Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ahlak Süresi *

İslam nedir sorusuna tek kelimeyle “İslam, ahlaktır” dersek yanlış olmaz. İslam alimleri İslam’ı anlatırlarken İslam’ı bir ağaca benzetirler: Kökü iman, gövde ve dalları ibadet; kokusu, gölgesi, verdiği oksijeni ve meyvesi de ahlaktır. Sahabiler peygamberimizin ahlakını sorduklarında “Siz Kur’an okumuyor musunuz? Onun ahlakı Kur’an idi” cevabını verir Hz Ayşe. Kur’an başta iman, ibadet, doğa, ahiret, peygamberlerin ve eski toplulukların kıssaları gibi birçok konuya değinmiş olsa da özetlersek Kur’an’ın amacının hem bireyi hem de toplumu ahlaklı olmaya yöneltmek istediğini söyleyebiliriz. Namaz, oruç, hac, zekat gibi bireysel ibadetler bile kişiyi kötülüklerden uzaklaştırarak ahlaklı bir birey yapmaya çalışmaktadır. Buradan hareketle genel olarak Kur’an, tam bir ahlak kitabıdır. Kur’an’ın 26.cüzünde yer alan hücreler/odalar anlamına gelen, 18 ayetten ibaret Hucurat süresi de edep, ahlak, insani ilişkiler, görgü ve nezaket kurallarından bahseden bir süredir. Bu süreye ahlak veya

Bir Mühlet Ayeti *

114 süre, 600 sayfa ve 6236 ayetten ibaret Kur’an’ın her bir süresinin, her bir sayfasının ve her bir ayetinin bize vermek istediği mesajları vardır. Yeter ki okuyalım, okuduğumuzu anlayalım ve verilmek istenen mesajı almak isteyelim. 22.cüzü okuyorum. Bu cüzde Ahzab, Sebe, Fatır süreleri ve Yasin süresinin ilk iki sayfası yer almaktadır. Her okuduğumda beni derinden etkileyen 45 ayetten ibaret Fatır süresinin son ayeti üzerinde durmak istiyorum. Ayetin mealinde Allah “ Şayet Allah, insanları yapıp ettikleri yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerin üstünde tek bir canlı bırakmazdı; fakat onlara belirlenmiş bir vadeye kadar mühlet veriyor. Vadeleri dolduğunda ise (herkes anlayacaktır ki) Allah kullarını hakkıyla görüp bilmektedir ” buyurmaktadır. Ayet, yaptığımız bir hata yüzünden Allah’ın bizi hemen cezalandırmayacağını, belli bir süreye kadar mühlet verdiğini, şayet böyle olsaydı yeryüzünde hiçbir canlının kalmayacağını anlatmaktadır. Gerçekten Allah her canlı/insan suç işled

Kilo ya da Göbek Sorunumuz***

Birkaç gündür akşam altı sularında bir başıma Evliya Çelebi Parkına gelir, iftara kadar oyalanırım burada. Kameriyelerde az sayıda oturup iftarı bekleyenler var. Bir kısmının da oruç diye bir derdi yok. Koymuşlar masalarının üzerine nevalelerini. Atıştırıyorlar habire. Kimi de sigarasını tüttürüyor. Belli ki efkarlılar.   Çoğunluk ise  parkın etrafındaki yürüyüş parkurunda yürüyüş yapıyor. Ben de oturup etrafı seyredenlerdenim.  Kimler yürüyor diye yürüyüş yapanlara bakıyorum. İçlerinde az sayıda kilo ve göbek sorunu olmamasına rağmen yürüyenler var. Bunlar mevcut vücut yapısını korumayı hedefleyenler ve sağlık yönünden yürümenin faydasına inananlar olmalı. Çoğunluk ise kilo sorunu ve göbekli olan kişiler. Hepsinin yürüyüşü de farklı. Kimi koşar adım yürüyor, kimi gerçekten koşuyor, kimi normal adım yürüyor, kimi yanındakiyle birlikte yürürken sohbet ediyor: Memleketi kurtaranı var, cehenneme girip biraz yandıktan sonra cennete gidip gitmeyeceğini tartışanı var. Kimi de cep telefo

Emniyet Kemeri ve Maske ***

Başlığa bakarak emniyet kemeri ve maske ne alaka demeyin. Bir zihniyeti anlatma bakımından aralarında sıkı bir bağ var. Zira bir araca bindiği zaman bu ülke insanının çoğunluğunun emniyet kemeri takma konusunda geçmiş sicili pek iyi değil. “Emniyet kemeri can kurtarır, aman emniyet kemeri takmadan aracınızı hareket ettirmeyin” şeklinde yapılan onca uyarıya rağmen çoğumuz yakın zamana gelinceye kadar bu uyarılara pek kulak asmadık. Emniyet kemerini kah polisi görünce veya bir kontrol esnasında takmaya çalıştık, kah takar gibi yaptık, kah elimizde tuttuk veya aracımız ötmemesi için emniyet kemerine değişik aparatlar kullandık ya da ceza yememek için taktık. Polisi geçince de emniyet kemerimizi çıkarıp yolumuza devam ettik. Meydana gelen trafik kazalarında emniyet kemeri takanların kazayı hafif sıyrıklarla atlattıklarını, takmayanların canına mal olduğunu duya duya can güvenliğimiz için yeni yeni emniyet kemeri takma alışkanlığı edinmeye başladık. Bu gecikme bize çok pahalıya patladı

Bir Babanın Evladına Nasihatleri *

Ramazan ayı aynı zamanda Kur’an’ı Kerim ayıdır. Bundan dolayı oruçla beraber Kur’an ile de hemhal oluruz. Çoğu Müslüman oruçla beraber bu ayda Kur’an’ı hatmetme yoluna gider. Geleneğimizde karşılıklı okuma anlamında, bir kişinin okuyup diğerlerinin dinlediği Kur’an ziyafetine mukabele adı verilmektedir. Bu sene salgın dolayısıyla yüz yüze mukabele imkanı olmasa da çoğu kimse evinde günde 20 sayfadan ibaret bir cüzü okuyarak ramazan sonuna kadar Kur’an’ı Kerim’i bitirmiş olur. Kur’an’ı orijinalinden okumak kadar anlamını da okumak ülkemizde son yıllarda yaygınlaştı. Zira olması gereken de bu. Çünkü her ayeti mesaj yüklü olan Kur’an’ı okumak, ne dediğini anlamak ve yaşantımıza uygulamak öncelikli görevlerimiz arasındadır. 21.Ramazan orucunu tutacağımız günün gecesinde Kur’an’ı Kerim’i okurken Lokman süresi dikkatimi çekti. Çünkü Lokman süresi denince hepinizin bildiği gibi Kur’an’ın ahlaki ilkeleri, özellikle bir babanın oğluna yaptığı nasihatleri akla gelir. Çocuğun eğitiminin

Her Algı Yalanın Ta Kendisidir *

Gerçeği gizleme yönünden dolayı hiçbirimiz yalanı sevmeyiz. İsteriz ki işittiğimiz ve okuduğumuz her söz doğru olsun, muhatabımız da hep doğru söylesin. Kendimiz de yalan söylememeye özen gösteririz. Çünkü her yalanda aldatma kastı vardır. Bundandır ki yalanın dinimizde, ahlakımızda, örfümüzde, mevzuatımızda ve insani ilişkilerde yeri yoktur.   Yalanın masum kabul edildiği yerler; savaşta düşmanı yanıltmak, karı-kocanın arasını bulmak, iki dargın insanı barıştırmak ve hastaya moral vermek amacıyla söylenen yalanlardır. Normal şartlarda kimse yalana başvurmaz. Çünkü yalan söylemesini gerektiren bir durum söz konusu değildir. Ama ne zamanki yaptığı bir işten dolayı başının tehlikeye gireceğini düşündüğü zaman insanımızın çoğu yalana başvurur. Bundan dolayı yalan, yaşadığımız hayatın bir gerçekliğidir. Yalanın büyüğü, küçüğü olur mu? Olmaz. Zira yalan yalandır. Ama bazı yalanlar vardır ki sonuçları itibariyle yalandan ne kadar kişi olumsuz etkilenirse başvurduğumuz yalanın b

Bu Senenin Tatilleri Ayağımıza Dolandı *

Kasım ve aralık ayları geldiği zaman bir sonraki yılın takvimi basına servis edildiğinde dini ve resmi tatil günleri belli olmasına rağmen bazılarımızın gözü tatil günlerine giderdi. Acaba hangi tatil hangi güne denk geliyordu? Tatilin denk geldiği gün bizim için önemliydi. Çünkü bazı tatiller ile hafta sonu tatilleri arasındaki iş günlerinin de tatil edilmesi söz konusu olurdu. Bu demektir ki aradaki iş günü de tatil edilince tatil uzayacaktı. Bu, memurlar için bonus demekti. Bu ülke, bugüne kadar “Ramazan/Kurban Bayramı tatili 9 güne çıktı, 1/19 Mayıs tatili hafta sonu ile birleştirildi…”şeklinde çokça duydu ve tatil yaptı. Tatilin birleştirildiğini veya birleştirileceğini duyan çoğu kimse de önceden rezervasyon yaptırmak suretiyle turistik kentlerimizde soluğu alırdı. Öyle zannediyorum, 2019 Kasım ve Aralık aylarında 2020’nin takvimi piyasaya sürülmeye başlayınca kimi meraktan kimi de tatil programı yapacağından tatil günlerine baktı: 23 Nisan Perşembe gününe denk geliyordu. Ar