Ana içeriğe atla

Kimlerin Görüşlerini Hesaba Katarım/Katmam?

Gece-gündüz, iki lafından biri birini öven, övdüğü kişiye toz kondurmayan, hatasını söylemeyen kişilerin görüşlerine hiç değer vermem. Zorunlu olmadıkça da dinlemem.

Sürekli başkasını kötüleyen, eleştiren, onun iyi yönlerini görmeyen, yaptığın iyi bir şeye bile bahane ve gerekçe üreten kişilere de aynı şekil saygı duymam, görüşlerine değer vermem. 

Kendisi ve sevdiği kişi veya grupla ilgili bir öz eleştiri yapmayan, aklını ve iradesini kullanmayan kişilerin görüşlerine de hakeza kapalıyım.

Bu saydığım üç grup insan başka fikirlere ve kişilere kulaklarını tıkamış kişilerdir. Hayata at gözlüğüyle bakarlar. Ön yargılı ve peşin hükümlü kişilerdir. Nazarımda bir saygınlıkları yoktur. Yanlarında hiç olmasam bir kaybım olmaz. Benim onlara, onların da bana verebilecekleri bir şeyleri yoktur.

İnsanlarla ilişkisi menfaat ilişkisine dayanır. Menfaati yoksa parmağını oynatmaz. Makam ve şöhret sahiplerine yaltaklanır durur. Beklentisi yüksektir. Göze girmeye çalışır. 

Çok konuşan, sözü kimseye kaptırmayan, her konuda sorulmadığı halde görüşünü söyleyen, başkasını dinlemeyen kişilerin dili açık, kulakları kapalıdır. Boş tenekedir bunlar.

Haklı olduğunu bildiği halde sesini çıkarmayan ve renk vermek istemeyip sessizliğe bürünen kişiler, cenazene katılması aleyhine olduğunu bilse cenazene bile katılmazlar.

Sadece kendi görüşünü doğru kabul eden, muhataplarına tepeden bakan, onlara değer vermeyen kişinin önce kendisine hayrı olması gerekir.

Her gün bir ekranda aynı görüşlerini açıklamaktan başka bir iş yapmayan, diğer katılımcıların sözlerinin arasına giren ekran budalası kişiler, sadece ekranda kalabalık ederler. Başka da verebilecekleri bir şeyleri yoktur. Çünkü bu tipler gece boyunca tv ekranında olur, sabaha doğru evine gider, öğleye kadar yatar. Öğleden sonra işine gider, işinde öylesine görünen bu tipler akşama doğru esas işi olan ekrana çıkmaya hazırlık yapar.

Kimlerin görüşünü hesaba katarım? Bir gruba, partiye ait olduğu halde objektif tespit yapmaktan kaçınmayan; doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilen, bir şeyleri kapatmaya çalışmayan, bir makam veya mevki beklentisi olmayan kişilerin görüşlerine değer veririm. Bu tipler mevcut durumun bir fotoğrafını çektikten sonra nasıl olması gerektiği konusunda yol gösterici görevinde bulunurlar. Sayıları da pek az.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde