Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Gurur Tabloları *

ÖSYM tarafından 26 Ağustosta üniversite yerleştirme sonuçlarının açıklanmasının ardından okullar ve kurs merkezleri, öğrencilerinin isim ve kazandığı bölümleri gurur tablosu adı altında sanal alemde paylaştılar.  Kimi, kazanılan gözde bölümleri ön plana çıkarırken kimi de yerleşen öğrenci sayısını vermektedir. Bazı bölümlere isim ve sayı bakımından yer verilirken bazıları da "diğer" olarak yer bulabilmektedir. Tablonun en başında da genellikle tıp fakültesini veya gözde bir üniversitenin bölümünü burslu kazanan öğrencilere yer verilmektedir. Türkiye derecesi yapmış öğrencileri varsa haliyle bu öğrencilerin tercih ettiği bölümler listenin en üstünde kendine yer bulduğu görülmektedir. Bana gurur tablolarını tek tek saydırmayın. Zira hepimiz görüyoruz bu paylaşımları.  Bu adam lafı bir yere getirecek ama lafı ağzında eveleyip geveliyor. Bir türlü sadede gelmiyor dediğinizi duyar gibiyim. Hakkınız var. Ağzımdaki baklayı çıkarayım artık. Sosyal medyada paylaşılan gurur tablol

Kapalı Camiler ve Seccade Meselesi *

Bazı zamanlar namaz vakti dışında vakit namazımı kılmak için gördüğüm bir camiye yönelirim. Ya geldiğim gibi geri dönerim ya da cami girişinde ayakkabıların konduğu, gelip geçenin ayağını bastığı yerde namazımı kılar, çıkar giderim. Çarşı merkezindeki tarihi camiler ne durumda bilmiyorum ama kenar-köşe ve mahalle aralarında bulunan camiler, görevli imam nezaretinde cemaatle kılınan namazdan sonra kapatılıyor. Yani camilerimiz kilitli. Bu fiili durum nice zamandır böyleydi. Koronavirüs tedbirleri çerçevesinde de aynı tasarruf devam ediyor. Merak ettiğim, camilerimiz vakit namazları dışında niçin kapalı? Bu kadar caminin tüm mesaisi ve tüm işlevi namaz vakitlerinden  mi ibarettir? Görevli eşliğinde kıldırılan vakit namazı dışında camilerde namaz kılmaz caiz değil mi? Namaz kılanların çoğu, okunan ezanla birlikte cemaate katılamadığına göre bu kimseler ev ve işyerlerinde de değiller ise namazlarını nerede kılacaklar? Namaz kılacak açık cami bulamadığı için namazını geciktirenin ya da k

Sıradaki Görev Gelsin! *

—Efendim! Bu süreçte Sağlık Bakanı olmak ister miydiniz? —İsterdim elbet! —Ama efendim, bu süreci yönetmek zor değil mi? —Zorluk derken —Mesela her akşam covit 19 sonuçlarını açıklamak bile başlı başına zor bir iş. —Neresi zor bunun? —81 ilde yapılan test sayısını, testi pozitif çıkan hasta sayısını, yoğun bakım ve entübe hasta sayısını, iyileşen hasta sayısını ve ölen sayısını kastediyorum. —Ne var bunda? —Ne demek ne var bunda? Kolay mı bu istatistikleri toplamak ve açıklamak? —Tutturduğun rakamlar üzerinde her gün biraz değişiklik yapacaksın. —Neye göre değişiklik yapacaksın? —Belli bir yüzdeyi geçmeyecek şekilde rakamlarda bir ileri iki geri ya da iki ileri bir geri yapacaksın. —Yani? —Verdiğin bilgileri izleyenler hayretinden şaşırıp kalacak. —Ama efendim olur mu? —Niye olmasın? Bal gibi olur hem de... *** —Diyanet İşleri Başkanlığına ne dersin? Buna da kolay demezsin herhalde? —DİB başkanlığı en kolayı. Kebap kebap! —Sana göre de her şey ko

“Allah taksiratını affetsin!” *

Bir sala duyduğumuzda cenazeyi tanımasak bile “Allah’tan geldik, yine ona döneceğiz” anlamına gelen “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” ayetini dilimizden düşürmeyiz. Bir yakın ve tanıdığımızın cenazesine katıldığımızda veya bir taziyeye gittiğimizde “Allah rahmet eylesin”, “Mekanını cennet eylesin”, “Allah sabırlar versin”, “Başınız sağ olsun” şeklinde taziyelerimizi bildiririz. Bugünlerde bu duaları daha çok yapıyoruz. Çünkü salgın nedeniyle bugünlerde ebedi aleme daha fazla kişi gönderiyoruz. Cenaze ve taziyelerde yaptığımız bu dualara ilaveten dilimizden düşürmediğimiz bir dua daha var: “Allah taksiratını affetsin!” Kusurlar, suçlar anlamına gelen; taksir kelimesinin çoğulu olan taksirat, vefat edenin ardından halkımız tarafından dua niyetine sıkça söylenir. “Allah kusurlarını/hatalarını/günahlarını affetsin” anlamına gelir. Vefat edenin ardından yapılan ve yazılan duaların en güzeli belki de. Çünkü duada kullanılan taksirat kelimesinde aynı zamanda bir incelik var. Taksi

Kabak Tadı Veren Söz ve Eylemler *

Bir şey yerinde, zamanında ve kıvamında söylendiği takdirde faydalıdır. Bu faydalı olan şeyi olur olmaz tekrarlamak, rutine bindirmek o şeyin değerini düşürür. Bir müddet sonra insanlar tınlamamaya ve önem vermemeye başlarlar. Bir şeyi olduğundan fazla tekrar, aynı zamanda kişiyi bezdirir. Hatta "Tamam, anladık. Geri zekalı değiliz. Yetti artık! Papağan gibi tekrarlayıp durma. Biraz da farklı bir şeyler söyle" dedirtir. Ne demek istediğimi vereceğim örneklerle izah etmek isterim: √ Bir anne veya babanın çocuğuna "Ödevin var mı? Ödevlerini yaptın mı? Derslerine çok çalış" sözlerini sıkça tekrarlaması. √ Salgın dolayısıyla; Hemen hemen her yerde "Maske takalım, sosyal mesafeye riayet edelim, el temizliğine özen gösterelim" sözlerinin sıkça tekrarlanması. Her perşembe yatsı namazı vaktinde minarelerden dua okunması ve salavat yapılması, (Marttan beri devam eden bu uygulamaya ben, minare duası diyorum.) Her gün öğle ve ikindi namazı öncesi minarel

Olmaz Olmaz Demeyin!*

—Alo, müdür bey! —Buyrun Hocam! —Basından okuduğuma göre yarın okulda olacakmışız, doğru mu? —Doğru okumuşsun. Yarın okuldasınız. —Anladım. —Sizden bir şey istesem olur mu? —Hayırdır hocam! —Size zahmet okulun bir konumunu gönderebilir misiniz? —Yarın zaten okuldasınız. Konumu ne yapacaksınız? —Okula konumla geleceğim. —Bir şey anlayamadım. —Okula konumla geleceğim dedim ya... —İyi de okulun yeni öğretmeni değilsin ki... Kaç yıldır bu okuldasın. —Haklısın. Okulun gediklilerinden biriyim. Ama marttan beri okula uğramayınca insanlık hali unuttum. Unutamaz mıyım? —Hakkın var. Gönderiyorum hemen. Ayrıca okulun whatsapp grubuna da bir konum göndereyim. İyi ki hatırlattın. İnsanlık hali belki başka unutanlar da çıkabilir. —Teşekkür ederim müdür bey. Sizden bir şey daha isteyebilir miyim? —Buyrun hocam. —Okulumuzun adı neydi? —Hocam, dalga mı geçiyorsun? Ne yapacaksın okulun adını? —Aksine, hiç olmadığı kadar ciddiyim. Zira okulumun adını da unuttum. Olur ya konumdan okulu

Mânâsız Mahlaslı Şair Mustafa Varel *

İnsanın unutamadığı kişiler vardır hayatta. Hiç içinden çıkmaz. Hep içinde bir özlem duyar: Ah bir görsem, bir araya gelsem, der durur. Her daim onu hayırla yâd eder. Çünkü gözünü ilk onda açmıştır; ilk okumayı, ilk yazmayı ondan öğrenmiştir. Küçük yaşta kendisine bir ufuk çizmiştir. Her şeyden öte sevmiş ve sevdirmiştir. Kendisini ilk defa 1970-1971 öğretim yılında öğretmenim olarak tanımıştım. Dünyamız ondan ibaretti. Hem anamızdı, hem de babamız. İlkokul 1-3'ü onda, 4.ve 5.sınıfları ise başka öğretmenlerde okumuştum.   4 ve 5'te beni okutan öğretmenler bende bir iz bırakmadı. İlk öğretmenim ise bende  olumlu ve derin izler bıraktı. İlk sazı onda gördüm. Saz eşliğinde bize "Çırpınırdı Karadeniz/ Bakıp Türk'ün bayrağına…" marşını ilk ondan dinledim. O çalar biz sınıf olarak ona eşlik ederdik. Adını unuttuğum bir hikaye kitabından zaman zaman bize bölümler okurdu. Kitaptan tek aklımda kalan hikayenin kahramanı Hayri Dede idi. O, koşa koşa cuma namazına gider