Ana içeriğe atla

Siyasetimizi Nasıl Bilirsiniz?

Tecrübem şunu gösterdi ki bu ülkenin siyaseti, birbirinin tıpkısının aynısının benzerinin ta kendisidir. Yok aslında birbirlerinden farkları. Biri tencere ise diğerleri kapaktır. Alın birini ötekine.

Her birinin, yekdiğerinin yaptıklarını kıyasıya eleştirdiği sizi yanıltmasın. Hangisinin eline imkan geçerse o eleştirdiğini yapmada çok mahirdir. Hepsi birbirinden kopya çeker. İyi birer kopyacıdırlar.

Bir şeyi yaparken ağızlarına ve yüzlerine bulaştırırlar. Hiçbir şey yokmuş gibi davranırlar ve algılar üzerine siyaset yaparlar. Birini yaparken diğerini kırarlar. Hep sorun üretiyorlar dense yeridir.

Konuşurken mangalda kül bırakmazlar. Sanırsın ki hepsi birer dürüstlük abidesidir. Dürüstlükleri imkanlar eline geçinceye kadardır.

Birbirlerine hesap soracağız dediklerine bakmayın. Hiçbiri diğerine hesap soramaz. Çünkü hepsi birbirinin eksik yönlerini, yaptıklarını ve zaaflarını iyi bilir. Hepsi bilir ki hesap sorulmaya kalkılırsa her birinin cemaziyelevveli ortaya dökülür. Bu da birbirlerini aşağıya çekmektir ki bu da işlerine gelmez. Çünkü buradan ekmek yiyorlar. Sadece meydanlarda ve ekranlarda birbirlerine yumruk sallarlar. Perdenin gerisinde sarmaş dolaş olurlar. Her yapanın yanına kar kalır yaptığı. Çünkü birbirlerinden beslenirler.

Ardından bu ülkenin kaynaklarını baba mirasını yiyen, bu mirası hoyratça kullanan hayırsız evlat gibi har vurup harman savurmaktır. Durmadan borç almak ve halka kara kışı miras bırakmaktır.

Siyasetimiz, siyasileri ihya ederken bu ihyanın faturası hep halka çıkarılır. Bakmayın birbirlerini eleştirip ayıpladıklarına, halktan ve sureti haktan göründüklerine. 

Ülke yıkılsa da bitse de tüm kaynaklar tüketilse de siyasetimiz asla bedel ödemez. Ödedikleri tek bedel sandıktan çıkmamaktır. Malı götürdükten sonra bu da bedel sayılmaz. 

Yine bir konuda kim kimi ayıplamışsa, ayıpladığı ölmeden önce er geç başına geliyor. Zammı eleştiren zam yapabiliyor. Hayat pahalılığından dem vuran halkı hayat pahalılığına maruz bırakabiliyor. Yani geçmişte neyi eleştirmişse aynısını yapabiliyor. Hayat böyle bir şey demek ki. O zaman büyük lokma yemeli, büyük laf etmemeli ama gel de bunu siyasilerimize anlat. Sonra anlatıp niye kendilerini zora soksunlar ki. Nasılsa kitleler görmüyor, görmek istemiyor ve bu u dönüşlerini bir güzel savunabiliyor.

Siyasetimizin siyasetten anladığı tek şey bol bol övünmek, rakiplerini kötülemek, kendilerini boy aynasında göstermek ve hamaset yapmaktan ibarettir. Söz verip yapamadıkları şeyler için ömürleri gerekçe üretmekle ve başkasını suçlamakla geçer.

Yaptıkları ve yapamadıklarıyla ilgili kendilerini, kendilerinden önce siyaset yapanlarla kıyaslarlar. Hiç başka ülkelerle kıyaslamazlar. Başarısızlıklarını gölgelemek ve kendilerini başarılı göstermek için istatistik ilmini devreye sokarlar. Öyle bir hesap yaparlar ki bu başarılarına inanmaya elin mahkumdur.

Seçimlere seçim ekonomisiyle girerler. Yapabilsin veya yapamasınlar bol bol vaat verirler. Vaatleri ötelemek için ipe un sererler. 

Hasılı, tuzu kurudur hepsinin. Bakmayın birbirleriyle atıştıklarına. Tek dertleri musluğa en yakın olmak ve imkanlardan daha fazla faydalanmaktır. Musluğun yani suyun başına geçenin tek yaptığı, yalancı baharla günü kurtarmak ve göz boyamaktır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde