Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Siyaseti nasıl yapalım?

Sanal alem, gazete köşeleri bazı insanların egolarını tatmin ettikleri yer olsak gerek. Bu alem de olmasa sanırım kahırlarından çatlayacaklar. Çoğumuz bulunduğumuz yerden 'Avrat boşamaya' devam ediyoruz. Hani bizde "Bekara avrat boşamak kolay" derler ya. İşte öyle bir şey. Ülkeyi yöneten insanların zaman zaman açıklamaları ve tasarrufları olur. İdarenin yaptığı her şey eleştirilebilir. Çünkü eksik yönleri olabilir, hatta yanlışları olabilir. Ki vardır da. Başta ana muhalefet olmak üzere ülkenin sivil toplum kuruluşları bu uygulamaları eleştirebilir, eksik ve fazla yönlerini söyleyebilir, ne şekilde olması gerektiği konusunda gerek mecliste gerekse kamuoyunda açıklamalar, hatta demokratik mücadeleler verebilirler. Normal vatandaş da aynı şekilde görüşlerini söyleyebilir. Bu görüşler dikkate alınır ya da alınmaz. Genelde alınmaz. Çünkü bizde herkes çoğunluğuna güvenir, muhalefetin eleştirileri doğru bile olsa taslak ya da tasarı delinir, ya da onların dediği olacak

Düşene bir tekme de biz vurmayalım *

Etrafımız ateş çemberi, hatta Güneydoğu’muz savaş alanı haline getirildi. Kana doymayanların yine Orta Doğu'da yeni bir paylaşımları söz konusu. Bakalım ne kadar insanın ölümü, ne kadar ailenin evini barkını, işini ve aşını kaybetmesine mal olacak bu sömürgecilerin bitmek tükenmek bilmez dünya hırsı. Nerede bir savaş varsa komşu ülkeler mülteci akınına uğrar. Halihazırda ülkemizde 3 milyon Suriyeli mülteciden bahsediliyor. Bir kaç yıldır ülkemizde misafir ettiğimiz Suriyeliler ile ilgili -bireysel suça karışma olsa da- çok büyük olaylar olmuyordu. İçlerinde cami köşelerinde dilenenler olsa da bir kısmı işyeri açmış, büyük bir kısmı neredeyse yok pahasına, sosyal güvencesi olmadan sanayici ve esnafımızın yanında ekmek parası için çalışmaya başlamış, çocukları okullarımıza misafir öğrenci olarak alınmış, birçoğu Türkçe öğrenmiş durumdalar. Kimimiz ellerinden tuttu yardım etti, kimimiz: “Doldular geldiler buraya, ne zaman gidecekler” dedi durdu. Şimdilerde mültecilere vata

Biz bu Suriyeliler'i ne yapalım?

Asalım mı keselim mi ya da kaynatıp suyunu mu içelim? Kimdir, necidir, bunlar? Biz bunlardan nasıl kurtulacağız? Vatandaşlık verilsin mi verilmesin mi? Vatandaşlık verilirse bunlar oylarını kime verirler? 7'den 70'e oturup kalkıp içimizdeki sayıları 3 milyonla ifade edilen mültecilerden dem vuruyoruz. Neler demiyoruz neler! Bu ülke insanının hakkını teslim etmek lazım. Yine her konuda olduğu gibi ikiye bölündük: vatandaşlık verilsin. Yok verilmesin şeklinde. İkiye bölünme konusundaki istikrarımız takdire şayan. Tek Allah'ın birliği konusunda halihazırda ittifak halindeyiz. Eğer bir siyasi bu konuda bir tartışma başlatırsa birliği konusunu da gerekirse tartışma konusu yaparız. Çünkü damarlarımızda kan, yüzümüzde bet beniz kalmaz eğer aynı görüşte olursak. Mültecilik konusu savaşan devletlerin komşu devletlere zorunlu bir hediyesidir. Süper güçler ülkeleri kan gölü haline dönüştürür dünyalık menfaatleri için. Ceremesini de sivil halk çeker. Kimi göç eder, kimi de bir kör

Kimler din eğitimi vermelidir?

Vatandaşımız yeme içme gibi ihtiyaç duyar din eğitimini öğrenmeye. Çocuğuna karşı görevlerinden biri olarak görür bu işi. Belki arkamdan bir Fatiha okur muradındadır. Hayırlı evlat olsun derdindedir. 7'den 70'e diz çökeriz hocaların önünde. Rahmetli babam o yaşında namaz sürelerini unutmuş muyum der, önümde diz çökerdi. Saygısı bana değil, okuduğu sürelere idi. Doğru dediğimde çocuklar gibi sevinirdi. Milletimiz dinini öğrenmeye aşıktır desem mesele daha iyi anlaşılır. Geçen bir yazımda "Din eğitimi anlayışımız çocuklarımızı dinden soğutmasın" başlıklı bir yazı kaleme almış, din eğitimi verilirken iyi niyetle öğrensinler diye yaptığımız bazı tasarrufların çocuklarımızı dinden soğutmaya sebebiyet verdiğini/verebileceğini, bu yüzden çocukların seviyesine inmek başarıyı getiren en önemli faktör olabileceğini, sevdirmek en önemli olabileceğini izah etmeye çalışmıştım. Malumunuz olduğu üzere okullarda bir dersi sevmenin yolu öğrencinin öğretmenini sevmesinden geçme

Siyasetçi mi ihraç etsek acaba?

Otururken düşündüm taşındım, bu ülkenin ihraç edilecek neyi var diye. Çünkü cari açık hep açık veriyor. Bir türlü ithalat ve ihracat dengesi sağlanamıyor. İthalatımız hep ihracatımızdan fazla nedense. Düşünüyorum, çünkü bu ülkenin ekmeğini yedim. İstedim ki biraz katkım olsun. Tahıl ihraç etsek, bizden daha ucuza mal eden ülkeler var. Rekabet edemeyiz. Teknoloji ihraç etsek, bizden daha iyi yapanlar var. Bir şey bulmalıyım ki diğer ülkelerde az, bizde fazla olsun. Sattıkça ardından yeniden bitsin. Böylece cari açıktan kurtuluruz. Hay aklımla bin yaşayayım.  Bizde kum gibi diğer ülkelerde mumla aranan bir değeri buldum sonunda. Siyasetçi ihraç edeceğiz, etmeliyiz. İnanın bu işte bu ülke çok para kazanır. Kısa zamanda bu ülke ekonomik yönünden düze çıkar. Gayri safi hasılamız dünyada rekor üstüne rekor kırar. Bizde siyasetçi bu kadar çok mu diye düşünebilirsiniz bir an için. Şöyle etrafınıza bir bakın, medyayı, sanal alemi takip edin, yığınla bu ülkede siyaset yapan insanlar görürsünüz

Din eğitimi anlayışımız çocuklarımızı dinden soğutmasın! *

Her eğitim ve öğretim yılı sona erdikten sonra velilerimiz ortaokul ve liselerde okumakta olan çocuklarının yaz tatilini daha iyi değerlendirsin diye okullar kapanmadan bir arayış içerisine girer. Kimi sportif faaliyetlere, kimi de bu dönemde özellikle Kur'an-ı Kerimi iyice öğrensin diye resmi-özel kurslara  yönelir. Son zamanlarda dini eğitim verilen yerlerde de olumlu bir şekilde değişik sportif ve kültürel etkinliklere yer verilmektedir. Konya gibi halkı mütedeyyin yerlerde vatandaş mutlaka çocuğuna din eğitimi aldırmayı bir vazife olarak bilir. Bunun için de çaba gösterir. Hatta 80'li yıllarda çocuğunu zanaate veya ortaokula gönderecek olsa bile  Kur'an öğrensin diye bir çok aile bir yıl Kur'an eğitiminin yapıldığı yerlere gönderirdi çocuğunu. Burada amacım; kurslara gideni, kursta görev yapan ve çocuklarımıza başta Kur'an ve din eğitimi veren hocalarımızı eleştirmek değildir. Bu camianın içinden gelen biri olarak geçmişte iyi niyetli de olsa bir çok hocam

Hız için yaratılmışız sanki...

Ramazan ve Kurban* bayram tatilleri aradaki mesaileri de birleştirmek suretiyle uzatıldığı zaman nefsime ve bedenime hoş gelse de içim cız eder hep. Yine bu sene trafiğe epey kurban vereceğiz diye düşünmeye başlarım. Tatil ne kadar uzun olursa tatile çıkan ailelerin sayısı da bir o kadar artıyor. Hele bir de şimdi yollarımız iyi, arabalarımız konforlu, sağlam ve son model. Bastıkça basıyoruz arabanın hakkını vermek için. Eceli çağırıyoruz hep kendi hızımızla. Kazalarda dikkatsizlik, yol hatası ve karşı tarafın hataları da olabiliyor. Ama genel itibariyle kazaların büyük bir çoğunluğu yaptığımız hızın eseri.  Sonuç: 135 ölü, 981 yaralımız var 2016 Ramazan'ında. Her uzun bayramlarda nice ocaklar söner, nice aileler bayramı gözyaşları içerisinde geçirir. İstatistikleri bilmem ama bu ülkede trafik kazalarında ölenlerin sayısı teröre kurban ettiklerimizden daha fazla. Terörü günlerce konuşur, lanetleriz ama trafik canavarı genelde pek gündemimize gelmez. Bakanlar Kurulu karar alar