Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Babalar gününde babasının sözünü dinlemeyen kız*

Haziran ayı okulların kapandığı, lise son sınıf öğrencilerinin iki hafta boyunca hafta sonları merkezi sınavlara girdiği ay biliyorsunuz. Mevsim Ramazan. Öğrenci ve veliler: “Oruç tutulsun mu, tutulmasın mı” ikilemi içerisinde. Fetva veren verene: “Daha sonra güne gün tutarsınız” şeklinde. Bazı öğretmenler de bu duruma teşne oluyor maalesef.  Bana birisi gelse dese ki: “Sınava gireceğim, oruç tutayım mı, tutmayayım mı” diye. Yarım mürekkep yalamış biri olarak ‘Tutmayabilirsin’ demem. En azından ben böyle bir sorumluluğu alamam. Kimsenin tutup tutmadığına da karışmam. Çünkü her koyun kendi bacağından asılacak. Pazar günü yapılan  LYS sınavında görev aldım. Salonuma giren ergen olmuş çocuklarımıza bir göz attım. 21 kişilik salonda biri gelmedi. On tanesinin elinde ise pet şişe vardı. Öyle zannediyorum. Bunlar fetva alanlardan. Diğer on tanesi ise, verilen fetva içlerine sinmemiş olmalı ki oruçlu bir şekilde sınavlarını oldular. *** Meslek hayatım boyunca öğrencilerime yazılı kağıdı

"Üslup üslup"

Sanal âlemde yazmaya başlayalıdan beri görüştüğüm eş-dost, yazılarımdaki üsluba dikkat çekerek: " Kardeş çok farklı bir üslubun var..." şeklinde tepki verdiler.  Bugün okulda karne verme hazırlıkları yaptığım esnada  2005 yılında bir seminerde birlikte olduğum bir meslektaşım aradı: "Hocam sanal alemde sizi takip ediyorum. En son  yazıp paylaştığın  'Ben devlete iş yapmam' yazını okudum. Çok farklı bir üslubun var..." dedi. Çok farklı yerlerde olan eş-dostumun, aralarında anlaşmışcasına üslubuma dikkat çekmesi bu konuda bir konsensüsün oluştuğunu göstermekte. Dostlarımın iltifatları nefsime hoş gelmiyor değil hani. Sağ olsunlar, var olsunlar. Fakat ne zaman üslup dense ilk önce içim cız eder, kısa bir tereddüt geçiririm, acaba bir pot mu kırdım diye. Adam seni methetmiş, üzerine bonus mu istersin diyebilirsiniz. Haklısınız. İşin içinde üslup olunca hemen beni 11 yıl öncesine götürür. 2007 yılında okuluma bir öğretmen atanmıştı. Senebaşı toplantısını yapa

Ayin yapmak isteyenlere camiyi açar mıydık?

Adana'da çalışırken işine ve mesleğine aşık bir Coğrafya Öğretmeni meslektaşım vardı. 06/06/2016 günü sanal alemde şöyle bir yazı paylaşmıştı: "Bu cuma namazını  kısmet oldu Boston'da kilisede kıldık. Kiliseyi cuma günleri Müslümanların ibadeti için tahsis ediyorlarmış. Kendince kutsal olanların üzerini örterek. Bizde olsa camiyi Hristiyanlara ibadet için verir miydik takdir sizin." Paylaşımına  şu şekilde yorumlar yapıldı: "Camiye gavur girdii diye camiyi yıkardık... Sözde İslamiyette baskı yok deriz. Müslümanlar olarak özümüzle sözümüzün tutmadığını Dünya aleme gösterirdik çok şükür..." Ben de yorum olarak: "Kendisini ziyarete gelen Necran Hristiyanlarına ayin için Mescidi Nebeviyi açtırmıştır Hz Muhammed. İslami esas uygulayan peygamberin tavrı ve uygulaması bu şekilde olmuştur sayın hocam." dedim.  Ardından: "Peygamberden bahsediyorsunuz biz ise bu günkü islam’dan...” şeklinde yorumlar hız kesmeden gelmeye devam etti. Tekrar: &quo

"Uyku ilacı içtim de..."

2007-2008 yılları olsa gerek. Üniversite sınavında salon başkanıyım. Sınavın ilk çeyreğinde bir öğrencinin uykulu hali dikkatimi çekti. Yanına vardım gel yüzünü yıkayıp gelelim diye. Beraber lavaboya gidip geldik. Öğrenci biraz daha soru çözdü. Sonra kafasını sıraya koydu, uyumaya koyuldu. Tekrar yanına vardım, uyandırdım. Gel bir daha yıkayalım şu yüzünü dedim. Öğrenci, "Kalsın, gerek yok. Çünkü faydası yok. Gelince tekrar uyuyacağım" dedi. Niye rahatsız mısın dedim. "Rahatsız değilim, ama gözlerimi açamıyorum. Çünkü dün akşam uykum gelmedi, stresten bir türlü uyuyamadım. Uykum gelsin diye gece uyku ilacı içmiştim. Benim uyku ilacı daha yeni etkisini göstermeye başladı. Yapacak bir şey yok, uyumaktan başka" dedi. Senin için bu sınav hayat-memat meselesi. Bu sınav tek sınav. Başka da telafisi yok" dedimse de, "Teşekkür ederim hocam ilgi ve alakan için. Müsaade et ben uyuyayım. Siz de rahatsız olmayın" dedi. Çocuğu kendi haline bıraktım. Ayakta göz

"Ben devlete iş yapmam..."

2009 yılında bir lisede görev yaparken bir haftalık kalorifer kömürümüz kalmıştı. Ödeneğimiz de yoktu. Ortaöğretim Genel Müdürlüğünden bütçe işlerine bakan  şube müdürünü telefonla aradım. Durumumuzu  izah ettim. Ne kadar para istediğimi sordu. 4.000,00 lira dedim. Prosedürü takip ederek ödenek istememi, yazışmanın gecikme ihtimaline karşılık ayrıca yazıyı fakslamamı, bu göndereceğimi de önümüzdeki yıl ödenek miktarından düşeceğini ve paranın bir haftaya kadar hesabımıza düşeceğini söyledi. Okulun bulunduğu ilçedeki mahrukatçılara giderek "En kötü ihtimal 2 hafta sonra ödeneğim gelecek, bu şekilde ödemeyi kabul ediyorsanız teklif mektubu verin" dedim. 3 ayrı firmaya 22/d'ye göre teklif mektubu hazırlayıp verdim. İlçeye 7 km uzaklıktaki bir beldede aynı işi yapan bir öğrenci velimi arayıp teklif mektubu vermesini istedim. "Hocam teşekkür ederim. Kömürünüz kalmamış, ben teklif mektubu vermem. Çünkü devlete iş yapmam, devletten ihale ile iş almam. Az veririm, çok veri

Kafasını kuma gömmüş insanoğlu

Bana insanoğlunun en önemli özelliği nedir diye sorulsa kendisini kendinden bile gizlemeye çalışan gizemli bir varlıktır derim.  Kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışan, eksikliğini göstermemeye çalışan bir mahluktur. Borsa gibi anlık değişen özelliklere sahiptir. Kızdığı zaman farklı, sakinken farklı, açken farklı, tokken farklı, zorda kaldığı zaman farklı, damarına basıldığı zaman vs farklı bir varlıktır. Haydi bize kendini bir anlat deseler çok yönünden sadece bir yönünü dinleriz. Buz dağının görünen yüzünü tanırız. Diğer tarafları beraber oldukça ortaya çıkar. Tanıdıkça hayretler içerisinde kalırız. Bu bizim tanıdığımız adam mı deriz. Hatta seni tanıyamamışım diye hayretimizi ifade ederiz. Değişik yöntemlerle insanoğlunun gizemli yönleri  kirli çamaşırları gibi bir bir ortaya çıkar: Konuştuğu zaman kendini ele verir. Çünkü insanoğlu dilinin altında gizlidir. Sinirlendiği zaman sakinliğinden eser kalmaz. Hemen  intikam damarı ortaya çıkar. Yolculuk esnasında,

İbadet ayında dillerimiz de oruç tutsun!*

Hangi kanalı açsam yayında olan ya iftar, ya sahur programı… Ramazan'da ne yapılmalı, ne yenmeli, nasıl beslenmeli, oruç nasıl tutulur, orucu bozan şeyler nelerdir, orucun önemi gibi konular çıkarılan uzmanlarıyla enine boyuna konuşuluyor. Belediyelerimiz mahalle mahalle iftar programları, akşamında da değişik etkinliklerle Ramazan ayını kutlamaya devam ediyorlar. İçerisinde bin aydan daha hayırlı bir geceyi barındıran Kur'an ayı Ramazan kutlamalarımız içerisine girdi bile. Hız kesmeden devam ediyor. Hep konuşuyor, hep anıyoruz. Halbuki Ramazan icraat ayıdır, yaşanılacak aydır, rektifiye ayıdır. Sözün bittiği yerdir. Samimiyet testinden insanların geçtiği aydır. Herkesin kendi çapında temizlenme, arınma ayıdır. Kur'anla hemhal olma ayıdır. Sözün fiiliyata dönüştüğü aydır. Nefse verilecek eziyetle doğruluğun, dürüstlüğün, paylaşmanın ortaya çıkarılacağı aydır. İbadet ayıdır. Sükutun altın olduğu aydır. İnziva ayıdır, öz eleştiri, empati, kritik ayıdır. Evet böyle ol