Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Altın Tepside Sunulan Bir Seçim

Cumhurbaşkanlığı ve TBMM’nin yenilenmesi in ardından şimdi sıra geldi mahalli seçimlere. Bir ittifak dimdik ayakta. Bir ve beraber seçime giderken diğer yamalı bohça ittifaktan eser kalmadı. İttifakın en büyüğü ve her seçimin mağlup lideri partisinin genel başkanlığını kaybetti. İttifak ortakları tuz buz oldu. Hepsi her yerden aday gösterme yarışına girdi. İttifakın gizli ortağı dedikleri parti bile en güçlü figürünü bir metropolden aday göstermeye hazırlanıyor. Sence bu seçimin galibi kim olur? Fıkra sever misin? Kim sevmez ki... O zaman dinle. “Kastamonu’da  bir kişi resmi olarak işe alınacaktır. Sınava çok kişi müracaat eder. Sınava girecek  torpilli kişi önceden belirlenir. Komisyon toplanır. “Kazanacak adayı ilk önce çağıralım, basit bir soru soralım, formalite yerine gelsin” denir. Başına talih kuşu konan aday ilk sırada sözlü mülakata alınır. Kendisine: “Kastamonu ile Abana arası 101 km'dir.  Abana’dan çıkan bir kuş 50 km hızla gelirse Kastamonu’ya  ne kadar sürede

Gecikmiş Olsam da

Eleştiri oklarını mahalleme döndürmüş olmam en büyük yanlışımdı. Halbuki mahalleye sırtımı dayayarak diğer mahalleleri eleştirmek en akıllıca işmiş. Çünkü mahallenin temizliği diğer mahalleden başlarmış. Mahallenin kirleri de kol kırılıp yen içinde kalması gibi dillendirmemek gerekiyormuş. Öğrendim ama iş işten geçti. Erkek deveye, bu deve erkek değil, dişidir diyenlere, hayır efendim, deve erkektir demem gerekiyormuş. Çünkü önemli olan, devenin erkek veya dişiliği değil, kimin yanında durduğun ve saf tuttuğun önemli olanmış. Öğrendim ama iş işten geçti. Heyhat ki heyhat...  Olgularla değil, algılarla yaşamam gerektiğini öğrendim ama iş işten geçti. Çünkü geçer akçe, olgu değil algı imiş. Öğrendim ama iş işten geçti. Artık benim için olgu değil, algı geçerli. Adım dokuza çıktıktan sonra işe yararsa tabi. Herhangi bir olay olduğunda ilk tepki vermemem gerektiğini anladım. Meğerse önce saflar belirlenip safında yer aldığım kesim hangi görüşü geliştirmişse ben de onu savunmalıymış

Yunmuş Yıkanmış Bir Fani

Konuştuğu zaman mangalda kül bırakmıyor. Ağzından bal damlıyor mübareğin.  Öyle konuşuyor ki yaptıklarını bilmez isen dürüstlük abidesi der, 100 puanı yapıştırırsın. Dünyalık işi yok, derviş gibi yaşıyor dersin. Çünkü iyilik onda, doğruluk onda, bütün iyi olanları toplamış üstünde. Sanırsın ki dünyada bir iyi o var. Ondan başka iyi yok.  Çalmayan, çırpmayan biri aynı zamanda. Her dalda oynamasına, her naneyi yemesine, her dediği kendisinde olmasına rağmen kendinden olmayıp karşı cephede yer alan rakiplerine öyle şeyler söylüyor ki dinlerken küçük ve büyük dilinizi yutarsınız. Bunları ben mi yapıyorum yoksa sen mi neûzü billah dersin. Kendisi yunmuş yıkanmış olunca haliyle mübarek ağzından başka türlü söz sadır olamaz zaten.  Dil kalbin aynasıdır dedikleri,  Ele verir telkini, kendi yutar salkımı dedikleri,  Şecaat arz ederken merdikıpti sirkatin söyler dedikleri,  Üzümü çifter çifter yerken muhatabına çifter yiyor dedikleri,  Söz ve eylem çelişkisi dedikleri, 

Yeni Bir Yaşa Daha Girmek İstemiyorsanız...

Ortaokulda dersime giren ve bana doğru bilgi öğrettiklerini sandığım sosyal bilgiler öğretmenlerim, beni hayal kırıklığına uğrattılar. Yazık aldıkları maaşlara...  Beynimi zehirlemişler maalesef. O zehirli ve yanlış bilgilerle bu yaşa geldim. Geldiğim yaş itibariyle yeni bir yaşıma daha girdim. Şimdi o zehirli bilgilerini nereye koyayım? Güya Anayasa Mahkemesi; En son mercii, En büyük mahkeme, Verdiği kararlara aykırı hareket edilemez. Karar içimize sinse de sinmese de eleştirilir ama uygulanamamazlık edilemez, Kararı uygulamamak anayasal suç... Türünden, bir alay terane anlatıp durmuşlardı. Koskoca öğretmenler yalan söyleyecek değildi ya. Ben de aval aval dinlemiştim onları ve doğru budur demiştim. İşin garibi, aynı yanlış anlayış sosyal bilgiler ders kitaplarına da girmişti. Yeni yaşım itibariyle tıpkı Berlin'de hakimler olduğu gibi yanı başım Ankara'da da hakimlerin olduğunu öğrenmiş bulunmaktayım. Eski yanlış ezberlerimden hemen kurtulmam müm

Tek Seçim Niçin Düşünülmez?

Beş yılda genel seçimler ve mahalli idareler olmak üzere seçmenin önüne iki sandık konurdu.  Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmeye başlanmasıyla birlikte sandık sayısı üçe çıkmıştı. Sistem değişikliğiyle birlikte Cumhurbaşkanı ve TBMM'nin yenilenmesi bir sandıkta yapılmasıyla birlikte üç olan sandık sayısı yeniden ikiye indi. Biri Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimi diğeri de mahalli idareler olmak üzere halihazırda beş yılda iki defa sandığa gidiyoruz. Sandığı ikiye indirmiş olsak da bu sistemde Cumhurbaşkanı seçimi için sandıktan yüzde elli artı bir çıkmazsa Mayıs 2023 Cumhurbaşkanı seçiminde olduğu gibi bir on beş gün sonra yeniden sandık konuyor seçmenin önüne. Böylece sandık sayısı yeniden üçe çıkmış oldu. Mayıs 2023 Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçiminin ardından 10 ay sonra Mart 2024 mahalli seçim sandığı konacak önümüze. Bir on ay sonrası yeniden seçime gitmek hem siyasiye hem seçmene hem ülkeye yazık. Çünkü seçim demek, hükümet olanın çözüm bekleyen

Çalışma Yaşı

İnsanlar niye emekli olur ki? Bir de çıkarmışlar çalışma yaşı 65 diye. Gerçi 65'i bulmadan emekli olan sayısı çok bu ülkede.  Tabiatta hangi canlı bir yaşa kadar çalışıp ondan sonra benden bu kadar deyip çalışmayı bırakanı var mı? Sadece insan neslinde var emeklilik. Diğerleri ölünceye kadar yaşam mücadelesi veriyor. Yani tabiatın doğasında emeklilik yok.  Sanırım devlette çalışan kamu görevlileri için 65 yaş sınırı var. Devlet bende 65'e kadar çalışabilirsin diyor. Diğer sektörler için böyle bir durum yok. Özel sektör ise patronu ölünceye kadar işin başında iken çalışanını 65 yaşına kadar bekletmiyor. Gerekirse tazminatını vererek işine son veriyor.  Kimlerde yaş sınırı ve şartı yok?  Siyasette böyle bir sınır yok. Mezara kadar siyaset yapıyor siyasetçilerin çoğu. İster başarılı olsun ister ağzına yüzüne bulaştırsın. Başka?  Serbest çalışanlar. (Eczacı, avukat, işyeri sahipleri vs.)  65 yaşından sonra niye çalıştırmıyorlar?  Yaş ilerledikçe efor düşüklüğü o

Can ve Ten

Başarı sermayen nedir? Tek sermayem yoktur. Bende sermaye çoktur.  Mesela? Dindir. Yola çıkarken hiç yanımdan ayırmam. Rakiplerimden kim ona dokunursa yanar. Onlar bu yangınla uğraşırken ben kıs kıs güler. Epey yol alırım. Bitmiyor mu bu sermaye? Din sermayesi biter mi? Doğal zenginliktir bu. Arabistan kuyularındaki petrol gibidir. Yeter ki çıkarıp satmasını bil. Başka? Canım ve tenim.  Anlamadım. Ayrıca herkeste var bu can ve ten.  Herkeste vardır ama kullanmıyorlar o can ve teni. Kullanacaklarsa benim gibi kullanacaklar.  Siz nasıl kullanıyorsunuz?  Herhangi bir konuda bu can bu tende durduğu müddetçe dedim mi bu iş tamam. Yine ben kazandım demektir. Çünkü rakiplerim ondan sonra beni ikna için etrafımda pervane gibi dönüyor.  Ama her defasında da o can o ten durduğu halde siz yapmam, yapmayacağım dediğinizi yapıyorsunuz. Bu ne yaman çelişki ve U dönüşü böyle.  Bakarım burada saklı. O kadar çelişki ve U dönüşüne rağmen kazanıyor muyum. Sen ona bak. Kazan ka