl olduğu unutulmamalı. Seçilmiş, mevzuattan kaynaklanan yetkisini kullanmalı ama seçmene sandık dışında da hesap vermesi gerektiğini bilmeli.

Vatandaş hem sandıkta hem de sandık dışında denetim görevini yapmalı.

Kurum, kuruluş ve kamu adına iş yapanlar hakkında çıkan en küçük şayiada yargı hemen harekete geçmeli, iddiaları araştırmalı. Zanlı suçlu ise yargılanmalı, değilse saklanarak görevine geri dönmeli.

Yargı bağımsız bir şekilde görevini yapmalı. Hiçbir yerden emir almadan millet adına karar vermeli. Verdiği kararlar kamu vicdanında makes bulmalı. Kestiği parmak acımamalı.

Haksızlık kimden gelirse gelsin, topyekun tepki gösterilmelidir.

İstifa mekanizması yerinde ve zamanında işlemeli, işletilmelidir. En ufak bir ihmal durumunda sorumlu üst yönetici istifa etmelidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde