Ana içeriğe atla

Her Şey İsrail'in Güvenliği İçin miydi Yoksa?

1948 yılında başka ülkelerden getirilen Yahudilerle Orta Doğu’da suni bir devlet olarak dayatılan İsrail, Doğu Akdeniz kıyısındadır. Batısında Akdeniz, kuzeyinde Lübnan ve Suriye, doğusunda Ürdün, güneybatısında Sina Yarımadası ve Gazze vardır. Ülkenin güneyi ise Necef Çölü'nden ibaret.

Bu devleti tanıyan İslam ülkeleri olduğu gibi tanımayanlar da var. Tanımayan İslam ülkeleri: “Afganistan, Cezayir, Bangladeş, Brunei, Çad, Komorlar, Cibuti, Gine, Endonezya, İran, Irak, Kuveyt, Lübnan, Libya, Malezya, Mali, Fas, Nijer, Umman, Pakistan, Katar, Suudi Arabistan, Somali, Sudan, Suriye, Tunus ve Yemen.”

Tanıyanlar ise “Azerbaycan, Bosna-Hersek, Burkina Faso, Arnavutluk, Fildişi Sahili, Mısır, Eritre, Gambiya, Gine-Bissau, Ürdün, Kazakistan, Kırgızistan, Moritanya, Senegal, Güney Sudan, Tacikistan, Türkiye, Türkmenistan, Özbekistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri.”

Komşularından Lübnan ve Suriye İsrail’i tanımamış. Gazze tarafında Hamas var. Geriye çöl, deniz ve Ürdün kalıyor. Bir de kendisini tanıyan Sina Yarımadası tarafında Mısır var.

Komşularının ve bölgenin çoğunun tanımadığı İsrail, 1948’den bugüne dimdik ayakta olduğu gibi gücüne güç katarak güçlenip yerleşiyor. Normal şartlarda komşularının çoğunun tanımadığı bir ülke ayakta duramaz.

İsrail ayakta durduğu gibi kendisine zaman zaman tehdit olan ya da İsrail’in tehdit gördüğü devletler bugün can çekişiyor. Saddam’ın Irak’ına, baba Esed’in Suriye’sine, Kaddafi’nin Libya’sına devlet demeye bin şahit lazım. İran ve Suriye’nin desteğiyle zaman zaman İsrail’e korku veren Lübnan Hizbullah’ının hiç sesi çıkmıyor. Ülkesinde birçok Filistinliyi barındıran Ürdün İsrail için hiçbir zaman zaten tehdit olmadı. İsrail’e tehditler savuran İran ambargo ile cebelleşiyor. Hoş, ambargo yokken bile gürlemesiyle kaldı hep.

Her İsrail-Filistin gerginliğinde Türkiye, Filistinlinin yanında yer aldı. Yüksek perdeden İsrail’i eleştirdi. İsrail’i telin mitingleri yapıldı. Sonuçta İsrail daha da pervasızlaştı.

Tüm bunlar ve tepkiler İsrail’i durdurmadığı gibi İsrail kafasına koyduğunu yapmaktan geri durmadı. Üstelik kaç ramazandır eften püften bahanelerle elinizden geleni ardınıza koymayın dercesine Filistinliye ramazanı zehir etmekte. Kudüs’ü başkent ilan etti. Tampon bölge Golan Tepelerini de sınırlarına kattı. Bugün devlet olma özelliğinden uzak Suriye, Irak, Suriye, Lübnan ve Libya’ya girmek istese, önünde duracak bir devlet yok. Çünkü bu devletler en güçlü zamanlarında Arap İsrail 6 gün savaşlarında İsrail’e yenilmişlerdi.

Tunus’ta başlayan, Mısır, Suriye ve Libya şeklinde devam eden, adına Yasemin Devrimi denen yönetim değişikliklerinin de bugünden bakınca İsrail’in güvenliği için yapıldığı anlaşılıyor. Çünkü bu ülkeler istikrarsızlaştırınca orta yerde İsrail’e tehdit olacak bir güç kalmadı.

Öyle zannediyorum, bir zamanlar Büyük Ortadoğu projesi denilen şey de İsrail’in güvenliği içinmiş. Ülkelerin ve ülke liderlerinin niyetini bilmiyorum ama tüm bağırıp çağırmalar, tehdit ve eleştiriler İsrail’in daha fazla yayılmasına ve iyice yerleşmesine katkı sağladı. Aklım almıyor ama bilerek veya bilmeyerek her yapılan İsrail’e yaradığına göre acaba her şey ve herkes İsrail’in güvenliği için mi çalışıyor diye düşünmeden edemiyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde