Ana içeriğe atla

Kafasını kuma gömmüş insanoğlu

Bana insanoğlunun en önemli özelliği nedir diye sorulsa kendisini kendinden bile gizlemeye çalışan gizemli bir varlıktır derim.  Kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışan, eksikliğini göstermemeye çalışan bir mahluktur. Borsa gibi anlık değişen özelliklere sahiptir. Kızdığı zaman farklı, sakinken farklı, açken farklı, tokken farklı, zorda kaldığı zaman farklı, damarına basıldığı zaman vs farklı bir varlıktır.

Haydi bize kendini bir anlat deseler çok yönünden sadece bir yönünü dinleriz. Buz dağının görünen yüzünü tanırız. Diğer tarafları beraber oldukça ortaya çıkar. Tanıdıkça hayretler içerisinde kalırız. Bu bizim tanıdığımız adam mı deriz. Hatta seni tanıyamamışım diye hayretimizi ifade ederiz.

Değişik yöntemlerle insanoğlunun gizemli yönleri  kirli çamaşırları gibi bir bir ortaya çıkar:

Konuştuğu zaman kendini ele verir. Çünkü insanoğlu dilinin altında gizlidir.
Sinirlendiği zaman sakinliğinden eser kalmaz. Hemen  intikam damarı ortaya çıkar.
Yolculuk esnasında, alışveriş ve komşuluk yaparken kişiliği çorap söküğü gibi sökün eder.
Zorda kaldığı zaman hemen yalana başvurur.
Menfaat, dünyalık makam, mevki;  dimdik adamı iki büklüm yapar.
Ne kadar eksikliği varsa kişiliğini onun üzerine oturtur. Gıybet yapıyorsa ben dobra bir insanım der.
İstediğini elde etmek için naz ve kur yapmaya çalışır. Önceden alt yapısını oluşturur, sonrasında istemem yan cebime koy görüntüsü verir.
Devlete sırtını dayar, ondan faydalanır. Adına da ben şu kadar hizmet ettim der.
Aran iyi iken dostluğuna derman yetmez, ayrıldığın zaman belden aşağıya vurmaya çalışır.
İşsiz iken, "Ne verirseniz yaparım, çok kabiliyetliyim" der. İşe girdikten sonra kaytarma ve arazi yollarını keşfetmeye çalışır.
İyi bir laf ebesidir, mazeret uydurmada üstüne yoktur. Hayatı hep ama ile doludur.
Başarılı olamadığı zaman suçu başkasına atar, suçu asla kendinde bulmaz. Kendini kendinden bile gizlemeye çalışır. Dediğine ve yaptığına kendini tatmin etmeye çalışır.
Doğruluk ve dürüstlükte üstüne yoktur. Mangalda kül bırakmaz. İşini hatırlattığın zaman suratı asılır, seni düşman beller, senin hatanı bulmaya, suç bastırmaya çalışır.
Pohpohlanmayı sever. Asla gerçeklerle yüzleşmek istemez.
Çok yeteneklidir, tıpkı dili gibi. Yaptığı işten başka diğer işlerden de anlar. Başka iş yaparak esas işini unutur.
İmkanı yokken çok dürüsttür. Fırsat eline geçince  su testisini su akarken doldurmak gerek düşüncesiyle makam ve mevki, şan ve şöhret, mal ve mülk  delisi olur. Atı, arabayı, avradı değiştirme yoluna gider.
Zulme uğrarsa neredesin adalet der. Zulmediyorsa adaletle işi olmaz, ağzına bile almaz.
Başarıyı kendisine mal eder, başarısızlığı başkasının üzerine yıkar.
Önce insanlara güven verir, ardından güveni kötüye kullanır, insanları yaya bırakır...

İstisnalar mutlaka kaideyi bozmaz. Genel olarak yapımız budur. Örnekleri çoğaltabiliriz. Nasıl olmalıyız?


İnsanoğlu nisyan ile maluldur, hata yapar. Önemli olan hatada ısrar etmemesi Adem ve Havva gibi suçumuzu kabullenip itiraf edip özür dileyebilen, Davut  gibi elinin emeğini yiyen, İbrahim gibi tek başına mücadele eden, öz güven sahibi, Yusuf gibi: "Nefsim kötülüğü emrediyor" deyip nefsi dizginlemeye çalışan, Muhammed gibi 'Emin' olan, Musa gibi haksızlığa tahammül etmeyen, Süleyman gibi makam ve mevki ile şımarmayan, yaptığı hayır ve hasenatta tüm peygamberler gibi "Ben sizden herhangi bir ücret istemiyorum" diyebilen örnek şahsiyetler olabilmektir. 16/06/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde