Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Araç Trafiğinin Kadınlarla İmtihanı

Eskiden herhangi bir kurumda kadın çalışan bulmak zordu. Ara ki bulasın. Şimdilerde arttığı gibi erkekleri de solladı geçti. Araç trafiğinde binde bir kadın sürücü görülürdü, şimdilerde neredeyse erkeklerin oranına yaklaştı. Nasıl ki kadın her yerde ise trafikte de var. Sayıları her geçen gün iyice artmaktadır. Yolların hakimi erkekler olduğu dönemlerde trafiğimiz felçti, kaba kuvvetin her biri vardı dense yeridir. Hatta çoğu araçların şoför mahallinde ne olur, ne olmaz denilerek balta veya kürek sapı bulunduranlar bile var. Korna sesinin alası dersen var zaten. Kullana kullana her korna sesine ayrı bir anlam yüklemişiz bile. Bazı kornalar centilmenliği ifade ederken, bazıları küfrü ifade bile ediyor. Seyir halindeyken sadece el ve ayaklar çalışmaz, yeri geldiği zaman kol, ağız, jest ve mimikler olmak üzere tüm vücut hareket halinde olabiliyor. Bir gerginlik bir gerginlik.  Kadınların alana girmesiyle birlikte trafiğimiz, Arap saçına döndü dense mübalağa etmiş olmayız. Önceler

Okulu Okul Yapan Öğrencidir

Çoğu konularda bir fikir elde etmek, görüş almak istersek genelde uzmanına danışırız. İş, eğitim ve öğretim konusuna gelince hepimiz allameyi cihan kesiliriz. Lafı ağzına alan “Ben olsam…bana göre…” diye başlıyor sözüne. Kimse, kendisinden başka kimseyi de beğenmiyor. Ne öğretmen beğeniriz, ne idareci, ne okul, ne de sistem. Hepsini teker teker öğütüyoruz bilerek veya bilmeyerek. Doğrunun merkezine kendimizi koyuyoruz, önümüze geleni biçip geçiyoruz. Eğitim ve öğretim konusunda en son eğitimciler konuşur, konuşanlara da pek itibar edilmez. Niye itibar edilsin ki? Kendi aklımız ve tecrübemiz varken mürekkep yalayanlara laf mı düşer? Onlar sadece tu kaka yapılmak için kullanılır ve hatırlanır. Hangi sistemi getirirsek getirelim, hangi öğretmeni bulursak bulalım, sınıf ve okulu en son model teknoloji ile donatalım, hizmet aldığımız insanlara değer ve önem vermediğimiz müddetçe bir arpa boyu mesafe kat edemeyiz. Birincisi bu. Bir diğeri; sistemi, okulları, eğitim camiasını

"Bırakalım gebersinler" Psikolojisi

Nasıl bir ruh hali ki, "Hazır deprem olmuşken bırakalım gebersinler" tweti atabiliyor içimizden bazıları. Bu tipler, başkasının mutsuzluğu üzerine mutluluk inşa etmeye çalışan zavallılardır aslında. İçindeki kin ve intikam duygusunu ortaya koyabiliyor hemen. Yeter ki nefret ettiği kişilerin başına bir felaket gelsin. İçimizde yaşıyor maalesef bu tipler. Üstelik okumuş, bir yere gelmiş, müdür olmuş. Bir yere gelmiş ama adam olamamış, insanlıktan nasibini alamamış. İnsanoğlu dilinin altında saklıdır. Sıkıntı ve darlık anında kendisini ele verir. Normal zamanlarda ne oldukları belli olmaz, hatta dünyanın en sevecen insanı görünümündedir. Irkçılık akıllarının önüne geçer. Kafatasçılık dünyanın en ahmakça davranışıdır. Kim ırkıyla övünür, bir başka ırkı kötülerse çapını ve seviyesini göstermiş olur. Sorsan hiçbiri de ırkçılığı kabul etmez. Normal bir insan düşmanı bile olsa doğal bir afetten dolayı başa gelene 'oh olsun' demez. İçi kıpır kıpır bile etse içini dışar

Arabamdaki Arızaların Sırrı

Kırkından sonra belki ileride lazım olur diye sürücü kursuna giderek bir ehliyet aldım. Arabayı kim kaybetmiş de ben bulmuşum derken bir yıl sonrasında 2001 krizi öncesi 14 yaşında bir arabaya sahip oldum. Nereden nereye Ramazan dedim kendi kendime. Küçüklüğünde birkaç kere eşeğe binmişliğin vardı, şimdi araba sahibi oldun dedim kendi kendime. Ama ortada bir sorun daha vardı. Bu araba alındı alınmaya ama bunu kim sürecekti? Güneysınır’daki arabayı yanımda bir akrabam bana eşlik ederek Konya’ya kadar ben sürdüm. Konya’dan da görev yaptığım Kahta’ya kadar bir başka akrabam marifetiyle arabayı götürdük. Kahta’da kenarda, köşede biraz sürdüm. Sonunda yaz tatili geldi, nasıl giderim memleketime derken bir cesaret geldi, sabahın erken saatinde yola koyuldum. Yollar bomboştu. Ya ben geliyorum diye boşaltmışlardı, ya da sabahın alaca karanlığı. Demek ki millet yatıyor dedim. Sürdüm Konya’ya kadar geldim. Beni bilenlerin hayretinden fazla ben kendi kendime hayret ettim, bu iş nasıl oldu di

eTwinning ve AB Projeleri

Son yıllarda başta okullar olmak üzere hemen hemen tüm kurumlarda AB projesi hazırlamak için hummalı bir çalışma var. Zira kurumunuzdan yazı üzerine yazı geliyor, toplantı üstüne toplantı yapılıyor, seminerler de eksik olmuyor. Kazara amiriniz kurumunuza ziyarete gelse, ya da amirinizi ziyarete gitseniz size ilk sorduğu "AB projeniz var mı" sorusudur. AB projeleri demek okulların yabancı dil öğretmenlerine iş düşüyor demektir. Öğretmen biraz gayretliyse bir proje geliştiriyor, ya ortak buluyor, ya da bir projeye ortak oluyor. Sonrası okul, ilçe, il yetkililerinde bir sevinç bir sevinç. Ne de olsa Avrupa’nın yolu gözükmüştür. Nasip de bir de Avrupa’yı gezip görmek var. Hemen okulun görülebilir bir yerine “Bu kurumda AB projesi uygulanmaktadır” şeklinde boydan bir afiş asılır. Sonra bir ortağınız gelir, bir de siz gidersiniz onların memleketine. Alırsınız okuldan birkaç öğrenci ve öğretmen düşersiniz Avrupa yollarına. Eğitim ve öğretimin içiymiş, dersler boş geçecekmiş, o

Depremler ve Kıyamet *

Dünyanın herhangi bir yerinde ne zaman bir deprem meydana gelse kıyametin zamanıyla ilgili peygamberimizin işaret parmağıyla orta parmağını birleştirip “bu kadar yakın” sözü gözümün önüne gelir. Yine bir kişinin kıyametin zamanını sorduğunda peygamberimizin “Kıyamet için ne hazırladın” sorusuna adamın “hiçbir şey” dediği aklıma gelir. Hayatımızın bir parçası olan ve bizi zaman zaman gafil bir şekilde yakalayan veya göz göre göre gelen depremler bana kıyamet sahnesini hatırlatır. Ben depremleri kıyametin küçük bir provası veya sahnesi olarak görürüm. Halihazırda kıyameti görmedik ama deprem ve kıyamet bizi aniden ve biz gafil bir haldeyken yakalıyor/yakalayacak. Nasıl ki kıyamet kopacak, bu âlem sona erecek ve biz buna kalben inanıyorsak depremler de hayatın olmazsa olmazıdır. Ne zaman bir gaflete düşsek, birbirimizi kırıp geçirsek, birbirimizi boğazlasak, şımarsak, oyun ve oynaşa kendimizi versek ardından bir deprem gelir; kendinizi kaybetmeyin, ahireti unutmayın, size kıyameti h

Hangi Tip Bir İnsana Değer Veririm/Vermem?

Öz eleştiri yapan, kendini dinleyen, kendini hesaba çeken, herhangi bir sıkıntısında veya anlaşmazlıkta kendisinin ne kadar payı olduğunu sorgulayan insan, başımın tacıdır. Dünya kadar hata yapsa, üzerine bir o kadar daha ilave etse ona olan kredimi devam ettiririm. Kendi üzerinde kritik yapan insana hem değer verir, hem saygı duyar, hem de severim. Sevmediğim, nefret ettiğim, değer vermediğim insan tipi, kendinde hiç hata görmeyen, yaptığı her davranışa bir kılıf, bir mazeret, bir bahane bulup kendini hakkı çıkarmaya çalışandır. Bu tipler asla kendisiyle yüzleşmezler. Gerçekle karşı karşıya kalmaktan korkarlar. Savunma ve saldırıyı hayat felsefesi olarak benimserler. Savunmada kendini haklı çıkarmak için mazeret bulurlar, saldırıda ise muhatabını suçlar durur. Savunma ve saldırı refleksleri iyice gelişir. Empati kültürü bu savunmacı-saldırgan tiplerde gelişmez. Bunlarda empati tek taraflı işler. Sadece kendisine yapıldığında hoşuna gider. Karşı tarafın da empatiye ihtiyacı olabile