Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Bu Virüs Nasıl Yayılıyor?

—Kardeş, bu virüs nasıl yayılıyor?  —Bir yılı geçti, daha nasıl yayıldığını öğrenemedin mi?  —Uzmanlar, nasıl bulaştığına dair o kadar çok şey söylediler ki nasıl bulaştığına dair pek bir şey öğrenemedim. Çünkü her bilgi kafa karışıklığına sebep oluyor.  —Mesela?  —Damlacıklar, ağız ve burun yoluyla bulaştığı; temastan, havadan ve nefes alıp vermeden geçtiği söyleniyor. Bu yüzden ki ağzımızı ve burnumuzu kapattık. Birbirimizle aramıza mesafeler koyduk. Sadece insandan insana değil, başka şeylerden de geçtiği söylendi. Hatta bu yüzden marketten sebze ve meyve alırken elimize eldivenler giydik. Dışarıdan aldıklarımızda virüs varsa gitsin diye sebze ve meyveyi balkonda beklettik. Dışarıda giydiğimiz elbiseleri eve girmeden çıkardık. Bir başkasının secde ettiği yerde virüs olabilir diye camilere seccade ile gider olduk. Bir yere girerken çıkarken bir eşyaya, paraya pula dokununca ellerimizi dezenfektan ile temizledik.  —Yani?  —Virüsün yayıldığı veya risk barındırdığı gerekçesi

Bir 20'lik Fotom Bile Yok

Düğmeye kim bastı, millet nereden haber aldı bilmiyorum. Dünden beri sosyal medyada bir 20'li yaş furyası başladı. Düğmeye basılır basılmaz ellerinin altında sakladıkları 20'li yaşlar fotoğrafını paylaşan paylaşana. Meğersem herkes hazırlıklı imiş. Düğmeye basanı tebrik etmek lazım. Bu hıza ancak şapka çıkarılır.  Ben desem, haydin 20'lik fotoğraflarınızı bir göreyim, aklından zorun mu var deyip kimse oralı olmazdı. Kıskandım doğrusu.  Hazırlıklı olmayanlar da var tabi benim gibi. Belki de kıskançlığım bundandır.  Doğrusunu isterseniz, benim de 20'lik fotoğrafım  var mı diye albümü karıştırma gereksinimi duymadım. Zira yok.  Nasıl olsun ki... Bu yaşlarda çektirdiğim foto olsa olsa vesikalık olur. Onu da okul istemiştir kayıtta. Allah'ın emri gibi bilmem kaç cm ebatında, son altı ayda çekilmiş 6 adet foto isterlerdi pulun yanında. Ne yaptılar ne yapacaklardı bilmem bu 6 adet fotoyu. Bir tanesini kütüğe yapıştırsalar diğer 5 tanesi dosyada duruyordur mutlaka.  Tek tük

Bir Ülke ki...

*Kimsenin kimseye güveni kalmamış, herkes birbirinden şüpheleniyorsa,  *Herkes birbirinden ülkeyi kurtarmaya çalışıyorsa, *Ülkenin adalet sistemi adalet dağıtmıyor ve mahkeme kararları uygulanmazsa, *Ülke siyasetine yön verenler, yönetime talip olanlar kayıkçı kavgası yapmaya başlamış ve bundan ekmek yemeye devam ediyor, halkı da bu emellerine alet etmeye devam ediyorlarsa, *"Şeriatın kestiği parmak acımaz" misali yargının acıtmadığını komisyonlar marifetiyle acıtmaya başlanmışsa, komisyonlar hakim ve savcı görevi üstlenmişse, *Kamuya her türlü alımlarda referans tek geçer akçe olmuş, bunu sağır sultan dahi duymuş, kimse sesini çıkarmıyor ve gemisini yüzdürmeye devam ediyorsa, *Yapıcı eleştiriye dahi tahammül edilmezse, *Mutlu azınlığın dışında çoğunluk, yarınından endişe etmeye başlamış, geleceğe umutla bakamıyorsa, *Kamu harcamalarında şeffaflık ve hesap verebilirlik olmazsa, *Hamaset alır başını gider ve bu hamaset prim yapmaya devam ediyorsa, *Belli de

Namaz, Oruç, Dua... *

İçinizde, gözünü açtığında ailesinde, okuduğu okullarda ve bulunduğu çevresinde namazla tanışan çoktur. Zaman zaman uykuda iken veya tembelliğinden dolayı bazı vakitleri kaçırsanız da küçüklüğünüzden beri namaz kılmaya devam ediyorsunuzdur.  Aynı şekilde uzun yaz günlerinde açlık, susuzluk dinlemeden başladığınız orucunuzu da tutuyorsunuzdur. Belki de içinizde farz olan ramazan orucunun dışında küçüklüğünde ve gençliğinde zaman zaman Savm-ı Davut denilen gün aşırı oruç tutanınız da vardır. Mübarek gün ve geceler öncesi tutulan oruçları, pazartesi-perşembe oruçlarını da tutmuşsunuzdur. Aynı şekilde söz verdiğiniz adak oruçlarını da yerine getirmişsinizdir. Rüyet-i hilal tartışmalarının olduğu yıllarda Diyanet'in her yıl başlattığı oruç gününe güvenmediğinizden dolayı her ihtimale karşın ramazan orucuna üç gün öncesinde başladığınız  yıllar da olmuştur.  Namaz sonrasında, oruç açarken, kendiniz, aileniz ve Müslümanların başına gelen bir sıkıntıdan dolayı dertlerin giderilmesi içi

Zekat ve Yardım Fonu *

"İyilik yap, denize at, balık bilmezse Haluk bilir", "Ne verirsen elinle, o gider seninle", "Veren el, alan elden üstündür", "Komşusu açken tok yatan bizden değildir"...  Yukarıda iyilik ve yardımlaşma ile ilgili hepimizin bildiği bazı atasözlerine ve hadisi şeriflere yer verdim. Bu konuda çokça atasözü, hadis ve ayetlere yer vermek de mümkün. Çünkü İslam ve Türkiye toplumu denince yardımseverlik akla gelir. Bu bizim hem dini hem de insani görevlerimiz arasındadır. Hiçbir konuda eşit olmayan insanımızın mali yönden de eşit olmadığı bu hayatın bir gerçeği. Bir toplumda ekonomik gücü yeterli olmayanlarla durumu iyi olanlar birlikte yaşıyorlar. Olan verecek, ihtiyacı olan da alacak. Sosyal denge bir nebze de olsa bu şekilde sağlanmış oluyor. Öyle zannediyorum, yardım yapacak gücü olanlar yardımlarını yerinde, zamanında ve planlı bir şekilde yaptıkları takdirde o toplumda ihtiyacı olanlar da düzgün bir şekilde hayatlarını idame ettirebilirler

Uzun Kornanın Türkçesi *

Geçen yılın martından beri bir açılıp bir kapanma diyebileceğimiz kısmi kapanmayı bolca yaşadık. Cuma gününden beri de tam kapanmayı yaşıyoruz. Kısmi ile tam kapanmayı tam anlayamasam da tam kapanmanın kısmiye göre daha uzuncası olduğunu yaşaya yaşaya öğreniyoruz. Halbuki ben tam kapanma ile bir kapanacağız pir çıkacağız sanmıştım. Öyle değilmiş meğer. Yine herkes dışarıda, yine bazı yerlerde arabaları durduran polis kontrol noktaları var. Işıklarda bekleyen ve yollarda hareket halindeki araçları görünce normal günlerden bir gün gibi geliyor bana. Çünkü benim aracın dışındaki tüm araçların, araçla çıkış izni var gibi geliyor bana. Ne de çok muaf kişi varmış meğer. Hoş hem kısmi hem de tam kapanmada yürüyüş mesafesi denilen her yerde alışveriş bahanesiyle insanımızın çoğunun kendini dışarıya attığı bir ortamda, araca binmenin yasaklanmasının mantığını da çok kavramış değilim. Kontrol için sabahtan akşama görev yapan polislere yazık. Gören de virüsü insanlar değil, arabalar yayıyor san

Din Görevlisinin Dili *

İnsana dünya ve ahiret mutluluğunu hedefleyen din, kimsenin tekelinde değilse de dinin doğru anlaşılması için din görevlilerinin de dini anlatma sorumluluğu vardır. Bu din anlatılacak ve bu din, nebevi tebliğe uygun düşecek şekilde kavli leyyin dediğimiz tatlı ve yumuşak bir dil ile kitlelere ve almak isteyenlere din adamları tarafından anlatılacak. Anlatmakla da kalmayacak. Anlattıklarıyla orantılı olacak şekilde dini yaşayacak ve yaşantısıyla çevresine, kendisini takip edenlere, dost ve düşmana örnek olacak. Bu temel özellik yanında, irşat görevinde bulunacak din görevlisinde/adamında/aliminde başka hangi özellikler olmalıdır? Aynı zamanda nelerden kaçınmalıdır? Bu sorulara cevap aramaya çalışacağım: Öncelikle konusunun ehli olacak. Hem dini hem de çağı okuyabilecek entelektüel bir birikime sahip olacak. Aynı zamanda mesaj vermek istediği toplumu iyi tanıyacak. Toplumun hassasiyetlerini, neye ihtiyaç hissettiklerini, dertlerinin neler olduğunu da iyi bilecek. Neyi, nerede, hangi