Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Paramız Pul Olmasın mı Diyorsunuz? *

Korkarım, bu gidişle bu millet yetkiyi bana verecek. Hem de adaylık, sandık ve rakip olmadan. Geç başa, al şu ülkenin mührünü, tüm yetki sende. Yeter ki bu ülkeyi sıkıntılardan kurtar diyecek. Halktaki bu irade ve kararlılığı gören Erdoğan, madem öyle, buyurun boyunuzun ölçüsünü ve ne haliniz varsa görün deyip kenara çekilecek. Erdoğan'ın çekildiğini gören karşı cephe, Erdoğan bile çekildiğine göre biz buna hiç rakip olamayız, pes deyip evlerinin yolunu tutacak. Verin yetkiyi bana, görün gününüzü demeden, miting meydanlarında koşturmadan, TV ekranlarında görünmeden, kısaca terlemeden ülkenin tüm yetkisi şimdi bana verildi mi? Bakın siz ondan sonrasını. Millet; hayret, ibret, tedirginlik ve heyecan artık ne varsa, nefeslerini tutarak bakalım ne yapacak deyip beni izlemeye koyulacak. Ve ben ya Allah ya bismillah deyip kolları sıvayarak işe girişeceğim. Girişirken tüm sorunlara birden eğilip işleri ağzıma yüzüme bulaştırmayacağım. Bir öncelik sırası belirleyeceğim. Önce milletin

Makamların Yuttukları *

Kayseri'de iki yıl aynı sınıfta okuduğum Sivaslı bir arkadaşım aradı 10-15 yıl önce. Hal hatır derken kimlerle görüşüyorsun dedi. Birkaç kişinin ismini saydım. Tokatlı bir arkadaşın da adını söyledim. Numarasını bir ver. Bir de ben görüşeyim dedi. Numarayı verdikten sonra aradığında kendini tanıtma. Ankara'dan aradığını, Tokat'taki başarılarını takdir ettiklerini, size Ankara'dan bir yöneticilik vermek istediğini söyle. Bakalım ne diyecek dedim ve görüşmeyi sonlandırdık. Bir iki hafta sonra Tokatlı arkadaşı aradım. Telefonu açar açmaz "Bu sensin değil mi, tabii ya. Nasıl düşünemedim. Bunu senden başkası yapamaz." dedi. Ne oldu, hayırdır dedim. Başladı anlatmaya: Beni Ankara'dan aradı biri. Çalışmalarımla Tokat'ta göz doldurduğumu, beni Ankara'da bir makamda yönetici olarak değerlendirmek istediklerini söyledi. Ben de kendisine benim sınav puanım yok. Yönetici olmak için sınav puanı gerekiyor. Bu durumda ben yönetici olamam. Çünkü şartlarım tutmuy

Yolcular Kaptanla Yol Ayrımında *

Ömrü kaptanlık yapmakla geçen tecrübeli bir kaptan; düşün peşime, binin aracıma. Sizi gideceğiniz yere götüreyim, uzun bir yolculuk yaptırayım. Araba nasıl sürülürmüş, bir görün. Var mı benden iyi süren? Yeter ki bu koltuğa beni oturtun, bana bu yetkiyi verin. Size konfor vadediyorum. Bendeki bu kaptanlık, her insana nasip olmayacak şekilde bir Allah vergisi. Bana bu yetkiyi vermezseniz, emaneti ehline vermemiş olursunuz. Bunun bedelini de ağır ödersiniz hele falana verirseniz bitersiniz, dedi. Kaptanı can kulağıyla dinleyen yolcular, başka kaptanların vaatlerini de dinlerler. Kaptanlar kendilerini ifade ettikten sonra yolcuların önüne sandık konur. Yapılan oylamada ilk konuşan ve iyi konuşanın vaatleri çoğunluk tarafından benimsenir. Diğerleri yeterince ikna edici bulunmaz. Sonunda şoför koltuğuna, çoğunluğun oyunu alan oturtulur. Oy versin veya vermesin, yolculuk yapacaklar aracın koltuklarına bir bir otururlar. Yolcuların çoğunluğu, bu şoför iyi şoför, var mı bizim şoför gibisi de

Angela Merkel *

Fizik eğitimi görmüş, Kuantum kimyası üzerine doktora yapmış 1954 Hamburg doğumlu Angela Merkel, 35 yaşına gelince siyasete atılmış. Siyasi kariyerinde Doğu Alman hükümet sözcülüğü yaptıktan sonra Hristiyan Demokrat Partisine katılmış, Helmut Kohl hükümetinde Kadın ve Gençlik bakanlığı yapmış olan Merkel, 2000 yılında partisinin ilk kadın genel başkanı, 2005 yılında da 51 yaşında iken Almanya’nın hem en genç hem de ilk kadın başbakanı seçilir. Dünyanın en büyük dördüncü ekonomisine sahip Almanya’ya 16 yıl liderlik yapan Merkel hem ülkesinde hem de Avrupa Birliğinde sözü geçen ve ağırlığı olan biri olarak dikkat çekti. Adı hep soğukkanlı ve istikrar ile anıldı. Hem partisinde hem de ülkesinde zirvede iken 2018 yılında aldığı bir kararla genel başkanlığa ve başbakanlığa yeniden aday olmayacağını duyurdu ve sözünde durdu. Ülkesinde 26 Eylülde yapılan seçimlerde aday olmadı. Hükümet kurulur kurulmaz koltuğu devredecek olan Merkel, şimdilerde veda turları yapıyor. Anlayacağımız, Merkel zi

Kutuplaştırmalar Meyvesini Vermeye Başlamış *

Üç dört yıl birlikte çalıştığım, çalışırken oturup muhabbet ettiğim, ülke gündemine dair fırsat buldukça fikir alışverişinde bulunduğum eski eskimez bir arkadaşla "Hafta sonu birlikte bir çay içelim" diye kavilleştik.  Pazar günü telefonla aradım kendisini. Müsaidim, dedi. Evliya Çelebi Parkındaki Kafem'de buluştuk.  Özlemişim muhabbetini. Ağırlıklı olarak ben konuşmuş olsam da bir o konuştu bir ben. Sağdan soldan derken geçmiş günleri yâd ettik. Söz döndü dolaştı ülke gündemine, ülkenin gidişatına ve ülkedeki kutuplaşma ve ayrımcılığa.  Çaylarımızı yudumlarken babasının başından geçen bir olayı anlatarak üzüntüsünü dile getirdi. Olayın ardından kaç gün geçmesine ve bu olay kendi başına gelmemesine rağmen olayın etkisinden kurtulamadığı, konuşmasına da yansımış. Ne olacak abi böyle dedi. Kısaca bu olaya değinmek isterim. Olay Erzincan'ın bir köyünde geçer. Arkadaş da Erzincanlı ama hanım köylü olmuş ve Konya'ya yerleşmiş. Konya'ya yerleşse de her yaz ve fırsat

Yara ve Yara Bandı Deyip Geçmeyin

Gördüğünüz yara bandı ile sarılı el, benim el. 19 Eylülde anılmayacak olsam da pazar pazar gazi oldum. Nasıl oldu derseniz, cevap alamazsınız. Zira ben de nasıl olduğunu bilmiyorum. Kanepede uzun otururken gelen bir telefonla doğruldum. Konuşmanın ardından elimle göz göze geldim. Baktım kanamış. Acı ve sızı da hissetmedim. Anama göstermeden lavaboya gidip yıkadım. (Anama gösteremezdim. Acısa, gam yemeyeceğim. Ne ara ne iş yaptın da kanattın? Büyüdün ama hala elgamalığın devam ediyor derdi belki. Pazar pazar kaldıramazdım bunu.) Neyse deri baya kalkmış. Suyu görünce kan coştu. Tekrar yıkadım ve kağıt mendil ile kuruladım. Üzerinde kağıt mendili bastırarak kanın kesilmesini sağladım. Kanama kesildi. Bir yere dokununca bu tekrar kanar. Bu kanamadan da haberim olmayınca elimdeki kanı bir yerlere bulaştırırım. Ondan sonra al başına belayı dedim ve bugünler için bulundurduğum, üç tanesini pazardan bilmem kaç liraya aldığım yara bandı aklıma geldi. Hemen bir abdest aldım ve yara bandını b

Bazı Taşra Kaymakamlarını Nasıl Bilirsiniz? *

Türkiye'de irili ufaklı ilçeler var. Öyle küçük ilçeler var ki bırakın ilçe, köy bile sayılmaz. Zamanında üç beş oy uğruna nice köy ve kasaba bu şekilde siyasiler tarafından ilçe yapıldı. Bu da siyasilerin bu ülkenin menfaatini ne kadar düşündüklerinin tipik bir örneğidir. Bir yerin ilçe yapılmasına karşı değilim. Uygun yerleşim yerleri ilçe yapılabilir. Bunun için çok nüfuslu köy ve beldelere bakılır: Buralar her yönüyle büyüme ve gelişmeye müsait mi? İl merkezine gidecek köy ve beldelerin transit geçiş yapabileceği bir yerde mi? Burası ilçe olduğu takdirde buraya bağlanacak yerleşim yeri sayısı ne kadardır? İl merkezine ve diğer komşu ilçelere mesafesi ne kadardır? Bu ve benzeri hususların iyice araştırılması yapıldıktan sonra o yerin ilçe olmasına karar verilmeli. Vatandaşın “Biz ilçe olmak istiyoruz” şeklinde isteklerine de pek kulak asmamak lazım. Büyükşehir yasası ile birlikte büyükşehirlerdeki beldeler kaldırılmış olmasına rağmen nedense aynı kural küçük ilçeler için işl