Ana içeriğe atla

İbadet ayında dillerimiz de oruç tutsun!*

Hangi kanalı açsam yayında olan ya iftar, ya sahur programı… Ramazan'da ne yapılmalı, ne yenmeli, nasıl beslenmeli, oruç nasıl tutulur, orucu bozan şeyler nelerdir, orucun önemi gibi konular çıkarılan uzmanlarıyla enine boyuna konuşuluyor. Belediyelerimiz mahalle mahalle iftar programları, akşamında da değişik etkinliklerle Ramazan ayını kutlamaya devam ediyorlar.

İçerisinde bin aydan daha hayırlı bir geceyi barındıran Kur'an ayı Ramazan kutlamalarımız içerisine girdi bile. Hız kesmeden devam ediyor. Hep konuşuyor, hep anıyoruz. Halbuki Ramazan icraat ayıdır, yaşanılacak aydır, rektifiye ayıdır. Sözün bittiği yerdir. Samimiyet testinden insanların geçtiği aydır. Herkesin kendi çapında temizlenme, arınma ayıdır. Kur'anla hemhal olma ayıdır. Sözün fiiliyata dönüştüğü aydır. Nefse verilecek eziyetle doğruluğun, dürüstlüğün, paylaşmanın ortaya çıkarılacağı aydır. İbadet ayıdır. Sükutun altın olduğu aydır. İnziva ayıdır, öz eleştiri, empati, kritik ayıdır.

Evet böyle olması gereken bir aydır. Biz ne yaptık yine? İşi gevezelize, lafazanlığa verdik yine. Yaşanacak ayı konuşan aya döndürdük. Kendimiz İslam olacağımız yerde kanalları, gazeteleri İslamlaştırdık. Fakirin değil de sunucu ve program yapanların ceplerini doldurduk. Kimimiz orucu uykuya tutturdu. Kimimiz yaptığı konuşmalarıyla, kimimiz iftarıyla reklamını yaptı.  Kamu malını bol keseden dağıttık, zengin fakir demeden. Kendi cebimizden iftar vermekten ziyade kuruluşlarımız seferber oldu. Önceliklerimizin başına iftar programları kondu. Boğazımızdan lokmalar geçti, başkasına geçit vermedik.

Ramazan'ı şanına yaraşır şekilde yaşayamadık. Kendimizi temizleyemedik. Çünkü gıybet, iftira vb gırla gidiyor yine. Birbirimizi boğazlamaya devam ediyoruz. Anlaşabildiğimiz ortak konulardan ziyade ayrışma noktalarımız ön plana çıktı. Birbirimize hayatı dar etmeye çalışıyoruz nedense. Bir ve beraber yaşamanın ortak noktaları ön plana çıkacağı yerde uzlaşılmaz ve anlaşılmaz ayrılıklarımız körüklendi yine. Maneviyat ön planda olacağı yerde her konuda olduğu gibi Ramazan'ı da kendimize benzettik. İcraat ayını izahat ayına dönüştürdük. Helal olsun bize!


Yediğimiz yemeğin  midemize indiği gibi konuştuklarımızın da boğazdan içimize sirayet etmesi zamanı. Kimin ne dediği önemli değil. Zaman kulakları tıkayıp bildiğimizi yaşama zamanı. Ne yediğimiz, ne içtiğimiz önemli değil. Önemli olan samimiyetimizin ortaya çıkması. Kimsenin gönlünü kırmadan, kalbini incitmeden Yaratan’ın gözüne ve gönlüne girme zamanı…

Dilimiz sükut orucu tutsun... İcraat yapalım… Kâl ehli değil de hâl ehli olalım...14/06/2016
* 16.06.2016 tarihinde Kahta söz gazetesinde yayımlanmıştır

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde