Diyelim ki öğretmensiniz. Öğrenciler seçmeli ders olarak
Kur'an-ı Kerim dersini seçti. Okulunuzda boş derslik var, yönetmelik gereği
sınıfınız Kur'an-ı Kerim derslerinde ikiye bölünecek. Öğrencilerinizin kimisi
Kur'an okumayı biliyor, kimisi bilmiyor. Siz olsanız sınıfı nasıl bölersiniz?
A-Kur'an-ı Kerim okumayı bilen öğrencileri bir öğretmen,
bilmeyenleri diğer öğretmen alır. Bu durumda sınıfın birinde Kur'an okuyanlar,
diğerinde cüz okuyanlar olur. Bilen ve bilmeyen öğrenci eşit olmaz. Bir
öğretmene belki üç beş öğrenci fazla veya eksik gidebilir.
B-Öğrenciler, Kur'an okumayı bilsin veya bilmesin; sınıf
numarasına göre eşit bir şekilde bölünür. Bu durumda her iki sınıfta da hem
cüzden başlayanlar hem de Kur'an okuyanlar olur.
Sahi siz olsanız bu sınıfı nasıl bölersiniz? Eğer
tercihiniz A seçeneği ise aklın yolu birdir doğru yoldasınız. Çünkü olması
gereken budur. Bu, yönetmeliğe, sınıfın bölünebileceğini koyan iradenin
tercihine daha uygundur. Çünkü sınıfın bölünmesinden maksat seviye sınıfının
oluşturulmasıdır. Bu tasnif daha adil olanıdır. Sanırım Türkiye'nin hangi
okulunda bu dersi okuyan sınıflar ikiye bölünmüşse tasnif bu şekilde olmuştur.
B seçeneğini yani ister cüz ister Kur'an okusun, numara
sırasına göre sınıfı/öğrencileri eşit bir şekilde ikiye bölen okul var mıdır
derseniz? Olmaz olmaz demeyin. Burası Türkiye. Maalesef nadir de olsa
var. Bu mantık, adalet yerine eşitlikçiliği tercih eden mantıktır.
Öğrenci eşit ve tam bölünsün de çocuk Kur'an bilsin veya bilmesin önemli değil.
Hatta o kadar eşitlikçi bir anlayış ki bu tiplerin imkanı olsa, sınıf mevcudu
eşit bir şekilde bölünemeyecek şekilde tekli rakamdan oluşuyor ise; fazla olan
bir çocuk, teknik olarak ikiye bölünebilse bölünür. Çünkü eşitlikçi mantık bunu
gerektirir. Bu durumda kurada bir çocuk fazla alan öğretmen büyük fedakârlık
göstermiş olur.
Seviye sınıfı yerine numara sırasına göre sınıfı eşit bir
şekilde tam ikiye bölen öğretmen, bu Kur'an dersini nasıl okutacak?
A-Birleştirilmiş sınıf öğrencilerini okutur gibi dersin bir
kısmında Kur'an okuyanları okutur, diğer kısmında da cüz okuyanları okutur. Bu
durumda öğretmen hangi grup ile ilgileniyorsa diğer grubu ödevlendirmesi
gerekiyor. Yani çocuk seni dinlemez, ödevini yaparsa ne âlâ... Bu şekil ders
sınıfın geneline hitap etmez, ders pek verimli geçmez ise de başka çare yok.
Eldeki malzeme ve şartlara göre olması gereken budur. En azından çocuğun
seviyesine göre ders işlenmiş olur.
B-İster Kur’an bilsin veya bilmesin; öğretmen, tüm sınıfa
harfleri en baştan sıra ile verir. Bilmeyenler harfleri bu yol ile öğrenmeye
çalışırken bilen öğrenciler “Et tekrâru Ahsen, velev kâne yüz seksen, yani “Tekrar
güzeldir, velev ki yüz seksen kere de olsa” sözü gerçekleşmiş olur. Tabi öğrenciler
bu şekil bir anlatımdan sıkılmazlar ise. Ama sıkılsalar da eşitlikçi davranış
ve ders metodu ortaya konmuş olur. Hem böylece tüm öğrencilere hiçbir ayırım
yapmadan eşit bir şekilde davranılmış olur. Eski köye yeni âdet diyeceğim ama
eski köyde böyle bir âdet yok. Bu metot, Nasrettin Hocanın kardan yemek yapma
teşebbüsüne benzese de eski eskimez köye, denenmek için getirilmiş yepyeni bir
âdet denebilir. Ne diyelim, bu metodu uygulayanlara hayırlı olsun. Denemekte
fayda var. Zaten bizim eğitim sistemimiz deneme yanılma tahtası, öğrencilerimiz
de bu işin kobayı değil mi? Ne kaybederiz denemekle?
Yorumlar
Yorum Gönder