Ana içeriğe atla

Diderot Etkisi ve Eşyanın Kölesi

“Denis Diderot (1703 – 1784), ünlü bir Fransız yazar ve filozoftur. Aydınlanma Çağı'nın en önemli kişilerinden birisi olarak kabul edilir. Fransız Devrimi'ni hazırlayan düşünsel gelişmelerde katkısı vardır. Yeni felsefi ve bilimsel düşünceleri ve bilgileri Avrupa’ya yaymak amacıyla Jean Le Rond D’alembert ile birlikte yazdığı Ansiklopedi en çok bilinen eseridir.

Diderot, büyük borç altına girmiş ve paraya ihtiyacı en üst düzeye çıkmışken 1765 yılında Rus İmparatoriçesi Büyük Catherine, sanat ve bilimin koruyucusu olarak, Diderot’nun kütüphanesini satın aldı ve hemen sonra o kütüphaneyi yine Diderot’ya bıraktı. Böylece Diderot’nun eline önemli bir miktar para geçmiş oldu. Catherine bununla da yetinmeyip 25 yıllık maaşını peşin vererek Diderot’yu kütüphanecisi olarak işe başlattı.   

Diderot, eline geçen bu büyük parayla öteden beri almayı düşünüp de alamadığı kırmızı pahalı bir sabahlık aldı. Sabahlık o kadar görkemliydi ki Diderot evdeki eşyaların ona uymadığını fark etti ve başladı eşyalarını sabahlığına uygun olacak yenileriyle değiştirmeye. Her değiştirmede diğerleriyle uygunsuzluk daha da arttı ve ötekileri de yenilemeye başladı. Sonunda kendisini, evdeki bütün eşyaları yenileriyle değiştirmiş ve yeniden borçlu duruma düşmüş olarak buldu.

Diderot, bütün bunlardan sonra “Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık” başlıklı bir yazı yazdı ve içine düştüğü tüketim çılgınlığını şu cümlesiyle ifade ediyor: Eski sabahlığımın efendisi iken yeni sabahlığımın kölesi oldum.” (Mahfi Eğilmez).

1700 ve 1800 yıllarda yaşanan ve kişiyi borç batağına sürükleyen bu alışveriş çılgınlığı günümüzde hız kesmeden devam ediyor.

Diderot Etkisi adı verilen bu alışveriş çılgınlığını okuyan nicemiz böyle de olmaz, iyi ki ben böyle değilim dese de aslında çoğumuz alışverişte Diderot’u aratmayız. Belki Diderot kadar ödeyemeyecek kadar borçlanmasak da ihtiyaç veya değil, alışverişe devam ediyoruz. Giyim kuşam üzerine yaptığımız alışverişi saymıyorum. Mutfak alışverişinden bahsetmiyorum. Evdeki bir eşyayı değiştirince tümden değiştirme gibi bir lüksümüz var. Yeter ki bir mobilya değiştirelim. Ardından renk uyumu olacak diye perde, halı vb. alışverişler takip ediyor. Nasılsa kredi kartına taksit olduktan sonra bayılırız ev eşyamızı değiştirmeye. Ömrün çoğunu bu şekil ileriye doğru borçlanarak geçiriyoruz.

Tam her şeyi yeniledim. Borçları kapattım derken aldıklarımız demode olunca sil baştan ev eşyasını yenileme yeniden başlıyor.

Sizin böyle bir tüketim çılgınlığınız olmasa da evinize gelen eş dost, bu buraya olmamış demek suretiyle sizi alışverişe mecbur bırakıyor. Güya iyilik yapmış oluyorlar.

Bir diğer alışveriş çılgınlığımız da indirim ve kampanya dönemlerinde kendisini gösterir. Yazlık ve kışlık sezon indirimleri ihtiyacımız olmadığı halde bir bakmışsınız, kendinizi alışveriş mağazalarında bulabiliyorsunuz.

Tüm bu olup biteni Diderot, “Eski sabahlığımın efendisi iken yeni sabahlığımın kölesi oldum” şeklinde özetliyor. Kabul etsek de etmesek de her birimiz daha mutlu olacağız daha konforlu yaşayacağız diyerekten eşyanın kölesi olup çıkıveriyoruz. Reklamlar ve çevre bizi maalesef köle olmaya teşvik ediyor. Keşke alışveriş yaparak mutlu olabilsek, eh mutluluk için değer diyeceğim. Maalesef hepimiz biliyoruz ki eşya mutluluk getirmiyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde