Şeyh, mürit kelimelerini çok duymuşsunuzdur. Müritler kendi aralarında şeyhinin kerametlerini anlata anlata bitiremezler. Bu anlatımlar bir müddet sonra cemaat sohbetlerinin dışına çıkar. Cemaat mensuplarının kendisini inandırdığı bu kerametler, daha sonra tarikata kazandırılmak istenen kişilere anlatılır. Bu anlatılan kerametlerden kim sorumlu, ya da kim suçlu? Şeyh mi mürit mi?
Hepimizin bildiği zaman zaman kullandığımız bir atasözümüz var, "Şeyh uçmaz, mürit uçurur" diye. İşte size evlere şenlik bir fıkra. Okuyunca suçun kimde olduğu daha iyi anlaşılır:
"Bayburt il olmuş. Hac kuraları çekilecek. Bir de bakmışlar ki kurada koskoca Bayburt’ta hac bir kişiye çıkmış. Bu kişiye Bayburt halkı izzet-i ikramını esirgememiş ve her gün bir Bayburt hanesi adamı akşam yemeğine çağırmış. Maksat hacda hayır duasına nail olabilmek.
İlk akşam gittiği hanede adama hane halkı demiş, 'Ne şanslı adamsın bak koca Bayburt’ta hac sana çıktı' diye.
İkinci akşam gittiği hane halkı 'Ya sen ermiş adamsın hac çıka çıka sana çıktı' demiş. Bizim Bayburtlu, 'Ya olur mu öyle, şans işte!” diye ağzında geveliyor lafları.
Üçüncü akşam gittiği evde millet buna 'Ya sen evliyasın evliya” deyince bizim Bayburtlu iyiden iyiye kendini acaba, hakkat mi? gibi sorulara maruz bırakmış.
Böyle hac zamanına kadar adamı pohpohlamışlar. Bizim Bayburtlu da hani bir adama 40 kere deli dersen kendini deli sanırmış misali, iyiden iyiye kendini evliya sanmaya ya da şöyle diyelim kendinden şüphelenmeye başlamış. Neyse Bayburtlunun hayatında bırakın büyük şehre gitmeyi Bayburt dışına adım atmışlığı dahi yokmuş.
Hac zamanı gitmiş Erzurum havaalanına tam girecek kapı bir anda açılmış, önünde durmuş demiş ki 'Ya ben hakkat erdim sanırım kapılar önümde açılmaya başladı'.
Yolda bu mucizevi olayı düşünürken demiş, 'Abdestli binelim, uçağa öyle gidelim' diye girmiş abdesthanede abdest almaya. Tam elini musluğa getirmiş, suyu açacak. Bir de bakmış musluktan su akıyor 'Ya ben evliya oldum herhalde' diye kendi kendini iyiden iyiye kurmuş.
Neyse gitmiş Medine’ye ikindi namazını kılıp Peygamber Efendimizin kabrini ziyaret ederim diye düşünmüş. İkindi namazını kılmış çadır kubbelerin altında. Sonra uyuya kalmış. Bir uyanmış ki uyuduğu kubbe yerinde yok. Gökyüzü ay yıldız tertemiz bir hava. Bizimki uyurken kubbe çadırı yetkililer kaldırmış ama uyku mahmuru şaşkın şaşkın kendi kendine seslenmiş 'Ya Rabbi bu kulun için kapıları açtın, musluklardan sular akıttın, tamam da gök kubbeyi kaldırdın bu kulun için” diye düşünerek iyice gerim gerim gerinmiş.
O ruh hali ile demiş peygamberimizin kabrine de gideyim. Kalkmış kabre gitmiş, bir bakmış ki izdiham, her taraf durmuş iyice gerinmiş ve demiş ki 'Ya Resulallah bırak onları bah hele huzuruna kim geldi”.
Umarım fıkrayı okuyunca "Hacca giden Bayburtlu kim, ne zaman gitmiş, böyle biri var mı? Hac yolculuğu esnasında bunu izleyen biri var mıymış? Adamın kerametlerini kim izledi? Hac sonrası yine kerametleri devam etmiş mi?" diye sormazsınız. Ne de olsa fıkradır. Fıkralarda mantık aranmaz. Gülerken düşündürmek içindir.
Şimdi cevabı belli soruyu soralım: Burada Bayburtlu mu suçlu, yoksa onu şişiren etrafı mı? Şeyh-mürit açısından bakarsak şeyh mi suçlu, yoksa müritleri mi? 20.02.2018, Ramazan Yüce, Konya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder