Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Herkes Yaptığını Yaşar

Kime nasıl davranırsan, kime ne ilgi gösterirsen yaptığından daha aşağı olmayacak şekilde ya aynısını ya da daha beterini Allah mutlaka verir. Birine tavır mı aldın, sana da tavır alanlar olacaktır, birini küçümseyip hor mu gördün, seni de beğenmeyenler çıkacaktır; birini yalnızlığa mı terk ettin, aynıyla mukabele göreceksin; birinden sevgi ve saygıyı mı esirgedin, bundan fazlasıyla esirgeneceksin; birine ilgi ve alaka mı göstermedin, ilgisizliğin alasına muhatap olacaksın; birini yok mu kabul ettin, yokluğa mahkum olacaksın; anne-babayı mı dışladın, fazlasıyla dışlanacaksın, sevenlerini düş kırıklığına mı uğrattın, aynıyla mukabele görürsün, birine kazık mı attın, kazıkların beteriyle karşılaşacaksın, bir iş ucundan eğreti mi tutuyorsun, işine eğreti yaklaşanlar çok olacaktır. Er veya geç. Kimse bundan azade değildir. Çünkü insanın her yaptığı kendisine döner, az veya çok. Yapılan her şey bir aynanın yansıması gibi kişiye geri döner. Herkes ektiğini biçer, sevgi eken sevi, nefre

Halı Aldığım Esnaf Bana Güven Vermedi

“Evin salonuna halı almamız lazım” diyen hanımın isteğini yerine getirmek için birlikte yola düştük. Salondaki halımız açık renk aynı zamanda küçükmüş. Daha büyüğünü almak için birkaç halı mağazasına girip çıktık. Aradığımız halıdan yoktu çoğu yerde. Zira biz Konyalı tabiriyle 9 m 2 ’lik bir halı alacaktık. Ellerinde birkaç tane varsa da renk ve desenlerini beğenmedik. Daha doğrusu hanım beğenmedi. Zaten o beğenecek, ben alacağım. Bizim sözümüz sadece cebimizden çıkacak paraya geçer. Ötesi de bizi aşar zaten. Sonunda bir mağazaya girdik, aradığımız ebattaki halı, orada fazlasıyla vardı. Bizim 9 m 2 ’lik dediğimiz aslında tam dokuz değilmiş, üstelik bu ebatın üretimi de sadece Konya içinmiş. Zira Konya dışında bu ebatı kullanan yokmuş. Üst üste konmuş halılara tek tek baktık, daha doğrusu tezgahtar açtı, hanım baktı, ben yanında bakar gibi yaptım. Ara sıra bana sordu nezaketen bu nasıl diye. “Güzel, hı hı, dedim. Her sorduğuna verdiğim cevap aşağı yukarı böyleydi. Sonunda birin

Çocuklarımızı Kim ya da Nereler Eğitiyor?

Kimse okulları eğitim yuvası olarak görmesin. Zira çocuklarımızı okullar eğitmiyor, terbiye etmiyor. Böyle bir kanaati hala taşıyorsak ancak kendimizi kandırmış oluruz. Pekiyi çocuk nereden alıyor eğitimini ya da kimlerden alıyor eğitim gıdasını? Çocuk okula gelmeden alıyor gıdasını; evinden, çevreden, büyüklerinden, arkadaşlarından, sokaktan, televizyonda izlediği bir dizi ya da filmden, sosyal medya ya da sanal alemden. Çocukların hocası çoktur bu devirde. Bir kısmını yazdığım eğitim yuvalarının içerisinde okulun esamesi okunmuyor gördüğünüz gibi. Anne karnında başlayan eğitim bizim daha sabi, çocuk dediğimiz çağda tamamlanıyor. Çocuk, okula geldikten sonra okul dışında gördüklerini uyguluyor. Okul ve öğretmen istediği kadar ona davranış vermeye, güzel huylar kazandırmaya çalışsın ancak havanda su döver. Zira çocuğun belleğine yerleşmiş olanı söküp atmak, yerine yenisini ve doğrusunu monte etmek mümkün değildir. Kim ben eğitirim derse boyundan büyük laf etmiş olur. Öğretmen

Bu Meslek Sahipleri Her Yerde Maşallah!

Bir meslek sahibi düşünün ki her alanda, her yerde, her mevkide bulunabilsin. Aspirin gibiler maşallah! Sebebi ne ola ki? Çok mu maharetliler acaba? Bunlardan başka bu ülkede o görevleri yapan yok da zoraki mi bunların üzerine kalıyor? Emsallerine göre aldıkları görevi daha mı iyi yapıyorlar? Çok mu güven veriyorlar? Aldıkları görevde olağanüstü bir başarı mı gösteriyorlar? Birileri mi bu yetenekleri bulup geliyor, yoksa bunlar mı kendilerini pazarlıyor? İyi bir görev adamı oldukları için mi buradalar? Yoksa nerede bir makam, nerede bir mevki, nerede bir kaymak, nerede bir rant var, oradalar mı? Sorduğum soruların cevabını okuyucuya bırakıyorum. Bu meslek grubunun nerelerde görev yaptığını birkaç örnekle açıklamaya çalışacağım. Genelde köy merkezli, orta ve dar gelirli ailelerin çocuğu olan bu meslek grubu mensupları,  zamanın hükümetleri tarafından vebalı gibi görüldü, kolay kolay herhangi bir makama getirilmedi. Böylesi ortamlarda bu kişiler okullarında gelir getirsin diye egzer

Tüm Yaptığımız Birbirimizi Aşağıya Çekmek

Başlığın istisnası var mı derseniz hemen hemen yok gibidir. Bilerek bilmeyerek birbirimize çelme takıyoruz. Hep bir arayış içerisindeyiz, kim ne iş yapıyor, kim ne kadar kazanıyor, kim hangi mesleği seçmiş...hep birbirimize bakıyoruz. Birbirimize baka baka hepimiz birbirimize benzedik. Başka da bir şey gelmez aklımıza. Ne planımız var, ne programımız. Ne demek istediğimi birkaç örnek vererek açıklarsam sanırım kastım anlaşılır. Birimiz bir yerde bakkal dükkanı mı açtı, bakarız ki içeriye alışveriş için girip çıkanlar var. İlk işimiz onun yanına veya karşısına bir bakkal dükkanı açmak. Sonra öbürü, bir başkası açar da açar. Sonunda hepsi sinek avlamaya başlar. Çünkü bulunduğu muhitin bir müşteri potansiyeli var. Ardından her biri yek diğerini sıfırlayarak teker teker kapatırlar. Ziraat veya veterinerlik mi popüler, mezun olunca iş bulma imkanı mı var? Hemen tercihlerimizi bu fakültelere doğru yaparız. Bunu gören üniversiteler de öğrenci çekmek için bu bölümleri ardı arkasına açar.

Bir Okulun Yüzdelik Dilimi Nasıl Tepetaklak Edilir?

Malumunuz liseler TEOG adı verilen merkezi sınav sistemine göre öğrenci alır. Öğrenciler okul türü, okulun yüzdelik dilimi, ulaşım vb. nedenlerle okulları tercih ederken yukarıdan aşağıya göre tercih yaparlar. Yerleştirmeden sonra bir yeri kazanamayan ya da kazandığı halde okulunu değiştirmek isteyenler birer haftalık aralarla üç aşamada nakil başvurusunda bulunur. En son nakil yerleştirme ile okulların taban puanları oluşur. Öğrenci hangi saiklerle tercih yaparsa yapsın göz önünde bulundurduğu en önemli kriter okulların yüzdelik dilimidir. Tercih yaparken kendi yüzdelik dilimi ile okulların geçen yıl ki yüzdelik dilimlerini karşılaştırarak sonuçlar açıklanmadan hangi okulu kazanabileceğini üç aşağı beş yukarı bilir. Her okulun yüzdelik dilimi de okulu tercih eden öğrencilerin puanlarıyla oluşur. TEOG sınav sorularının kolay ve zorluğuna göre puanlar düşüp çıksa da okulların yüzdelik dilimi kolay kolay değişmez. Yüzdelik dilim  değişmediği gibi yukarıdan aşağıya okulların yüzdeli

Türkçe Yazmanın Zorluğu

İki-üç yıldır duygu, düşünce ve dert edindiklerimi kah sosyal medyada, kah gazetede, kah kendi blogumda (dilinkemigiyok.blogspot.com) kendi bakış açımla ifade etmeye çalışıyorum. Bazen gündemle ilgili, bazen gündem dışı konulara yer vermeye çalıştım. Zaman zaman mizahi bir dil kullandım, bazen ironi yaptım, bazen konuya tersinden, bazen düz girdim. İçimden geçenleri becerebildiğim kadarıyla yazıya aktarmaya çalıştım. Seçtiğim konuya doğaçlama girdim dense yeridir. Yazı yazarken bir planlama yapmadığımdan olsa gerek yazılarımı kısa yazmayı, tadında bırakmayı beceremedim. Belki de kelamı kibar olmadığımdandır. Yazarken ne kim ne der dedim. Konuyu değerlendirirken farklı üsluplar kullansam da yazımı okuyanlar yanlış anlar düşüncesine kapılmadım. Hatta “alay etme, hafife alma, küçümseme, inanmama, kinaye anlamları katan parantez içi ünlem işaretine (!) kolay kolay belki de hiç yer vermedim. Ne kastettiğimi okuyanım siyak ve sibaktan bulsun istedim. Hasılı, ne konu sıkıntısı çektim; n