Ana içeriğe atla

Kayıtlar

"Asansörde Halvet" **

Ülkemizde gündemler sık değişmekte. Bir konu, enine-boyuna konuşulmadan diğer konuya geçiliyor.  Bazı alanlar vardır ki hiç gündemden düşmez. Din alanı da bunlardan birisidir. Bazen gerçekten ihtiyaç olduğu için, bazen günden saptırmak veya bir algı oluşturmak ya da kamuoyu oluşturmak için din alanından bir konuya yer verilir. Amaç, dinin bu konuda ne dediğinin merak edildiğinden değil. Din adına bir şeyler söyleyenlerin cümlelerinden kesitler sunarak o kişi veya camia hakkında halkın olumsuz bir kanaat sahibi olmalarını sağlamaktır. Niyetleri üzüm yemek değil, bağcı hiç değil. Tamamen kasıtları, söylenen sözden hareketle din adına söz söyleyenleri halkın gözünden düşürmek. Sanırım gerisinde dinden soğutmak olsa gerek. Öyle zannediyorum, bunda da başarılı oluyorlar. Şimdi gündemde “Asansörde halvet oluşur” diyen bir ilahiyatçı var. Gazete köşelerinden, televizyon ekranlarına ve sosyal medyaya varıncaya kadar bu konu konuşuluyor, yazılıp çiziliyor. İş, sadece bu görüşle kalmıyor

"Antibiyotik yazamam" *

Bir aydır sol azı dişimle yemek yiyemez oldum. Hep sağa yüklendim. Baktım ben inat, o inat…Sonunda beni yıllardır sırtlayan, kahrımı çeken dişimi göstermek için özel bir diş polikliniğinin kapısını çaldım. Kanal tedavisinden önce yazdığı antibiyotiği kullanmam gerektiğini söyledi. Kullanmasam olmaz mı dedimse de “Kanal tedavisi yapılan bazı dişler sonradan sancı yapabiliyor. Kullanman gerekiyor, bu ilacı aile hekiminize yazdırabilirsiniz” dedi. Çaresiz aile hekimime uğradım. İlacı görür görmez “yazamam” dedi. Niçin dediğimde “Antibiyotik yazma kontenjanımı doldurmuşum, uyarı geldi. Bu yüzdem yazamayacağım, kusura bakma. Yoksa sorun değil, yazardım” dedi. Kurumunuz yazdığınız toplam antibiyotiği hesaba katacağına keşke antibiyotik kullanan hastaların da bir istatistiğini çıkarsaydı. Zira kaç yıldır ne antibiyotik, ne ağrı kesici kullanmışlığım var. Keşke leblebi gibi sürekli antibiyotik ve ağrı kesici kullanan kişilere daha önce bir sınırlandırma getirseydi, dedim. “Maalesef doktor

Suçlu Şeyh mi Yoksa Mürit mi?

Şeyh, mürit kelimelerini çok duymuşsunuzdur. Müritler kendi aralarında şeyhinin kerametlerini anlata anlata bitiremezler. Bu anlatımlar bir müddet sonra cemaat sohbetlerinin dışına çıkar. Cemaat mensuplarının kendisini inandırdığı bu kerametler, daha sonra tarikata kazandırılmak istenen kişilere anlatılır. Bu anlatılan kerametlerden kim sorumlu, ya da kim suçlu? Şeyh mi mürit mi? Hepimizin bildiği zaman zaman kullandığımız bir atasözümüz var, "Şeyh uçmaz, mürit uçurur" diye. İşte size evlere şenlik bir fıkra. Okuyunca suçun kimde olduğu daha iyi anlaşılır: "Bayburt il olmuş. Hac kuraları çekilecek. Bir de bakmışlar ki kurada koskoca Bayburt’ta hac bir kişiye çıkmış. Bu kişiye Bayburt halkı izzet-i ikramını esirgememiş ve her gün bir Bayburt hanesi adamı akşam yemeğine çağırmış. Maksat hacda hayır duasına nail olabilmek. İlk akşam gittiği hanede adama hane halkı demiş, 'Ne şanslı adamsın bak koca Bayburt’ta hac sana çıktı' diye. İkinci akşam gittiği

Kötüleri Korumaktan Ne Zaman Vazgeçeceğiz? **

Adana'da 4 yaşındaki bir çocuğa tecavüz eden sapığı vatandaş linç etmesin diye polis tedbir almış ve hangi cezaevine götürdüğünü bile gizlemiş. Genelde polisin yaptığı bu. Halkın infialine karşı suçluyu koruma altına alıyor. Ki polisin görevi bu. Zira bağlı olduğu mevzuat bunu istiyor. Buradan hareketle sistemimiz kötüleri korumaya devam ediyor diyebiliriz. Polis görevini yapsın, Meclis de bir infiale veya linç girişimine karşı gerekli yasal zemini hazırlasın. Zira hukuk devleti olmanın bir gereğidir bu. Aynı zamanda suçlu da nefes alma hakkına sahiptir. Fakat benim anlamadığım, anlamak istemediğim hiçbir şeyden habersiz yatağında mışıl mışıl uyuyan dört yaşındaki bir çocuğa tecavüz eden biri de nefes almamalı diye düşünüyorum. Uçkuru beynine bağlı, insanlıktan nasibi olmayan, insanlığın yüz karası böylesi ultra sapığın hayat hakkı olmamalı. Zira bu dünya lükstür onun için. İnsan görünümlü bu nemenem mahluğun cezaevinde aldığı her bir nefes, ona verilen tavizdir. Niye besliyor

Türk Dil Kurumunun Türkçemize Yaptığı Kötülük *

Bir vesileyle Türkçe ve Türk dili kurallarına bakmam gerekti. Kurallara bakmaya başlamadan daha başlıkta duraksadım. Niye mi? Benim yıllar önce öğrendiğim sözcükler bir başka adla anılır olmuş. İsterseniz bir kısmını yazayım. Bakalım size ne ifade ediyor bu kelimeler? Zarfa belirteç, sıfata ön ad, zamire adıl, edata ilgeç, bağ-eyleme ulaç, zarf tümlecine belirteç tümleci, şarta koşul, harflerin yer değiştirmesine göçüşme...vs. isimler verilmiş. Eski bildik kelimelerin yerine teklif edilen kelimeleri yazmak ve saymakla bitmez. Her yeni ismin eski adı da parantez içinde verilmiş.  Kullanılsın diye icat edilen kelimeleri görünce fakülteyi bitirdiğim zaman öğretmen olarak atanmak için Ankara'da girdiğim, yeterlilik sınavı aklıma geldi. 1991 yılında girdiğim sınavda dikkatimi çeken okuduğumu anlamıyordum. Tekrar tekrar okudum. Nafile… Çünkü cümlelerdeki birkaç kelimenin anlamını bilmiyordum. Bu tür kelimelerin eş anlamını parantez içinde vermişler. Onlar da yabancıydı bana.

Alt-Üst Soy Bilgisi ve Tekâsür *

Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü, TC vatandaşı olan kimselerin alt-üst soy bilgisini, www.turkiye.gov.tr adresinde hizmete sundu. Bu haberi duyar duymaz çoğunluk e devlet şifresiyle e devlet kapısını tıkladı. Yoğunluktan sistem kilitlendi, sayfaya girilemez oldu. Bir ara kaldırıldı, yeniden vatandaşın bilgisine sunuldu. Şimdi belirli aralıklarla vatandaş girip randevu alıyor ve şeceresini öğreniyor. Sayfaya giremeyen e devlet şifresiyle tekrar tekrar girip tıklamaya devam ediyor.  Sonucu elde eden ise merakını gidermiş oluyor. Aileden aileye değişiklik olmakla beraber 1820-1830 yılına kadar üst soy bilgisine ulaşabiliyor herkes. Ailesinin geçmişini öğrenen eşiyle dostuyla ve sosyal medyada paylaşım yapıyor. Kimi de "Sağlığında babasını ziyarete gitmeyenler soyunu-sopunu merak ediyor." şeklinde eleştiri getiriyor. Kimi de "Irk bazında bugünkü durumumdan farklı bir soy-soy çıkar mı?" endişesi yaşadı işin başında. Aile kütüğünün, 1800'lere ini

Öğretmenlerin Hal-i Pürmelali *

Tekirdağ'ın Çorlu ilçesinde bulunan bir Mesleki ve Teknik Anadolu lisesinde ders işlemeye çalışan bir öğretmenin trajikomik görüntülerini izlemiş olmalısınız. İzlememişseniz izleyin ki gidişatımızı, öğretmenlerin hâl-i pürmelâlini, bizi bekleyen tehlikeyi, eğitim ve öğretimin serencamını görelim. Görelim ki ne yapacağımızı, bu gidişata nasıl dur dememiz gerektiğini düşünelim. Yoksa gidişatımız felaket! Televizyon ve internet gazetelerinin "Çorlu'da bir lisede skandal görüntüler... Öğrencilerin çektiği skandal görüntüler... Ders anlatmaya çalışan öğretmenleriyle alay ettiler..." başlığıyla verdikleri videoyu izledim. Öğrenciler tarafından çekilip sosyal medyada paylaşıma sunulan görüntüdeki sesleri ve konuşulanları anlayamadım. Çünkü çekim kötü olduğu için anlaşılmıyor. Fakat görüntü, sınıfta olup-biteni anlatıyor. Tahtada ders işleyen öğretmenin yanına kırmızı giyimli bir erkek öğrenci geliyor. Öğretmenin kravatına, karnına dokunuyor; elini kulağına götürüy