Ana içeriğe atla

Hastanelerdeki randevu sistemi

Bir zamanlar kamuya ait hastanelere gidip muayene olmak, film, röntgen, tomografi vb.çektirmek, kan ve idrar tahlili vermek, sonuçları doktora göstermek bir ölümdü. Hatta ölümlerden ölüm beğenmekti.

Hastaneden muayene sırası almak için sabahın erken saatlerinde gidip sıra almak gerekiyordu. Hele bir de çalışan isen önce kurumuna gidip sevk alman, ardından gideceğin hastane için 1.basamak sağlık ocağından sevk yaptırman gerekiyordu. Muayeneler 10.00-12.00, 14.00-15.30 arası yapılırdı. Muayene sırası almakla iş bitmiyordu. Doktorun istediği tetkikler için ayrıca sıra alman gerekiyordu. Hastanedeki işlem kesinlikle bir günde bitmezdi. Çoğu zaman soluğu özel muayenelerde alırdı bir çoğumuz. Özel muayeneden sonra tahlil ve tetkiklerin yapılması için tekrar hastaneye geri gelinirdi.

Çoluk-çocuk hasta oldu mu büyükler kara kara düşünmeye başlardı. Dert muayeneye gitmeden başlardı. Hastanelerdeki iş yükünü azaltmak ve hastalara daha iyi bir imkanlar sunmak için vardiya sistemi getirildi. Bu yöntem de fazla sürmedi.

Doktorlara tam gün çalışma getirildi. Özel muayeneler bir bir kapandı. Hastanelerde randevu sistemi başladı. Randevu almak kolaylaştı. İster internetten, ister telefonla, ister sıramatikten alma imkanı getirildi. Hekim seçme hakkı verildi. Hasta evinden çıkarken tatile, gezmeye gider gibi muayeneye gitti. Kendisine ne kadar sıra var, sistemden takip etmeye başladı. Doktor tahlil, tetkik istemişse röntgene varmadan sistem otomatik olarak hastaya sıra verir oldu. Tetkikini yaptıran eline bir sonuç almadan muayene olduğu doktoruna geri dönüyor. Çünkü tahlil ve tetkiklerin sonucu doktor tarafından sistemden görülebiliyor.  Toplum olarak hastaneler eziyet yeri olmaktan çıktı. Bu sistemi kuranların hizmette sınır yok mantığıyla hareket ederek işleyişi hızlandırmaya, daha da kolaylaştırmak için çalıştıklarını yapılanlardan görmekteyim.  Bu sistemi kim akıl etmiş, kim yürürlüğe koymuşsa, kim hala arkasında duruyorsa, kim mücadele ediyorsa çok hastaneye yolu düşmeyen biri olarak minnetlerimi ifade etmek isterim. İşleyişe ayak uyduran hal ve hareketleriyle sisteme uyum sağlayan doktorundan, hemşiresine ve tüm çalışananlarına ne kadar teşekkür etsek azdır. Hastalığıma çözüm olsa da olmasa da tüm çalışanlardan gördüğüm insani davranış beni fazlasıyla mesrur etmektedir. İnsan yerine konmak ayrı bir duygu gerçekten. Hastanelere gittikçe kendimi daha değerli hissediyorum artık.
***

Cuma günden randevu alıp bugün annemi kontrole götürmüştüm Fizik Tedavi Polikliniğine. Tam randevu saatinde hastaneye vardım. Ama doktor yoktu. Yıllardır karşılaşmadığım bir durumdu. Eskileri unutmuştuk artık. Biz beklerken hastane görevlisi geldi: ".....doktor beyi bekleyenler! Doktorunuz hastalandığından bir gün rapor almıştır. Sizleri diğer doktorlara muayene olmanız için yönlendireceğiz, lütfen sekreterliğe müracaat edelim" dedi.  İşimizi yönlendirildiğimiz doktor halledemedi ama olsun. Doktorumuzun olmadığına üzülmekle beraber çalışanların tavrı, problem çözmeye yönelikti.

Hizmette sınır yoktur mantığıyla çalışan bir çok hastanemiz var. Biz iyi ve güzel şeyleri görmekle beraber yeni şeyler istiyoruz:  Doktorunu seçerek randevu saatinde hastaneye gelenler doktorunu görmek ister. Doktor da insandır, hastalanabilir. Hastane yönetiminden randevulu hastalara "Doktorunuz bugün/yarın muayenesinde olamayacağından randevunuzu bir başka güne almak istiyoruz, lütfen hastanemizi arayın" şeklinde bir mesaj gönderilebilir.  Hangi birine gönderilecek diye düşünülebilir. İnanın zor bir şey değil bu. 2004 yılında Adana Balcalı hastanesinde bir randevumuz vardı. İki gün öncesinden okul ve birinci basamak... sevk işlemi için uğraşacaktım ki hastaneden bir telefon geldi. "Efendim 2 gün sonra şu saatte falan doktorla olan randevunuzu bir başka güne almak istiyoruz. Çünkü sizin randevunuzun olduğu gün doktorumuz Konya'da bir seminerde olacağından size muayene hizmeti veremeyecektir. Şu gün, şu saat uygun mu" diye. Hastanenin veya  ilgili biriminin  bu düşünceli davranışı çok hoştu gerçekten. Bizim gördüğümüz hastaneye gidip "Doktorunuz yok, sonra gelin" cevabı alıp geri dönmekti halbuki.

Doktor yoksa, makine bozulmuş ise randevulu hastalara e-posta, mesaj gibi yollarla hastalar bilgilendirilebilir. Yetkililerden  bu konuda da duyarlılık bekliyoruz. Çünkü bir çoğumuz işinden izin alıp hastaneye gelmektedir.  16/05/2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde