Ana içeriğe atla

"Kalıbına yazık! Bir servis işini halletmedi..."

2007 yılında bir lisede görev yaparken ilçe dışından okulumuzu merkezi sistemle tercih eden öğrenci ve velileri kayıt yaptırmaya geldiğinde ilk soruları: "İlçe-il arasında  okul servisi var mı" idi. Servisimiz yok, ulaşımda sorun yok. Dolmuşlar var derdim. Kayıt yaptırıp yaptırmamada veliler tereddüt gösteriyorlardı.

Sorunu çözmek için ilçe-il arasında dolmuşçuluk  yapan kişilerin kooperatif başkanıyla görüştüm, bizim öğrencileri taşıyın diye. "Hocam biz dolmuşçuluk yapıyoruz. Servisçilik yapmayız" dedi. Son çare komşu ilçe okulunu aradım servis işini kim yapıyor, bana bir gönder, görüşeyim dedim. Servisçi geldi: "Hocam buradan taşıyan yok mu" dedi. Hayır yok, sen taşı dedim. Firma taşımaya başladı. Kısa zamanda servisle gidip gelen öğrenci sayısı 45 kişiyi buldu. Ben de rahatlamıştım. Çünkü her gün okula dolmuş çağırmaktan ve dolmuşun zamanında gelmemesinden bıkıp  usanmıştım.

Okulun etkinlik yaptığı bir gün odamda misafirler varken 3 kişi geldi yanıma.
-Müdürüm, gününüz hayırlı olsun. Sizin okulun servis işini yapan adam çekilsin, bundan sonra biz taşıyalım.
-Niye?
-İşte biz taşıyacağız.
-İyi de sene başında gelin taşıyın diye sizin başkanınıza ben geldim, Biz taşımayız dedi. Servisi ayarlamadan önce de aradım cevap vermedi. Ben bu adama söz verdim. Sene sonuna kadar taşıyacak.
-15 tatilinde çekilsin.
-Olur mu öyle şey. Ben adama çekil demem, gider görüşürsünüz,  kendi rızasıyla çekilmek isterse taşıyın. Benim için fark etmez. Önemli olan çocukların taşınması.

Odamdan ayrıldılar. Servisçi ile görüşmüşler, ertesi günü tekrar yanıma geldiler. Bu sefer yanındakileri tanıttı bana.
- Bu benim yeğenim, hapisten yeni çıktı, şu da onun kardeşi.
-Geçmiş olsun.
-Müdürüm servisçi çekilmiyor. Bu servis işini ayarla, yoksa senin için iyi olmaz.
-Nasıl iyi olmaz. Ne yaparsınız? Öldürür müsünüz? Buyurun...
-Yok öldürmeyiz. Topuğundan vururuz.
-Çekilecek çilemiz varsa çekeriz. Elinizden geleni ardınıza koymayın. Ben firmaya söz verdim. Kendisi bırakmadığı müddetçe asla çekil demem. Sizin bu yaptığınız doğru değil.
-Bize kızma müdürüm, çünkü biz rızkımızın peşindeyiz. Peygamber rızkın onda dokuzu ticarettedir demiş ya.
-Tamam nasibinizi arayın da. Bu şekilde olmaz. Siz daha önce niye taşımadınız?
-Biz bu kadar öğrenci olacağını tahmin etmedik. Biz taşıyacağız.
-Mevcut taşıyanla sözleşmem yok, ihale de yapmadım. Yazın ihaleye vereceğim. O zaman en uygun teklifi verin, siz taşıyın.
-Yazın ihaleyi bize vereceğine söz ver. Peşini bırakalım.
-İhale bu. Ben söz veremem. Hem burada öğrencilerin menfaati söz konusu.
-Sen bilirsin. Ama bil ki, senin için iyi olmaz. Görüşeceğiz.

Elebaşıları önden, hapisten çıkan ve kardeşi ardından çıkmak için ayağa kalktılar. Vedalaştık. Özellikle hapisten çıkan ve kardeşi elimi öpercesine eğildiler, saygıda kusur etmedi ikisi de. Sağ olsunlar.

Bir saat sonra okul telefonu çaldı. "Ben ilçe başkanı ...., Sizin okulun servis işini  falan kimse taşıyacak tamam mı" dedi. Hayır, taşıyamaz. Bu meseleyi sizinle yüz yüze görüşmem lazım, ister okula buyurun gelin, ister yanınıza geleyim dedim. Öğleden sonra saat 14.00'de görüşmek üzere randevulaştık. Durumu anlattım kendisine. Beni can kulağıyla dinledi ve ekledi: "Müdürüm, sen yerden göğe kadar haklısın.  Biz siyasi olunca bize gelen herkes için telefon açarız. İçin rahat olsun. Arkandayım" dedi. Kendimi anlatmanın mutluluğu içerisinde oradan ayrıldım. Çünkü beni bir kişi anlamıştı. Üstelik etkili ve yetkili birisi idi.

Bir zaman sonra bir başka okulun müdürü yanıma geldi: "Hocam, başkan başka yerlerde senden için: 'Kalıbına yazık, bir servis işini halletmedi" diyor haberin olsun dedi.  Eyvallah kardeş dedim yoluma devam ettim.

O yıl sene sonuna kadar sözlü olarak servis işini yapın dediğim firma taşıdı. Yazın ihaleye çıkıldı. Okulun servis ihalesi en uygun teklif veren bir başkasında kaldı. Beni tehdit eden ve ilçe başkanını devreye koyan rızkının peşinde koşan arkadaşımız ihaleye bile girmedi maalesef.

Bana gönül koysalar da, kararsalar da başta hapisten çıkan olmak üzere kendilerinden bir kötülük görmedim. Hep saygı gördüm. Belki de adam hapse girmemişti kim bilir? Fakat ilçe başkanının  tavrı hep devam etti.  Adam prensip sahibiymiş, çünkü bana hep mesafeli davrandı kaldığım müddetçe. Hiç yıldızımız barışmadı anlayacağınız. Kalp kalbe karşıymış, ben de kendisinden hiç haz almadım. Ama kinci prensip sahibi olmasına hep hayran kaldım bilesiniz.  Ayrıca beni anladığını sandığım kişinin de beni yanlış anladığını geç de olsa fark ettim. 15/05/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde