Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Dünya Kimin Yanında? *

“ Roma dönemi Kudüs şehrinin valisi Pontius Platus'dur. Kudüs'te yaşayan Yahudiler ve putperestler  Hz. İsa'nın yeni yaymaya çalıştığı dinden oldukça rahatsızdırlar. Yahudiler gibi Kudüs'teki Putperest kâhinler de İsa'ya cephe almışlardır. Vali Platus'u kışkırtarak Hz. İsa'yı ortadan kaldırmaya çalışırlar. Nitekim 12 Havari'den birinin ihbarı üzerine Hz. İsa yakalanarak Yahudi inancına göre Yahudilerden oluşan bir mahkeme tarafından yargılanır.  Yahudiler Mayasız Ekmek Yortusu gününde oldukları için Hz. İsa'ya idam kararı veremezler.  Bunun üzerine Hz. İsa'yı Vali Platus'a götürerek bu kararı onun vermesini isterler.  Vali Platus halkın talebi üzerine Hz. İsa'yı içeri alarak onu sorguya çeker. Aslında Platus iyi niyetli bir validir. Hz. İsa'nın öldürülmesini istemez. Bir plân düşünür; Yahudilerin bu dini bayramlarında her yıl bir mahkûmu af ettiklerini bildiği için Hz. İsa'yı kurtarmaya çalışır.  Vali Platus  zindanda yatma

Suçluyla Mücadele Kadar Suç ile de Mücadele Etmek

İslam hukukunda çok hoşuma giden iki terim var. Bunlar: Fethu'z zerai ve seddu'z zerai. Fethu'z zerai, helale giden yolların açılması, seddü'z zerai ise harama giden yolların tıkanması demektir kısaca. Bu iki terim genel geçer, her devirde ve her ortamda uygulanabilir. Yeter ki bu iki formülü hayatımıza uygulayabilelim. Uygulayabiliyor muyuz? Maalesef hayır. Zaten uygulayabilmiş olsak bugünkü kötülüklerin birçoğu olmaz. Bu iki terimi aslında devletler uygulamalıdır. Fakat devletler bir sorunu kökten çözme yoluna gitmiyor, pansuman tedbirlerle işi geçiştirmeye çalışıyor. Biraz açarsak devlet bir suç oluştuğu zaman harekete geçiyor ve suçlunun peşine düşüyor. Bu, bataklığı kurutma yerine sivri sinekle uğraşmaktır. Halbuki yapılması gereken suçu ortaya çıkaran sebeplerin üzerine eğilerek suç ile mücadele edilmesidir. Mesela içkinin üretilmesine izin veriliyor, satışına ses çıkarılmıyor, içkili yerlerin açılmasına ruhsat veriliyor. Ardından trafikte sarhoş avına çıkılı

Kimlerin Görüşlerini Hesaba Katarım/Katmam?

Gece-gündüz, iki lafından biri birini öven, övdüğü kişiye toz kondurmayan, hatasını söylemeyen kişilerin görüşlerine hiç değer vermem. Zorunlu olmadıkça da dinlemem. Sürekli başkasını kötüleyen, eleştiren, onun iyi yönlerini görmeyen, yaptığın iyi bir şeye bile bahane ve gerekçe üreten kişilere de aynı şekil saygı duymam, görüşlerine değer vermem.  Kendisi ve sevdiği kişi veya grupla ilgili bir öz eleştiri yapmayan, aklını ve iradesini kullanmayan kişilerin görüşlerine de hakeza kapalıyım. Bu saydığım üç grup insan başka fikirlere ve kişilere kulaklarını tıkamış kişilerdir. Hayata at gözlüğüyle bakarlar. Ön yargılı ve peşin hükümlü kişilerdir. Nazarımda bir saygınlıkları yoktur. Yanlarında hiç olmasam bir kaybım olmaz. Benim onlara, onların da bana verebilecekleri bir şeyleri yoktur. İnsanlarla ilişkisi menfaat ilişkisine dayanır. Menfaati yoksa parmağını oynatmaz. Makam ve şöhret sahiplerine yaltaklanır durur. Beklentisi yüksektir. Göze girmeye çalışır.  Çok konuş

Kim Tutar Bakan Zümrüt'ü? ***

Gazetelerde yer alan "Çalışan annelere 650 TL destek" haber başlığını görünce sanırsınız ki çalışan tüm annelere bu destek verilecek. Haberin içeriğine bakınca "Ankara, Antalya, Bursa, Elazığ, İstanbul, İzmir ve Malatya illerini kapsayan sigortalı çalışan, çocuğu 0-60 ay arasında olan ve çocuğunu Bakanlığa bağlı kreş, anaokulu veya gündüz bakımevine gönderen annelere 24 ay boyunca 650 liralık maddi destek verileceği" anlaşılmaktadır. "Kurumsal Çocuk Bakım Hizmetleri Yoluyla Kadın İstihdamının Desteklenmesi Projesi" gereğince mali destekten yararlanmaya hak kazanan 13 bin anneye de tek seferlik kırtasiye yardımı yapılacakmış. SGK tarafından uygulanacak bu projenin maliyetinin 169 milyon lirayı bulacağını açıklamış Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Sayın Selçuk. Ne diyelim? Öncelikle hayırlı olsun demek düşer bize. Babaanneye verilen toruna bakma maaşından sonra Sayın Bakan, aileyi koruma ve kadınları istihdama yöneltme projesini bir adım daha

Siz Olsanız Kur'an-ı Kerim Derslerini Nasıl Bölersiniz?

Diyelim ki öğretmensiniz. Öğrenciler seçmeli ders olarak Kur'an-ı Kerim dersini seçti. Okulunuzda boş derslik var, yönetmelik gereği sınıfınız Kur'an-ı Kerim derslerinde ikiye bölünecek. Öğrencilerinizin kimisi Kur'an okumayı biliyor, kimisi bilmiyor. Siz olsanız sınıfı nasıl bölersiniz? A-Kur'an-ı Kerim okumayı bilen öğrencileri bir öğretmen, bilmeyenleri diğer öğretmen alır. Bu durumda sınıfın birinde Kur'an okuyanlar, diğerinde cüz okuyanlar olur. Bilen ve bilmeyen öğrenci eşit olmaz. Bir öğretmene belki üç beş öğrenci fazla veya eksik gidebilir. B-Öğrenciler, Kur'an okumayı bilsin veya bilmesin; sınıf numarasına göre eşit bir şekilde bölünür. Bu durumda her iki sınıfta da hem cüzden başlayanlar hem de Kur'an okuyanlar olur. Sahi siz olsanız bu sınıfı nasıl bölersiniz? Eğer tercihiniz A seçeneği ise aklın yolu birdir doğru yoldasınız. Çünkü olması gereken budur. Bu, yönetmeliğe, sınıfın bölünebileceğini koyan iradenin tercihine daha uygundur.

Dünyanın Derdi Ne Bizimle? ***

Türkiye'nin dünyaya karşı kendini anlatma sorunu var. Mücadelemizde haklı mı değiliz? Gücümüz mü yok? Kendimizi dünyaya anlatamıyor muyuz? Dünya bizi anlamıyor veya anlamak mı istemiyor? İkna etme sorunumuz mu var? İyi bir diplomasi yürütemiyor muyuz? Dünya bizim her yaptığımıza niçin karşı? Niçin yanımızda bize destek veren ülke sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor?  *1915 Ermeni Tehcir olayını ve Ermenilere bir soykırım yapmadığımızı kimseye anlatamadık. Her yılın nisan ayında temcit pilavı gibi önümüze konur. *Kıbrıs Harekâtını haklı yere yaptığımızı izah edemedik ve Kıbrıs sorununu çözemedik. Tek taraflı bağımsız bir devlet ilan ettik. KKTC dünyada devlet olarak tanınmadı. *2015'ten beri terör örgütlerine karşı Suriye'de düzenlediğimiz barış harekâtlarını haklı yere yaptığımızı dünyaya izah edemedik. Dünya, 80'den beri bizi uğraştıran PKK neredeyse kucak açıyor. Nedense bizimle aynı karede görünmek istemiyor. Ne zaman sınır ötesi bir operasyon yapsak dünya

Nasıl Düşünemedim? *

Pek bir şey olamadığım bu hayatta, çok şey olmak istedim. Belediye başkanı, bakan yardımcısı, bakan, vekil, cumhurbaşkanı, teknik direktör, bir yönetim kurulu üyeliği, kamu hakem kurulu üyeliği, parti başkanlığı, milli eğitim müdürü, okul müdürü vs. Ama ne edersiniz ki talihim gülmedi ve hiçbiri nasip olmadı. Olmak istediğim şeylere bakınca, birbiri ile alakası olmayan makamlara heveslendiğimi düşünebilirsiniz. Hepsinin ortak noktası bir koltuğunun olması. Zaten benim istediğim de bu idi.  Bugünden geriye bakıyorum. İstemediğim ve heveslenmediğim bir koltuk kaldı mı diye. Düşündüm düşündüm. İmdadıma Arap Birliği geldi. Neden bir Arap ülkesinin başında emir, şeyh olmayı düşünmedim? Hay Allah! Nasıl düşünemedim? Bir elim yağda, diğer elim balda olurdu. ABD'ye sırtımı dayayıp sırtım yere gelmezdi. Ülkemin öyle büyük olmasına gerek yoktu. Şöyle üç-beş petrol kuyusu olsa yeterdi. Yap-işlet-götür  modeliyle bir Amerikan firmasına kuyuları teslim ederdim. Bana suyunun suyunu vers