Ana içeriğe atla

Günah Keçisi

Ne zamandır beşli marketler günah keçisi ilan edildi. Öyle bir algı oluşturuldu ki gören de diğer marketlere göre buralarda ürünler kazık mı kazık. Bence algılara teslim olmayalım. Hayat pahalılığındaki diğer sebepleri göz ardı ederek tüm suçu bunlara yıkmayalım. Gören de hayat pahalılığının başı bu marketler sanır. Bu yapılan suç bastırmak ve suçu başka yerde aramak demektir.

Hayat pahalılığından dert yanabilirsiniz ama hayat pahalılığındaki tüm suçu beşli marketlere yıkmak, halkı bu marketleri boykota çağırmak hakkaniyete sığmaz. Unutmayalım ki bu beşli marketler, insanları illa bizden alışveriş yapacaksınız diye zorlamıyor. Pahalı bulan alışverişini gider başka marketlerden yapar. Bunda da hakları vardır. Sahi pahalı olan bir ürünün fiyatı başka yerde daha uygunsa kim gider bu marketlerden alışveriş yapar.

İnsanları boykota çağırırken işin perde gerisini de düşünelim. Diyelim ki boykot çağrısı bu ülkede dalga dalga yayıldı. Kimse bu marketlere gidip alışveriş yapmadı. Bu firmalar zincirlerini kapatma kararı aldı. Bu kapatmalarda en büyük zararı buralarda çalışanlar görecektir. Kim bu çalışanlar? Senin oğlun, benim kızım. Merak ediyorum, boykota çağıranlar bu işsizler ordusuna iş verebilecekler mi?

Bu marketler hakkında bir taraftan emir almış gibi algı oluşturmayı bırakalım. Bu marketler, bölgesinde fiyat istikrarı sağlayan marketlerdir. Bir an için düşünün. Bu marketler bu sektörden çekildi. Diğer marketlerin fiyatlarının yanına varılabilecek mi? Unutmayın ki birçok bakkal ve market bu beşli zincirin fiyatlarıyla rekabet edemediği için kepenk kapattı.

Beşli marketleri boykota çağıranlar, gerçekten bu marketleri pahalı buluyorlar ve bunda da samimiler ise bu beşli marketlerin fiyatlarıyla Tarım Kredi Kooperatiflerindeki fiyatları bir karşılaştırsın. Bence uzaktan gazel okumayalım. Bu sektörde yüksek fiyat çeken hiçbir market ayakta kalamaz.

Unutmayalım ki hayat pahalılığının nedeni yaşadığımız yüksek enflasyondur. Bir mamulün maliyeti arttıkça ürünlerin maliyeti artacak ve ürünlere zam olarak yansıyacaktır. Maliyetler ne kadar artarsa artsın, firmalar ürünlere zam yapmasın düşüncesinde isek bu ticaretin doğasına aykırıdır. Hiçbir satıcı ürününü maliyetinin altında veremez. Verdiği takdirde önce cepten yer, ardından bu sektörde tutunamaz. Yine aynı şekilde ürünlerini hep pahalı veren de bu sektörde tutunamaz.

Eğer hayat pahalılığından muzdarip isek esas sebeplerine ve sebep olanlara inmek lazım. İnanın, suç bastırmak için birilerini günah keçisi ilan etmenin enflasyonla mücadeleye bir katkısı olmaz. Hazırında sosyal barışı bozar ve büyük vebaldir.

Ha ürününü fırsat bu fırsat deyip pahalıya satmaya kalkan olmaz mı? Sahasında tek, tek değilse de piyasayı belirleyenlerle anlaşma yoluna gitmişse bunun yolu da denetimdir. Sıkı bir denetip açgözlü insanları yola getirir. Bu da devletin asli görevidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde