Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Sanığa, seni yargılayalım mı oylaması

-Bu ülke bir kesime yol geçen hanı olmamalı- -Neyin oylaması yapılıyor bugün mecliste? -Dokunulmazların dokunulmazlığına dokunulsun mu dokunulmasın mı oylaması. -Kim dokunulmaz? -Vekiller. -Bu, kendi elinle kendi ipini çek demektir. -Yani? -Çok komik bir uygulama. -Ne demek istiyorsun? -Suçluya seni yargılayalım mı yoksa yargılamayalım mı sorusunu sormak gibidir. -Nasıl olmalı sence bu oylama? -Vekile değil asıla sormalı bu soruyu. -Bu şekilde olursa ne sakıncası olur? -Sence normal ise bu uygulama, bundan sonra her suç işleyen zanlıları bir arada toplayalım. İşlediğiniz yanınızda kar mı kalsın, yoksa sizi yargılayalım mı ya da sizi hakim karşısına çıkarmamız konusunda bize izin verir misin diyelim? -Olur mu öyle şey? -İşte ben de olmaz diyorum. -Haydi sadede gel artık. -Dokunulmazlık kürsü dokunulmazlığıyla sınırlandırılsın. Her türlü sözü kürsüde söylesin. Savunduğu fikrin kanun olarak çıkması için elinden geleni yapsın. Savunduğu yasalaşıncaya kadar mevcut hukuka u

İpe un seren cübbelilerimiz*

Bir partinin olağanüstü kongresi yapılacak mı yapılmayacak mı? Toplanan imzalardan sonra mahkemelerin verdiği kararlar birbirini nakzeder şekilde. Yargıtay, ilçe mahkemeleri hepsi rollerini oynadılar. Kongre süreci 6 aydır sürüncemede. Son çare Arap saçına dönen bu durumu çözsün diye top, en yüksek mahkemeye atıldı. Oradan karar çıkar mı çıkmaz mı, çıkarsa ne zaman çıkar bilinmez. Oldu olacak karar vermesi için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine de götürün de tüm yargı süreci tamamlanmış olsun.  Onlar oyalana dursun. Bir başka parti 2 hafta içerisinde kongresini yaparak Üsküdar’ı geçti… Karar alınsa da, karar verilse de, kararın verilmesi bekletilse de olayın merkezinde olaya alet olanlar maalesef adalet dağıtması gereken cübbeliler. Kendimi bildim bileli bizde adalet dağıtması gerekenler, kestikleri parmaklarla hep gündemde olup birilerinin piyonu oldular.  Adına hareket ettikleri yamalı bohça hukukunu hep çiğnediler, hep kullanıldılar. Bazen sırtlarını iktidara dayayıp başka

Hastanelerdeki randevu sistemi

Bir zamanlar kamuya ait hastanelere gidip muayene olmak, film, röntgen, tomografi vb.çektirmek, kan ve idrar tahlili vermek, sonuçları doktora göstermek bir ölümdü. Hatta ölümlerden ölüm beğenmekti. Hastaneden muayene sırası almak için sabahın erken saatlerinde gidip sıra almak gerekiyordu. Hele bir de çalışan isen önce kurumuna gidip sevk alman, ardından gideceğin hastane için 1.basamak sağlık ocağından sevk yaptırman gerekiyordu. Muayeneler 10.00-12.00, 14.00-15.30 arası yapılırdı. Muayene sırası almakla iş bitmiyordu. Doktorun istediği tetkikler için ayrıca sıra alman gerekiyordu. Hastanedeki işlem kesinlikle bir günde bitmezdi. Çoğu zaman soluğu özel muayenelerde alırdı bir çoğumuz. Özel muayeneden sonra tahlil ve tetkiklerin yapılması için tekrar hastaneye geri gelinirdi. Çoluk-çocuk hasta oldu mu büyükler kara kara düşünmeye başlardı. Dert muayeneye gitmeden başlardı. Hastanelerdeki iş yükünü azaltmak ve hastalara daha iyi bir imkanlar sunmak için vardiya sistemi getir

Görgüsüzün görgüsüzü

-Kardeş hayırdır, yaralanmışsın? -Hayır, hayır. -Postu deldirmişsin. -Öyle oldu. -Kim yaptı? -65-70 yaşlarında efendiliği kalmamış bir azman. -Ne yaptın, adamla kavga mı ettin de dudağının üstünü kanattı? -Kavga etmedim. Ben adama iyilik yaptım. -Ne iyiliği? -Kayalıparkta otobüse binmek için yanaştım. O esnada sol  elinde poşeti, diğer elinin üstünde de bir paketi dengede tutmaya çalışan bir amca otobüse binmek için yanaştı.  Tam otobüse binmek için davranırken elindeki paketi düşüre yazdı. Benim sayemde dengeledi. -Nasıl dengeledi? -Ben bir metre solundaydım. Paket tam düşecekken ani bir refleksle benim dudağımın üstüne vurarak dengeledi.  Paket düşmedi. -Sonra ne oldu? -Sonra hiçbir şey olmamışcasına otobüse bindi. Elindeki eşyaları arka tarafta uygun bir yere koydu. Sonra öne gelerek  bedava kartını tuttu. Geçti arkaya oturdu. -Sen ne yaptın? -Bir metre mesafeden bana anamdan emdiğim sütü burnumdan  getiren ve gönül alma özelliği olmayan bu adamdan uzak durmalıyım d

Dersimiz Matematik

Lise 3 ve 4.sınıfta 45 kişilik bir sınıf mevcudumuz var idi. Aynı öğretmen 2 yıl dersimize girdi. İyi Matematik bilirdi.  Sınıf hakimiyeti biraz zayıftı.  O tahtada ders anlatır kısık sesiyle. Sınıf ise arkayı kaynatırdı. Birkaç defa hocam sınıfın sessizliğini sağlayabilir misiniz dedim. “Susun” demesiyle oluşan anlık sessizlik az sonra eski halini alırdı. Baktım olmayacak defteri kitabı kapattım, dersi de dinlemedim. Zaman zaman geçmek bilmeyen derse renk katmak için parmak kaldırır. Hocam! Ben hayvanlardan yılandan derslerden de Matematikten korkarım derdim. O da hafifçe gülümser, yine dersine dönerdi. Ben anlamadım, anlayamıyorum derdim. O, bildiğini okurdu.  Sınav zamanı geldi çattı. Şimdiki gibi kaynak da yok. Tek kaynağımız öğretmenin tahtada çözdüğü problemleri deftere geçirmemizdi. Ne yazık ki ben deftere de yazmamıştım.  Akşam oldu sınıf arkadaşım Hacı’dan defteri istedim. Ben çalıştıktan sonra sana vereyim dedi. O çalıştı yat saatine  kadar. Ben bekledim. Yurdun etüt s

Laiklik ile İlgili Bir Anekdot

Manisa il başkanı iken Bülent ARINÇ, Konya Alaaddin Keykubat Salonuna bir konferans vermek için geldi. Konuşması esnasında bir anekdot anlatmıştı:  Manisa’nın bir köyünde yapılan bir düğünde evlilik ve nikahın önemi hakkında konuşma yapmak üzere yörenin tanınmış bir hocasını davet ederler. Hoca konuşmasını yapar.  Konuşmanın bitiminde jandarma gelir, hoca efendiyi karakola götürür ve hakkında dava açılır. Çünkü hocadan haz almayan muhtar, karakola giderek hocayı şikayet eder. Gerekçe de laikliğe aykırı konuşma yapmak.  Durumun ciddiyetini anlayan bir kaç avukat, hocaya giderek gönüllü avukatları olmak istediklerini söyledilerse de hoca, herhangi bir suç işlemediğini iddia ederek avukatların müvekkili olmasını kabul etmez.  İşin ciddiyeti hocaya anlatılır ve hoca güç bela ikna edilir.  Dava günü gelir. Zanlı mahkemeye çıkarılır. Hoca: Evliliğin önemine binaen ayet ve hadis okuduğunu söyler.  İki tane şahit girer içeriye. Hakim: “Ne yaptı hoca efendi” diye soru sorar. Her ikisi de “La

"Kalıbına yazık! Bir servis işini halletmedi..."

2007 yılında bir lisede görev yaparken ilçe dışından okulumuzu merkezi sistemle tercih eden öğrenci ve velileri kayıt yaptırmaya geldiğinde ilk soruları: "İlçe-il arasında  okul servisi var mı" idi. Servisimiz yok, ulaşımda sorun yok. Dolmuşlar var derdim. Kayıt yaptırıp yaptırmamada veliler tereddüt gösteriyorlardı. Sorunu çözmek için ilçe-il arasında dolmuşçuluk  yapan kişilerin kooperatif başkanıyla görüştüm, bizim öğrencileri taşıyın diye. "Hocam biz dolmuşçuluk yapıyoruz. Servisçilik yapmayız" dedi. Son çare komşu ilçe okulunu aradım servis işini kim yapıyor, bana bir gönder, görüşeyim dedim. Servisçi geldi: "Hocam buradan taşıyan yok mu" dedi. Hayır yok, sen taşı dedim. Firma taşımaya başladı. Kısa zamanda servisle gidip gelen öğrenci sayısı 45 kişiyi buldu. Ben de rahatlamıştım. Çünkü her gün okula dolmuş çağırmaktan ve dolmuşun zamanında gelmemesinden bıkıp  usanmıştım. Okulun etkinlik yaptığı bir gün odamda misafirler varken 3 kişi geldi yanım