Ana içeriğe atla

Bir Ülke ki...

*Kimsenin kimseye güveni kalmamış, herkes birbirinden şüpheleniyorsa, 

*Herkes birbirinden ülkeyi kurtarmaya çalışıyorsa,

*Ülkenin adalet sistemi adalet dağıtmıyor ve mahkeme kararları uygulanmazsa,

*Ülke siyasetine yön verenler, yönetime talip olanlar kayıkçı kavgası yapmaya başlamış ve bundan ekmek yemeye devam ediyor, halkı da bu emellerine alet etmeye devam ediyorlarsa,

*"Şeriatın kestiği parmak acımaz" misali yargının acıtmadığını komisyonlar marifetiyle acıtmaya başlanmışsa, komisyonlar hakim ve savcı görevi üstlenmişse,

*Kamuya her türlü alımlarda referans tek geçer akçe olmuş, bunu sağır sultan dahi duymuş, kimse sesini çıkarmıyor ve gemisini yüzdürmeye devam ediyorsa,

*Yapıcı eleştiriye dahi tahammül edilmezse,

*Mutlu azınlığın dışında çoğunluk, yarınından endişe etmeye başlamış, geleceğe umutla bakamıyorsa,

*Kamu harcamalarında şeffaflık ve hesap verebilirlik olmazsa,

*Hamaset alır başını gider ve bu hamaset prim yapmaya devam ediyorsa,

*Belli değerler kişisel emellere alet ediliyorsa,

*Kişilerin verdiği sevgi ve kredi hoyratça kullanılıyorsa,

*İnsanlar işlerini kaybetme endişesi taşıyorsa,

*Güç ve koltuk sopa olarak kullanılır, herkese had bildiriliyorsa,

*Eşler evlerinden uzaklaştırılıyor, buna yargı eliyle çanak tutuluyorsa,

*Hapishaneler dolup taşmışsa,

*Her eleştiren düşman görülür ve bir şeyle yaftalanır olmuşsa,

*Sevgi ve nefret gözleri kör ederse,

*Ülkenin güvenliği, ekonomisi, yönetimi gibi hususlarda devlet aklı hakim olmaz; yasama-yürütme ve yargı tek elde toplanmış görünümü vermeye başlamış ve gemi su aldığı halde kimse sesini çıkaramıyorsa,

*Anne babalar çocuklarının kölesi olmuşsa,

*Kimse burnundan kıl aldırmıyor, yoğurdum ekşi demiyor, kendisini bir özeleştiriye tabi tutmuyor ve suç bastırırcasına saldırgan bir tavır alıyorsa,

*Yöneticiler güç zehirlenmesi yaşıyor ve ne yönetici ne de yönetilenler bu zehrin farkında değil veya farkında ama kimse sesini çıkarmıyor ve herkes zehir içmeye devam ediyorsa,

*Halkın alım gücü her geçen güç güçleşiyor ve buna dair tedbirler alınmıyor ve her şey normalmiş gibi davranılıyor, eskiden durum bundan daha kötüydü denerek geçmişle kıyas yapılmaya devam ediliyorsa,

*Üniversiteler bilim yerine diploma vermeye başlamışsa,

*Ülkede genç nüfus işsizlik oranı artmaya devam ediyorsa,

*Bir ülke üretim değil, tüketim yapıyor, bir başkasının ürettiğini alıp kullanıyor, bunu niçin biz üretmiyoruz denmiyorsa,

*Sabahımız akşamımız hamaset ve slogan olmuşsa,

*Ülkenin gündemi hep kısır tartışmalarla geçiyorsa,

*Siyasetçilerin dışında bir ülke hepten siyaset yapıyorsa, tüm siyaset birini övme ve birini yerme üzerine kurulu ise,

*Ülke algılarla yönetiliyorsa,

*Ülkenin mali gücü borçlanarak dönüyorsa,

*İsraf almış başını gidiyorsa,

*Konan kurallara devlet yetkililerinin kendisi uymuyorsa,

*Din ve değerler siyasete alet ediliyor ve din, dolgu malzemesi olarak kullanılıyorsa,

*Birleştirici olması gereken din, inananlarını ayrıştırmaya başlamışsa,

*Özgürlükçü siyaset yerine hepten güvenlikçi politika ülkeye hakim olmuşsa,

*Her olup biteni kendimize kastediyor diye bir alınganlık hakim olmuş, bunun karşılığında saldırgan bir tutum içerisine giriliyor, buna da kitleler inandırılmaya çalışılırsa,

*Kendi fikrimizi ve yapacaklarımızı anlatma yerine ömür, rakibimizi kötülemeye adanmışsa…

Kimse kusura bakmasın, bu ülkenin bir daha rayına giremeyecek şekilde çivisi çıkmış ve ağlayanı yok demektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde