Ana içeriğe atla

Mizahın Hayatımızdaki Yeri *

Mizahi bir yönüm var. Yeter ki havamda olayım. Yerini, zamanını ve ortamını bulursam, mizah yapmaktan kaçınmam. Bunu beni tanıyanlar da belirtir. Aynı üslubun izleri zaman zaman yazılarımın bazısında da görülür. Mizah ve mizah türlerine dair bu üslubum çoğunluk tarafından tasvip edilse de mizahtan anlamayan bazıları; dalga geçtiğim, alaya aldığım ve küçümsediğim yönünde eleştiri getirmektedir.

Şunu baştan söyleyeyim. Hiçbir insanı küçümseme, hor görme, ayıplama, onları hafife alma gibi bir niyetim hiç olmadı. Bu benim ne hakkım ne de haddim. Zaten Hücürat Süresi 11.ayette Allah, Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin; zira onlar kendilerinden daha iyi olabilirler. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler; çünkü alay edilenler edenlerden daha iyi olabilirler. Biriniz diğerinizi aşağılamayın, birbirinize kötü ad takmayın. İman ettikten sonra fasıklıkla anılmak ne kötüdür! Günahlarına tövbe etmeyenler yok mu, işte zalimler onlardır.” buyurmaktadır. Kur’an’ın yasakladığı bir fiille insanları alaya almam söz konusu olamaz.

Bu açıklamayı yapıyorum. Çünkü bazıları mizah ile alayı karıştırmaktadır. Mizah ile alay ne demekmiş önce buna bir bakalım. Mizah, “Hayatın güldürücü yönünü ortaya çıkaran bir sanat türüdür. İnsanı gülmeye sevk eden resim, karikatür, konuşma ve yazı sanatıdır. Mizah eserleri sadece şaka, güldürme maksadıyla söylenip, yazılıp, çizilmediği gibi belli fikirleri ifade etmek için de ortaya konulabilir.” (Vikipedi) Mizahla karıştırılan alay ise, “Söz, ses tonu, davranış vb. ile biriyle ya da bir şeyle hafifseyerek ve küçümseyerek eğlenme” anlamına gelir.

Görüldüğü gibi mizahla alaya alma arasında ince bir çizgi vardır. Biri güldürürken düşündürüyor, diğeri ise muhatabını rencide ediyor. Mizah, genel tarafından özellikle mizahtaki nükteyi anlayanlar tarafından takdir edilirken istihza ise tasvip edilmese de hayatın bir gerçeğidir. Mizah dün olduğu gibi bugün ve bundan sonra da olacaktır, tıpkı -tasvip etmesek de- alay ve istihzanın da olmaya devam edeceği gibi. Çünkü mizah tek başına hayatın kendisi değilse de hayatın bir parçasıdır. Mizah güldürürken ince bir dokunuştur, olaydaki ayrıntıyı görebilmektir, olaya farklı pencereden bakabilmektir. İnsanların onurunu zedelemeden gülümsetmeyi amaçlar.

Mizah sadece mutlu ve huzurlu olduğumuz zamanlarda eğlenmek için yapılmaz. Üzüntülü zamanlarda da yapılır. Nasıl ki dua sadece derdimiz olduğu zaman yapılmıyor, her zaman yapılıyorsa, mizah da her zaman yapılır. Yeter ki zamanında, kıvamında ve ortamında ölçülü bir şekilde yapılsın.

Unutmayalım ki hayata hep ciddi bakanlar için bu hayat çekilmezdir. Bu tipler hayatın bir parçası olan bu mizahtan yoksundurlar. Asla haz almazlar. Çünkü mizahtan anlamazlar. Mizahtan anladıkları alaya alma, küçük düşürme ve istihzadır. Mizah ile dalgayı karıştıranlar mizahı nasıl anlasınlar? Biri güldürürken diğeri kişiyi küçümser. Belki de düz kontak olmalarındandır. Bu ikisi arasındaki inceliği anlayamayanlar, anlayamadıklarından dolayı kendilerini sorgulamaları gerekirken ayıplama yoluna gidiyorlar. Burada bir hakkı teslim edelim. Bu tipler aşırı alıngandırlar. Bunda da kimse ellerine su dökemez. Yalnız bilelim ki hayat hep ciddiyetten ibaret değildir. Hep ciddi olmak hayatı çekilmez kılar.

Kur'an'da Allah her şeyi hakikat olarak açıklamaz, mecaza da yer verir. Peygamberimizin hayatında da mizaha yer vardır. Hasılı, yerinde, zamanında ve kıvamında uygulandığı takdirde mizaha hayatın her alanında yer vardır. Yeter ki ölçü kaçırılmasın.

*09/03/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde