Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Savunma Sanayimiz ***

Cumhurbaşkanı mı Erdoğan'ın dediğine göre savunma sanayimizin yüzde yetmişi yerli. Geçmişe oranla büyük bir mesafe kat edilmiş. İnşallah kısa zamanda yüzde yüzünü de yapar hale geliriz. Aslında yerli savunma sanayide yüzde yetmişini yapar hale gelmemiz sevindirici olmakla beraber çok gecikmiş bir yatırımdır. Biz ki Selçuklu ve Osmanlı'ya dayanan köklü bir devletiz. Atalarımızın ömrü cephede geçmiş asker bir milletiz. Ama bunca yıldır kendi savunma sanayimizi oluşturamamış. Bu asırda hala savunma sanayinde maalesef dışa bağımlıyız. Savunma ihtiyacımızı gidermek için paramızı vererek Patriot almak istiyoruz. ABD olmaz diyor. Rusya'dan S-400 almaya yöneliyoruz. Bize Patriot satmayı kabul etmeyen stratejik ortağımız cıs, alamazsın, alırsan yaptırımlar uygularım, sonucuna katlanırsın diyor. Alırsın, alamazsın derken S-400'leri Rusya'dan alıyoruz. S-400'ler gelmeye başlayınca ABD, ilk iş olarak ortağı olduğumuz F-35'lerin yapımından bizi çıkarıyor ve F-35&#

Neredeyse Baltayı Taşa Vuracaktım

18.05 YHT ile Ankara'dan Konya'ya seyahat ederken yanıma benimle yaşıt bir çiftçi kardeşimiz oturdu. Selamlaşmanın ardından aramızda değişik konuların açıldığı bir sohbet ortamı oluştu. İki saat süren yolculuğumuzun nasıl geçtiğini bilemedik. Eğitimden tarıma, işsizliğe çözüm gibi memleket meselelerine girdik. Ben konuştum o dinledi; o konuştu, ben dinledim. Bir bakmışız ki Konya Garındayız. Benim yolculuğum bitti, onun yolculuğu Karaman'a kadar devam edecek. Evime davet ettim, misafirim ol dedim. Teşekkür etti. Vedalaşıp ayrıldık. Yol arkadaşımın konuşmasından ilginç bulduğum, işsizliğe çözüm önerisini sosyal medyada paylaştım. Neydi çözümü derseniz basit bir çözümü vardı: "Kadın ve kızların işine son verip işe erkekleri almak" şeklinde. Paylaşımımın ardından sanal izleyicilerimden beğenenler oldu. Aynı zaman da yorum yazanlar da. Yorum yazanlar ikiye bölündü. Kimi çözümü yerinde buldu, kimi de çözümü eleştirdi. Bereket yorum yazanlar birbirlerine ceva

Konumuz Cuma Hutbesi ***

19.07.2019 günü haftanın cuma hutbesi "Cuma namazı ve adabı üzerineydi. Hutbede hatip cuma gününün öneminden, namaz ve hutbenin lüzumundan, camiye ne şekil gelinmesi gerektiği şeklinde adabından bahsetti. Hutbede hocamız cuma gününün önemine işaret etmek için Müslim'de geçen bir rivayete yer verdi: " Üzerine güneş doğan en hayırlı gün cuma günüdür. Âdem o gün yaratıldı, o gün cennete konuldu ve o gün cennetten çıkarıldı. Kıyamet de ancak cuma günü kopacaktır ." Bu rivayette dikkatimi çeken birkaç yön var. İzninizle değineceğim. Kimse kızmasın! Niyetim sorgulayarak anlamaya çalışmak. 1.Cumanın mübarekliğini biliyorum ama güneşin doğduğu en hayırlı gün niçin Kur'an'ın indiği bin aydan daha hayırlı gece olan Kadir gecesinin gündüzü değil de cuma günüdür? 2.Cumanın önemine işaret etmek için verilen "Hz Adem'in cuma günü doğması, o gün cennete konması, o gün cennetten çıkarılması, kıyametin cuma günü kopacak olması" örneklerine bakıldığı

Hırsızlığın da Bir Raconu Olmalı*

Bazı suçlar sezonluktur. Sezonu gelince artış gösterir. Bir suç var ki 7 gün, 24 saat, 365 gün hız kesmeden devam ediyor.  Hırsızlıktan bahsediyorum. Yazın daha bir artan eve hırsız girme işinde başına gelmeyen kalmıyor neredeyse. Yeter ki evde olmadığını bilsin. Hırsızlar daima iş başında.  Evinin güvenlikli, müstakil, kat veya kamera döşeli, alarm olan bir yer olması fark etmiyor. İstersen evinin her bir yerini demirle ördür. Yeter ki hırsızlar evine girmek istesin. Onlar için çocuk oyuncağı. İhtiyaçtan öte zevkle yapıyorlar bu işi. Hele soyulması zor, muhkem bir yeri soymak,  var bu evde bir şeyler deyip onları tahrik ediyor. Her soyulan ev veya iş yerinin faili yakalanıyor. Hırsız kendini kamufle etmek için isterse maske taksın. Polisimiz yakalıyor ve hakimin huzuruna çıkarıyor. Çünkü suçlu, mutlaka suç mahallinde bir iz bırakıyor. Polis her bir adi suçun failini, faili meçhul kalmadan ortaya çıkartıyor, zanlı yargılanıyor. Ama hırsızlık işleri bir türlü azalmıyor. Çünkü

Hayal Kırıklığına Uğratmışız!*

ABD Savunma Bakan Vekilinin açıkladığına göre “Türkiye'nin Rusya'dan aldığı S-400'ler, ABD'yi hayal kırıklığına uğratmış, S-400'leri alan F-35'lere sahip olamazmış.”  Ne yapsak, hayal kırıklığına uğrattığımız için özür mü dilesek. Acaba özürle ABD’deki hayal kırıklığı ortadan kalkar mı? ABD için hayal kırıklığı zor bir durum. Bu hayal kırıklığı psikolojisinden ne zaman kurtulur, kendine nasıl gelir, kestirmek zor.  Sözünü dinlemeyen Türkiye olunca hayal kırıklığı bir kat daha artıyor olmalı ABD’nin.  Karşımızda hiç pes etmeyen, tuttuğunu hep koparan, dünyaya daima emirler veren, emirleri kabul edilip pek ikiletilmeyen dünyanın kabadayısı ABD için Türkiye'nin bu yaptığı elbette hayal kırıklığıdır. Höt, otur oturduğun yerde dendiği zaman siz bilirsiniz sözünü çok duymuş bu ABD için böylesi söz dinlemezlik affedilir türden değil. Çünkü alışkın değil. Ama her şeyin bir ilki olacak ve yavaş yavaş alışacak. Şimdi ABD'ye düşen bir empati yapmaktır. Bu t

Koltuk İhtiyacımı Nasıl Gideriyorum?

Beni takip edenler bilir. İçimde bitmek tükenmez şekilde bir koltuk hırsı var. Olmayınca olmuyor. Var bende bir bahtsızlık. Pekiyi, bu koltuk hevesimi nasıl gideriyorum? Anlatayım efendim! Ne zaman içimdeki koltuk hırsı depreşse bir koltuğa oturuyor, hevesimi gideriyorum. Mesela saçlarım büyüdüğünde berber koltuğuna oturuyor, tıraş olurken yakışmış mı diye aynaya bakmadan kendimi alamıyorum. Ara ara berberden kendimi kurtarıp sağa sola dönüyorum. Ne de olsa dönerli koltuk. Yine koltukta otururken berberden tüm olup biten gündemi dinliyorum. Burada rahatımı engelleyen tek durum, üzerimde berberin önlüğü olduğundan kollarımı oynatamıyorum. O kadar da olsun. Koltuğa oturdum ya...o yeter bana. Kalkarken koltukta gözüm de kalmıyor. Sürekli gitmiyorum ya. Saçlarım büyüyünce tekrar gelip oturacağım. Başka derseniz, üç aydan üç aya Kızılay'a kan vermeye gidiyorum. Burada oturmanın da ötesinde uzanıyorum. Hatta yatıyorum. Hemşire rahatın nasıl, istersen koltuğu biraz daha yatıray

Suriyeliler Olayını Kaşımak ***

2011 yılından beri ülkelerinde çıkan iç savaş dolayısıyla 4 milyon Suriyeli, ülkemizde mülteci durumunda. Kimi kendi işyerini açtı, kimi nerede ne iş bulursa çalışıyor, kimi sınır boyunda devletin hazırladığı yerlerde kalıyor, kimi cami ve sokaklarda dileniyor. İçlerinde suça karışanlar olduğu gibi bizden biri olup uyum sağlayanlar da var. Çoğu Suriyeli çocuk okullarımızda okuyor, Türkçe konuşuyor. İçlerinde başarılı olanlar da var. Çoğu kirada, kalabalık bir şekilde içimizde yaşamaya devam ediyor. Camide, pazarda, yolda, çarşıda, hastanede onlar. Kimi insanımız Suriyelilerle evli. Bazı mahalleler Suriyeli mahallesi olarak anılır oldu. Hasılı 8 yıldır içimizde bizimle bir ve beraberler Suriyeliler. Suriyelilere toplumun bakışına gelince, *Kimimiz onları kardeş olarak görüyor. Onlar muhacir, biz ise ensarız diyor. Onların içinde bulunduğu durumu anlamaya çalışıyor, onlara acıyor. Elinden gelen yardımı göstermeye çalışıyor. *Kimimiz ise onları ülkelerinde savaşmayıp ülkemize kaç