Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Siyasetimizi Nasıl Bilirsiniz?

Tecrübem şunu gösterdi ki bu ülkenin siyaseti, birbirinin tıpkısının aynısının benzerinin ta kendisidir. Yok aslında birbirlerinden farkları. Biri tencere ise diğerleri kapaktır. Alın birini ötekine. Her birinin, yekdiğerinin yaptıklarını kıyasıya eleştirdiği sizi yanıltmasın. Hangisinin eline imkan geçerse o eleştirdiğini yapmada çok mahirdir. Hepsi birbirinden kopya çeker. İyi birer kopyacıdırlar. Bir şeyi yaparken ağızlarına ve yüzlerine bulaştırırlar. Hiçbir şey yokmuş gibi davranırlar ve algılar üzerine siyaset yaparlar. Birini yaparken diğerini kırarlar. Hep sorun üretiyorlar dense yeridir. Konuşurken mangalda kül bırakmazlar. Sanırsın ki hepsi birer dürüstlük abidesidir. Dürüstlükleri imkanlar eline geçinceye kadardır. Birbirlerine hesap soracağız dediklerine bakmayın. Hiçbiri diğerine hesap soramaz. Çünkü hepsi birbirinin eksik yönlerini, yaptıklarını ve zaaflarını iyi bilir. Hepsi bilir ki hesap sorulmaya kalkılırsa her birinin cemaziyelevveli ortaya dökülür. Bu da bir

Mizahın Hayatımızdaki Yeri *

Mizahi bir yönüm var. Yeter ki havamda olayım. Yerini, zamanını ve ortamını bulursam, mizah yapmaktan kaçınmam. Bunu beni tanıyanlar da belirtir. Aynı üslubun izleri zaman zaman yazılarımın bazısında da görülür. Mizah ve mizah türlerine dair bu üslubum çoğunluk tarafından tasvip edilse de mizahtan anlamayan bazıları; dalga geçtiğim, alaya aldığım ve küçümsediğim yönünde eleştiri getirmektedir. Şunu baştan söyleyeyim. Hiçbir insanı küçümseme, hor görme, ayıplama, onları hafife alma gibi bir niyetim hiç olmadı. Bu benim ne hakkım ne de haddim. Zaten Hücürat Süresi 11.ayette Allah, “ Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin; zira onlar kendilerinden daha iyi olabilirler. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler; çünkü alay edilenler edenlerden daha iyi olabilirler. Biriniz diğerinizi aşağılamayın, birbirinize kötü ad takmayın. İman ettikten sonra fasıklıkla anılmak ne kötüdür! Günahlarına tövbe etmeyenler yok mu, işte zalimler onlardır .” buyurmaktadır. Kur’an

Kürsüde Kalma İnadı

Nasrettin Hoca, vaaz için kürsüye çıkar. Cemaat hınca hınç dolu. Hocanın oğlu da gelmiş babasını dinlemeye. Cemaat bekler hoca konuşacak diye. Hoca da bekler. Bu bekleyiş epey sürer. Hoca bir türlü konuşmaya başlamaz. Arada bir cemaati müslimin dese de arkası gelmez. Zaman kazanmak için camdan gördüğü develer geçiyor, dediyse de cemaat hocanın sadede gelmesini bekler. Sonunda hoca, ne konuşacağımı unuttum diyerek ağzındaki baklayı çıkarır. Hoca suskun, cemaat zaten suskun. Hoca birkaç defa daha konuyu unuttuğunu, aklına bir şey gelmediğini söyleyince, oğlu babasına isyan eder. Baba! Hiçbir şey aklına gelmiyor da kürsüden inmek de mi hiç aklına gelmiyor der. Oğlunun bile isyanlara oynadığını gören hoca, kürsü macerasına devam etmez, inadı bırakır ve bir tevazu örneği göstererek kürsüden iner. Çünkü dursa, kendini daha fazla rezil edip postu deldirecek. Hocanın zamanında yaşasaydım, boşalan kürsüyü hemen doldurur. Hiçbir şey yapamazsam bile dışarıdan geçen develerin fazilet ve

Şu Tiplere Ne Dersiniz? *

İnsanoğlu beşerdir ve şaşar. Hata ve yanlışlar yapar; kanar, kandırır. Artı yönlerinin yanında zaafları vardır. Acemilik çeker, sonra tecrübelenir. Çocukça düşündüğü gibi kanının deli olduğu zamanlar da olur ama zamanla olgunlaşır. Bir konuda, bir zaman bir fikri savunurken bir zaman sonra fikrini değiştirebilir veya vazgeçebilir. Hatta önceki fikriyle çelişkiye de düşebilir. İşi rast gittiği gibi ters gittiği de olur. Hep sevinmez, üzülür de. Başkasını kınar, kınadığı başına gelir. Tercih ve seçimlerinde isabet ettiği gibi bazen de isabet edemez. Yapıp yapmadıklarından dolayı zaman zaman pişmanlık da duyar. Tüm bunlar ve daha fazlası, her insanın hayatında şu ya da bu şekilde olmuştur, olmaya devam edecektir. Hayatın doğal akışı içerisinde hayatın bir cilvesi olarak her insanı bir şekilde yoklayan bu gerçeklere rağmen bazı insanlardan şunları duyabiliyoruz: "Ben hayatımda hiç hata yapmadım". (Onu sen gel benim külahıma anlat.) "Bugüne kadar pişmanlık duyacağım bir geçmi

Sapla Samanı Karıştırmak

—Delikanlı, bana yardım eder misin? —Buyur amca, yapılacak ne vardı? Taşınacak bir şeyin mi var yoksa para mı istiyorsun? —Yok evladım, ne parası. Bunu da nereden çıkardın? —Ne bileyim, yolda giderken bir saniyeni alabilir miyim diyen ne kadar kişi gördümse hepsi dilenci değilim deseler de para istiyor. Sizi de öyle sandım. Ne istiyorsun benden? —Hiçbir şey istemiyorum. Para ihtiyacım da yok. —O zaman ne istiyorsun? —Vaktin varsa beni biraz dinlemeni istiyorum. Derdime ortak arıyorum. Zira dertliyim. —Oğlun, kızın, gelininle mi derdin var? —Yok evlat. Her evde olduğu kadar bu konularda benim de derdim olur. Bunlar da önemli değil. Benim derdim ülkem. —Neyini dert edindin ülkenin? —90 küsur yaşına geldim. Ülkem ne badireler atlattı. Hepsini gördüm. Bugünkü olup bitenler kadar karamsar olmadım. —Ne demek istiyorsun? —Bu gidişatın sonu ne olacak böyle? Kimi gördüm ise yarınını göremiyor. Fiyatlar almış başını gidiyor. Hep zam zam zam. Ne zaman markete gitsem, daha önce aldığım ürünü aynı

Develere Sahip Çıkma Zamanı

Abdulmuttalip'i bilirsiniz. Peygamberimizin dedesidir. Ebrehe, Kabe'yi yıkmaya geldiğinde, saldırıya geçmeden önce adamları tarafından Mekkelilere ait civarda ne kadar mal, mülk ve hayvan varsa el koydurur. El konulan develer arasında Abdulmuttalip'in de 100 devesi var. Develerine el konan Abdulmuttalip, Ebrehe'nin huzuruna çıkarak develerinin geri verilmesini ister. Ebrehe, ben de sandım ki Kabe'yi yıkma diye ricaya geldin. Sen ise develerinin peşindesin, der. Abdulmalip, ben develerin sahibiyim. Develerimi istiyorum. Develerimi korumak zorundayım. Kabe'nin sahibi ise evini koruyacaktır, cevabını verir. Bu anekdotu dindar, mütedeyyin camiada bilmeyenimiz yoktur. Bunu herkes harika cevap şeklinde anlatır durur. Bugüne kadar Kabe yıkılmakla yüz yüze iken Abdulmuttalip'i develerinin derdine düşmüş, mal düşkünü diye kimsenin eleştirdiğini, ayıpladığını görmedim. Aksine ondan bu sözünden dolayı övgüyle bahsederler. Ben de bu sözünden dolayı Abdulmuttalip'i t

Günah Keçisi

Ne zamandır beşli marketler günah keçisi ilan edildi. Öyle bir algı oluşturuldu ki gören de diğer marketlere göre buralarda ürünler kazık mı kazık. Bence algılara teslim olmayalım. Hayat pahalılığındaki diğer sebepleri göz ardı ederek tüm suçu bunlara yıkmayalım. Gören de hayat pahalılığının başı bu marketler sanır. Bu yapılan suç bastırmak ve suçu başka yerde aramak demektir. Hayat pahalılığından dert yanabilirsiniz ama hayat pahalılığındaki tüm suçu beşli marketlere yıkmak, halkı bu marketleri boykota çağırmak hakkaniyete sığmaz. Unutmayalım ki bu beşli marketler, insanları illa bizden alışveriş yapacaksınız diye zorlamıyor. Pahalı bulan alışverişini gider başka marketlerden yapar. Bunda da hakları vardır. Sahi pahalı olan bir ürünün fiyatı başka yerde daha uygunsa kim gider bu marketlerden alışveriş yapar. İnsanları boykota çağırırken işin perde gerisini de düşünelim. Diyelim ki boykot çağrısı bu ülkede dalga dalga yayıldı. Kimse bu marketlere gidip alışveriş yapmadı. Bu firmala