Ana içeriğe atla

Sapla Samanı Karıştırmak

—Delikanlı, bana yardım eder misin?

—Buyur amca, yapılacak ne vardı? Taşınacak bir şeyin mi var yoksa para mı istiyorsun?

—Yok evladım, ne parası. Bunu da nereden çıkardın?

—Ne bileyim, yolda giderken bir saniyeni alabilir miyim diyen ne kadar kişi gördümse hepsi dilenci değilim deseler de para istiyor. Sizi de öyle sandım. Ne istiyorsun benden?

—Hiçbir şey istemiyorum. Para ihtiyacım da yok.

—O zaman ne istiyorsun?

—Vaktin varsa beni biraz dinlemeni istiyorum. Derdime ortak arıyorum. Zira dertliyim.

—Oğlun, kızın, gelininle mi derdin var?

—Yok evlat. Her evde olduğu kadar bu konularda benim de derdim olur. Bunlar da önemli değil. Benim derdim ülkem.

—Neyini dert edindin ülkenin?

—90 küsur yaşına geldim. Ülkem ne badireler atlattı. Hepsini gördüm. Bugünkü olup bitenler kadar karamsar olmadım.

—Ne demek istiyorsun?

—Bu gidişatın sonu ne olacak böyle? Kimi gördüm ise yarınını göremiyor. Fiyatlar almış başını gidiyor. Hep zam zam zam. Ne zaman markete gitsem, daha önce aldığım ürünü aynı fiyata alamıyorum.

—Paran mı yetmiyor amca?

—Yok evlat. Param yetmeye yetiyor. Zira ayağımı yorganıma göre uzatmasını bilirim. Ayrıca param da var. Şükür ki kimseye de ihtiyacım yok. Allah kimseyi namerde muhtaç etmesin.

—O zaman ne?

—Dün aldığım ürüne bugün katmerli para vermek zoruma gidiyor. Ne değişti gerçekten? Paramızı pul etmenin önüne geçecek bu ülkenin hiç mi B planı olmaz. Ben ne olacak böyle diye düşünüyorum. Bizi yönetenlerin, gördüğüm kadarıyla, böyle bir derdi bile yok. Bu ülke, bu millet bunu hak etmedi diye düşünüyorum.

—Enflasyonlu hayat böyle olur.

—Tamam, enflasyonlu hayat böyle olur ama bugünden yarına geçeceğe benzemiyor. Hala bu ortam tozpembe gösterilmeye çalışılıyor. Başımıza gelen bu belayı haklı göstermek için de durmadan pul olan paramızı başka ülkelerin parasıyla kıyaslamak suretiyle bu aldığımız şu ülkede daha pahalı, biz yine iyiyiz mesajı verilmeye çalışılıyor. Bunu yaparken ülkelerin parasının alım gücünü göz ardı ediyorlar. Olan oldu artık. Bu menfi hayatı yaşıyoruz. Bari başka ülkeleri örnek vermeyip sussalar. Zira sapla samanı karıştırıyorlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde